GeriSeyahat Nereye dokunsanız ‘caz’ diyen Hilal Şehir
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Nereye dokunsanız ‘caz’ diyen Hilal Şehir

Nereye dokunsanız ‘caz’ diyen Hilal Şehir

Geçtiğimiz hafta İvan kasırgasıyla boğuşan New Orleans, Avrupa tadı taşıyan birkaç Amerikan şehrinden biri. Mississippi nehrinin kıyısında Fransızlar tarafından kurulmuş. Fransa Kralı XIV. Louis’nin adını taşıyan Louisiana eyaletinin en çarpıcı kenti. Hem coğrafyası, hem tarihi, hem de mimarisiyle adından çok söz ettiriyor.Bir de blues ve cazı doğuran ve hep karnaval havası yaşanan yer olduğunu eklersek geriye ne kalıyor? Tabii ki çok şey! Onlar da aşağıdaki satırlarda...New Orleans, bütün Amerikan şehirleri arasında belki de hakkında en çok yazılan şehirdir. Bunun nedeni, bence Amerikan şehirleri genellemesine hiç de uymayan özgün mimarisi, Mississippi’den hayat bulan coğrafyası ve nereye dokunsanız ‘caz’ diyen farklı ruhudur. New Orleans’ta birkaç şehri bir arada bulabilirsiniz. Dünyanın en büyük internet sağlayıcısı AOL’in 500 bin kişinin oylarıyla yaptığı bir ankette ABD’nin en güzel on şehrinden biri seçilmiş New Orleans. Mississippi nehri, New Orleans’tan geçerken yumuşak bir kavis yapıyor ve hilal şeklini alıyor. Bu nedenle de Hilal Şehir anlamına gelen ‘Crescent City’ diyorlar buraya. Şehrin logosu ise içiçe geçmiş aşağıya bakan ay ve yıldız. Türk bayrağını andırıyor haliyle... Gezi yazılarında tarihi bilgi vermek biraz sıkıcı gelir bana hep. Ama New Orleans’ın kendine özgü o tuhaf tavrını ve başdöndüren renginin nedenlerini anlayabilmek için tarih yapraklarından birkaç sayfa açmanın hiç de sakıncası yok diye düşünüyorum: Aşağı Mississippi’yi ilk keşfeden Fransız Káşif Rene Robert Cavalier, 1682 yılında New Orleans’tan geçtiğinde Apalaşiler’den nehir yatağının Fransa’ya verilmesini talep etmiş. 1699 yılında Fransa Kralı XIV. Louis, Louisiana’yı Fransa’ya bağlamış ve kendi adı Louis ile Kraliçe Anna’nın adının birleşimi olan ‘Louisiana’ bu eyaletin adı olmuş. Bu eyalet içinde yer alan New Orleans ise 1718 yılında kurulmaya başlanmış. Kimilerine göre Fransa’daki Orleans şehrinin, kimilerine göre de Orleans Dükü’nün adı verilmiş buraya. Yüz yıla yakın bir zaman boyunca Fransızlar ve 1763 yılından sonra İspanyollar tarafından yönetilmiş Louisiana ve 1803 yılında ABD tarafından satın alınarak Birleşik Devletler’e katılmış. Zaman içinde çeşitli göçler almış bölge. Afrikalılar, Fransızlar, İspanyollar, Portekizliler, Antilliler gibi... Bu nedenle, özellikle New Orleans’ta, Afrika ve Avrupa ırklarından oluşan ‘Creole’ denilen yeni bir etnik oluşum doğmuş. Gezginler hep şu sözü söyler: ‘Bir kenti kısa sürede tanımak istiyorsan, gezmeye şehrin eski mahallelerinden başlayacaksın.’ Biz de öyle yapalım! French Quarter’la başlayalım New Orleans’ı tanımaya. MISSISSIPPI’DE GEZİNTİ French Quarter, New Orleans’ın kartpostallara taşınan yüzü. İki-üç katlı pastel renkli evleri, evlerin dantel gibi işlenmiş demir parmaklıklı balkonları, balkonlardan sarkan çiçekleri, küçük şirin dükkánları, şık butikleri, gurme restoranlarıyla turistlerin çekim alanı olan French Quarter, kentin kalbinin attığı yer. Sokakları cetvelle çizilmiş gibi dik açılarla birbirine bağlanıyor: Nehre paralel sokaklar ve nehri dik kesen sokaklar. Sınır Canal Street. Sokakların en ünlüsü barların ve gece hayatının vazgeçilmesi Bourbon Street. En sofistike sokaklar ise antikacıların ve sanat galerilerinin çoğunlukta olduğu Royal Street ve Charles Street. French Quarter’la ilgili hatırlanacak ilk şey, bir reprodüksiyon değil, otantik olduğu. Buradaki binaların çoğu 1700’lü yıllara ait. Binaların bazılarında avluları ve bahçeleriyle İspanyol mimarisi çok belirgin. New Orleans’ta 35 bin bina ‘Milli Tarihi Binalar’ listesine kayıtlı. Bu rakam başka bir ABD kentinde yok. Bu değerli yapıların çoğu da French Quarter’da yer alıyor. En dikkat çekeni 1724 yılında inşa edilmiş ve ABD’nin aktif en eski Katolik kilisesi olan Saint Louis Katedrali. French Quarter’ın tam ortasında yer alan Jackson Square’ı görmezden gelemezsiniz. Tüm atraksiyon onun çevresinde. Bilirsiniz her şehirde vardır benzeri yerler. Portrenizi yapmak isteyen ressamlar, sokak müzisyenleri, heykel rolü yapan mankenler, falcılar, hatıra eşyası satıcıları... Şehrin albenisini tamamlayan at arabaları ise burada park ediyor ve kısa bir şehir turu yaptırıyor. Tabii ki kent sadece French Quarter değil. Bir de Canal Street etrafında oluşmuş yeni New Orleans var ki burası şehrin iş merkezi Central Business District. Plazalar, beş yıldızlı oteller, büyük mağazalar, gökdelenler burada. Modern New Orleans’ın simgesi muhteşem Superdome da bu bölgede. Meksika Körfezi’ne dökülen ve New Orleans’ın tadına tat katan Mississippi Nehri, Amazon ve Nil’den sonra dünyanın üçüncü büyük nehri. Ama su hacmi bakımından birincisi. Chippewa Kızılderililerinin dilinde (Mici Zibi) büyük nehir ya da ‘tüm suların toplandığı yer’ anlamına geliyor. Mississippi New Orleans’ın turist çekim noktalarından biri. Rengi bulanık hatta çamura yakın bile olsa nehrin varlığı, tartışmasız bu şehri bir turizme kazandırıyor. Kentin önemli ve şık bir bölümü nehir boyunda sıralanmış. ‘Bütün yollar Roma’ya çıkar’ misali, bütün yollar Mississippi’ye çıkıyor. River Walk dedikleri kıyı parkında nehir boyunca yürüyüş yapabilir, çimenlere serilip nehri ve geçen gemileri seyredebilir, bisiklete binebilirsiniz. Hatta kıyı şeridinde seyreden tramvayla gezebilirsiniz. Ama Mississippi’yi gerçekten solumak isterseniz arkadan çarklı Natchez veya Creole Queen gibi gemilerle nehir gezisine çıkmalısınız. New Orleans’ı anlatırken blues ve caz bağlantısını gözardı edemeyiz elbette. New Orleans cazın ve cazın babası Louis Armstrong’un doğduğu şehir. Cazın diğer ustaları Buddy Bolden, Jelly Roll Morton ve King Oliver de ilk sahnelerini buradaki gece kulüplerinde almışlar. Şehir ve Armstrong öylesine bütünleşmiş ki New Orleans Havaalanı’na ‘Louis Armstrong Havaalanı’ adını vermişler. Havaalanına girişte cazın ustalarının tasvir edildiği devasa büyüklükte nefis bir vitray yolculara nerede olduklarını tüm ayrıntılarıyla hatırlatıyor. CAZLI BRUNCH’LAR Bir karnaval kenti olan New Orleans adını çağrıştıran bir kelime Mardi Gras. New Orleans’a eğlence için gidecekseniz Mardi Gras Karnavalı zamanını seçin. (www.mardigras.com) 18. yüzyılda başlayan görkemli maskeli baloların günümüze sokak karnavalı olarak yansıması diyebiliriz Mardi Gras için. Mardi Gras boyunca kent maskelere, tüylere, boncuklara bürünüyor. New Orleans’ta yemek yerken en çok şu sözcükler dikkatinizi çeker: Creole cousine, cajun, gumbo, jambolaya, benier... Creoller New Orleans’ın ilk Avrupalı göçmenleri. Gumbo veya jambolaya dedikleri, İspanyolların paella’sına benzeyen, içinde sebze ve her çeşit et olan bol soslu pilav. New Orleans’ta caz brunch çok yaygın. Restoranların çoğunda var. Her zaman yemeğinizi yerken iyi caz dinleyeceğiniz keyifli ortamlar bulabilirsiniz. Bunları atlamayın* French Quarter’ın sınırlarını aşmak isterseniz günlük turlara katılıp, pamuk çiftliklerini, kölelik yıllarındaki malikaneleri, vahşi yaşama ve ekolojik alanlara meraklıysanız timsahların yüzdüğü su kenarlarını görebilirsiniz.* New Orleans Sanat Müzesi şehir parkı içinde. Devamlı ve gezici sergilerin yer aldığı 46 galerisi var. * Sydney and Walda Besthoff Heykel Bahçesi, köprüler ve göletlerin yer aldığı devasa bir bahçe. * Louisiana Eyalet Müzesi de Louisiana el sanatlarına ve güzel sanatlara ev sahipliğini yapıyor.* Audubon Aquarium, içinde köpekbalıkları ve dev denizanalarının da bulunduğu kocaman bir akvaryum.
False