Paylaş
Geçtiğimiz Çarşamba akşamı, OLTEN Filarmoni Orkestrası’nın “icat ettiği” güzel işlere bir “prömiyer” daha eklendi. “Kemal ile Lâtife” adını taşıyan “Danslı Anlatım”, AASSM’de sahnelendi.
Program Kitapçığında, “...OLTEN’in birbirinden farklı dans türleriyle orkestrayı 2022’de aynı sahnede buluşturduğu ‘Sentez’ adlı projedeki bir bölümün, akıllarda çok yer ettiğinden, burada çok alkış alan farklı bakış açısının, eserin yaratıcısı Burcu Sürmeli Borovalı için, ‘Kemal ile Lâtife’ nin çıkış noktasına evrildiğinden ve kendi hikâyesini sahneye taşıma fikrini oluşturduğundan...” söz edildiği ile başlayalım. Ve o gecenin de tanıklarından biri olarak, anlatıcının “Sadece iki insandılar” dediği anda, onların 1922-1925 yılları arasında geçen evliliklerini, “sahneye taşımak nasıl oluyormuş ?” ; becerebilirsek, geceyi tarife çalışalım.
İçine, yer yer barut kokusu da serpiştirilmiş olmasına rağmen, “nahif” bir uvertür’den ”Hoş gelişler ola”ya, (özetle...) “İzmir kavakları”ndan Schubert “Serenad”ına, “Manastır türküsü”nden Chopin’in “Noktürn”üne ve nihayet, Kemanî Serkis Efendi’nin “Kimseye etmem şikâyet”ine kadar, esasa ve akışa bu kadar uyan; uymak ne kelime, ona hayat veren bir müzik düzenlemesine, yakın zamanda hiç rastlamamıştım.
Bu kadar “netâmeli bir gündem”i, bu kadar samimi, üstelik kibar anlatabilmek, bu denli sade, fakat vurucu bir “tematik koreografi” ile resmetmek, bütün salonu “dansın konuşabildiği”ne ikna etmek ve bunu sıradan bir şeyler oluyormuş gibi sahnelemek... Attilâ İlhan’ın “böyle bir sevmek görülmemiştir” dizesine nâzire olacak bir iştir; “görülmemiştir...”
Ya, aynı kostümlere, “hem yoksulluğu hem de görkemi” çizmek ve o çizgileri her tabloya yerli yerince paylaştırmak neyin nesidir? Biz nicedir hasretiz böyle “özenli dokunuşlar”a... “Zübeyde Hanım’ı, Fahrettin Altay’ı, Salih Bozok’u, İsmet İnönü’yü, Fevzi Çakmak’ı, Rauf Orbay ve -bana asıl sevdâsı olan memleketini çağrıştıran- Hayâl karakteri”ni, kararınca iliştirmek, sıradan sayılabilir mi ?
“Lâtife” dans ederken, aynı yüzde, “hayran, âşık, kızgın, üzgün, pişman ve perişân” olanı taşımak, nasıl unutulur? Aynı eldeki “dâvet ve reddiye”, aynı adımdaki “uçarı zarafet ve ayaklarını yere vuran hırçınlık” , dahası sahneye hiç örselemeden bırakılıveren “öteki Lâtife”nin, dans ederken kemanla yaptığı düet, nasıl gözden kaçar? Bir “dev” olan “Kemal”i, üstüne, gölge kadar rencide etmeden “dansla giyinmek” ; asker ve sivil Kemal”i “ayrı adımlamak”; rolünü, gözlerinde “hem gücü hem şefkati” taşıyacak kadar yaşamak, nasıl olur da iz bırakmaz?
Böyle yazıların, en büyük tehlikesi, heyecandan hep bir şeyleri unutmaktır. Ve yazarken unuttuklarınız, yıllar sonra, tekrar okuyunca düşer kucağınıza; mahcup olursunuz. Bu akşama dair de, mutlaka, isimler, renkler, kokular, söylenenler, söylenmeyenler arasından unuttuklarım çıkacaktır. Meraklısına tavsiyem, program kitapçığını didik didik etmeleridir. Orada, OLTEN Minikler ve Çocuk Korosu’na ve şefleri Süreyya Okşan Polat’a rastlayacaksınız; onları mutlaka kucaklayın... Şef Tolga Taviş, anlatıcı Hakan Gerçek, başkemancı Deniz Toygür çıkacak karşınıza. Düzenlemeleri, Kaya Reha Demircan’ın yaptığını, dekor tasarımının Çağda Çitkaya, kostüm tasarımının Sevda Aksakoğlu’na ait olduğunu göreceksiniz. İzmir Devlet Opera ve Balesi Sanatçılarını, OLTEN Filarmoni Orkestrası’nı, hepsini, hepsini bizim yaptığımız gibi dakikalarca ayakta alkışlayın.
Biliyoruz ki, “Lâtife”, sadece yazdı; Gazi paşası, “Sizi serbest bırakmayı muvafık bularak...” diyerek sustu. İkisinin de, bu “özgün performansı” seyretmesini isterdim, ki öyle de olmuştur, diye düşünmekteyim.
Buradan memleketimin şehirlerine sesleniyorum: “-Kemâl ile Lâtife-yi şehrinize mutlaka dâvet edin...” Davet edin ki, “Gazi Paşası’na yazdığı ve bize Lâtife Hanım’dan miras kalan” şu satırların, aslında millete bir vasiyet olduğunu herkes anlasın: “Sensizliği kimsecik tatmasın; çünkü çok fecidir”.
Paylaş