GeriSeyahat Ortaçağ atmosferinin sihri gelgit mucizesiyle pekişiyor
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Ortaçağ atmosferinin sihri gelgit mucizesiyle pekişiyor

Ortaçağ atmosferinin sihri gelgit mucizesiyle pekişiyor

İkinci Dünya Savaşı’nın kaderini değiştiren çıkarmanın yapıldığı Normandiya sahilleri, Manş Denizi ile Atlas Okyanusu’na açılan kıyılarındaki gelgit görüntüleri, yalçın falezleri ve yemşeşil doğasıyla gezginlere doyumsuz güzellikler sunuyor. Çıkarmanın yaşandığı koylardan Arromanches ile yılda üç milyon kişinin ziyaret ettiği Mont Saint Michel Manastırı’nı gezen Karolin Eroğulları (27), “Arkadaşım manastırı anlattığında abarttığını sanmıştım. Haklıymış” diyor.

Liseden sonra iş hayatına atılan Karolin Eroğulları, Anadolu Üniversitesi’nde halkla ilişkiler eğitimi yapmış. Bahçeşehir Üniversitesi’nde yüksek lisansını tamamlamış. Eroğulları okul ile işi bir arada götürürken gezmeye fazla zamanı olmadığını söylüyor. Doğup büyüdüğü İstanbul’dan ilk ayrılışları iş amaçlı. “Gezmenin tadını işte çıkaramıyorsunuz. Gittiğiniz yerleri tanıyamıyorsunuz. Her şey işe odaklı” diyor. Özel turlarla ya da arkadaş grubuyla çıktığı günübirlik doğa gezilerinde keşfetme virüsünü kapmış. Günübirlik gezileri kısa sürede hafta sonunu kapsayan daha uzak maceralara dönüşmüş.

Bir süre sonra hafta sonu gezileri de yetmemeye başlamış. Genellikle tatil köylerinde geçen yıllık izinlerinin, Türkiye içinde haftalık kültür ve doğa turlarına dönüştüğünü belirtiyor. “Karadeniz, İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu’da gezilere katıldım. Keşfetme hastalığı sınır dışına çıkmaya zorlamaya başladığında ilk tercihim ailemin geçmişte bir süre yaşadığı Fransa oldu. Başlangıç noktam ise sanat şehri Paris’ti. Bu kentte yaşayan arkadaşım Kazım Akar’ın da etkisi oldu tercihimde. Onun yardımıyla, metroyu kullanıp her yeri gezdim. Fakat, asıl görmek istediğim, kuzeydeki Normandiya bölgesiydi. Kazım ve kız arkadaşıyla bir sabah erkenden otomobille 320 kilometre uzaklıktaki Aromanj’a doğru yola çıktık. Otobüs ve tren alternatifleri de mevcut. Yolda, Fransa’nın ulusal kahramanı Jeanne d’Arc’ın cadılık suçundan yakıldığı, ortaçağ atmosferini koruyan Rouen şehrine de uğranabilir. Ressam Monet, yazar Flaubert’in de evleri ziyaret edilebilir. Öğleden sonra vardığımız Arromanches’da, Normandiya Çıkarması gazileri için düzenlenen bir törene rastladık. İngiliz gaziler ömür boyu tahsis edilen, şoförlü araçlarla gelmişti. Halk, gazileri alkışla karşıladı. Sahilin iki yanı dik falezlerle çevrili. Şimdi ışıl ışıl gözüken kasabanın her yanında, savaşın karanlığını hatırlatan malzemeler mevcut. Bir de müze yapılmış. Operasyon maketlerle anlatılıyor. Acıkırsanız burada nefis midyeler yiyebilirsiniz. Mutlaka falezlere çıkıp manzarayı izleyin.

DENİZ 15 METRE YÜKSELİYOR

Ortaçağ atmosferinin sihri gelgit mucizesiyle pekişiyor
Mont Saint Michel (Aziz Michel Dağı), Normandiya’nın en fazla turist çeken yeri. Arkadaşım Kazım Akar’ın burayı, Yüzüklerin Efendisi filminde insanlığın son kalesi olan “Minas Tirith”e benzetmesini abartılı bulmuştum. Ama sahile varıp Mont Saint Michel bütün görkemiyle önümüze dikildiğinde haklı olduğunu gördüm. Tek abartılı yönü ismindeki dağ kelimesi. Manş kıyısındaki manastır, 90 metre yüksekliğinde, 960 metre çapındaki granit kaya blokunun üzerine inşa edilmiş. Aşağıdaki köye tepelerden bakıyor. 8. yüzyılda yapımına başlanmış. 14. yy’da bugünkü haline gelmiş. Adını güçsüzlerin koruyucusu, Tanrı’nın başmeleği Mikail’den almış. Su seviyesinden 150 metre yukarıya, manastırın en yüksek noktasındaki kulenin üzerine Mikail’in altın heykeli yerleştirilmiş. Gelgitin en iyi izlenebildiği yerlerden biri olan manastır, 1979’da UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmiş. Kayanın çevresi saat 15.00’ten sonra Manş’ın kilometrelerce içeri giren sularıyla kaplanıyor. Deniz 14 metre kadar yükseliyor. Bu muhteşem doğa olayının etkisi yapının kutsallığını pekiştiriyor. Birkaç kilometre ileride küçük bir ada daha var. Rehber eşliğinde buraya gezi düzenleniyor. Eskiden hacıların kullandığı bu ıslak yolda kendiniz de yürüyebilirsiniz ama bataklıkların yerini bilen rehberli turlar daha güvenli. Diğer ada ile Saint Michel’in ilginç bir hikâyesi var. Yüzyıl Savaşları’nda, Fransa’yı işgal etmeye çalışan İngilizler küçük adayı almışlar ama yüksek kayalar ve rahiplerin direnmesi manastırı korumuş. Yıllarca süren mücadele sonunda Mont Saint Michel, Fransa’nın özgürlüğünün simgesi olmuş.

Su seviyesinden yüksek ince bir yolla kıyıya bağlanan manastır her yıl üç milyona yakın turist çekiyor. Surlarla çevrili kapıdan girdiğinizde sizi, döne döne tepedeki manastıra çıkan dar bir sokak karşılıyor. Tarih ile turizmin birbirine karıştığı sokağın iki tarafındaki eski evlerin alt katları ya restoran ya da hediyelik eşya mağazası olmuş. Bazı restoranların içinden daha aşağılarda yer alan mahzen ve zindanlara girebiliyorsunuz. 1211- 1228 yılları arasında yapılan onarım ve yeni binalar ile Mont Saint Michel’i dolduran gotik eserler, ortaçağın mistik ve karanlık havasını bugüne taşıyor. 14. yüzyıldan sonra zindan olarak da kullanılan bölümleri, en kalabalık dönemini Fransız İhtilali’nden sonra yaşıyor. İşkence görenlerin çığlıkları sanki hâlâ soğuk taşlarda yankılanıyor. Biletle girilen manastırın ilk merdivenlerini çıktıktan sonra geniş bir avlu sizi karşılıyor. Buradan gelgitin yaşandığı dümdüz havza eşsiz bir manzara sunuyor. Geniş salon ve avlulara sahip üç katlı manastırın en güzel yerlerinden biri, kilise kısmının arkasında yer alan, yemyeşil bahçesi ince sütunlarla çevrili avlu. Bunun devamında ise yemekhane, şövalye salonu, konuk odası ve mezar odaları yer alıyor. Victor Hugo, burayı “Kumlarda Keops ne ise okyanusta Saint Michel odur” diye tanımlıyor. Güneş ile Ay arasındaki çekişmenin tam ortasında duran Mont Saint Michel ise 13 yüzyıldır mistik ve meydan okuyan görüntüsüyle insanları kendisine çekmeye devam ediyor.
False