Napolyon’un unutamadığı şato
Fontainebleau Şatosu, ortaçağdan itibaren 700 yıl boyunca Fransız krallarına, imparatorlarına ev sahipliği yapmış muhteşem bir av sarayı! Napolyon’un deyişiyle, “yüzyılların evi, kralların gerçek ikametgahı!” Paris’e 70 kilometre uzaklıktaki şato, içindeki sayısız salonu ve görkemli bahçesiyle turistler için gerçek bir cazibe merkezi.
“Eski muhafız birliğimin askerleri! Size veda ediyorum. 20 yıldır sizleri hep şan ve şeref yolunda buldum. Davamız sizler gibi adamlarla kaybedilmemişti ancak savaş bitmek bilmiyor. (...) Kendi çıkarlarımı vatanın çıkarları yolunda feda ettim; şimdi gidiyorum. Ancak siz, arkadaşlarım, Fransa’ya hizmet etmeye devam edin!”
Bu duygusal konuşma üzerine generallerden biri Napolyon’a yönelir, kucaklaşırlar. İmparator bayrağı öper ve kalabalıktan kurtulup arabasına yönelir. Tarih 20 Nisan 1814’tür. Bonapart’ın yeni adresi 100 gün için İtalya’nın Elba Adası olacaktır.. Bu sürgün imparatorun yenilgisinin cezasıdır: Büyük Britanya, İrlanda, Rus İmparatorluğu ile Prusya’nın başını çektiği bir koalisyonun 1814’ün ocak ayında başlattığı “Fransa Seferi”ne bütün gücüyle karşı koysa da işi zordur. Sonunda Prusyalıların ve Rusların Paris’e girişiyle pes eder, tahttan vezgeçip, Elba Adası’na sürgüne gider. Askerlerine veda konuşmasını yaptığı, “at nalı” şeklindeki merdivenleriyle ünlü “Beyaz At” Avlusu bundan böyle “Veda Avlusu” olarak anılacaktır. İmparatorun şatoya dönüşü ise 1815 Martı’nda, iki günlüğüne olur.. Bir daha da hiç uğramaz...
TATLI HAYATIN SİMGESİ
Napolyon Bonapart’ın, “Kralların gerçek ikametgahı, yüzyılların evi” dediği; Kral 4’üncü Henri’nin “Louvre’dan sonra en çok sevdiğim yer, kraliyet evlerinin en harikası” sözleriyle andığı; Fransa’nın büyük krallarından 1’inci François’nın “gözde konutu” Fontainebleau Şatosu 130 hektarlık bahçesi, ormanı, her biri birbirinden şatafatlı salonlarıyla ortaçağdan cumhuriyete Fransız hanedanlarına ev sahipliği yapmış. “Payitahta”, Paris’e yakınlığının yanı sıra, ormanıyla kraliyetin en büyük zevklerinden birine, ava müsait oluşu da krallardan, son imparator 3’üncü Napolyon’a herkesin sempatisini kazanmış. “Güneş Kral” lakabıyla anılan 14’üncü Louis’nin kraliyeti boyunca her yıl sonbaharda gelip iki ay kalması boşuna değildir yani. Şatodaki parlak saray hayatının zirveye ulaştığı 18’inci yüzyıl için diplomat Talleyrand’ın yazdıkları, Fontainebleau’ya bir çeşit övgüdür adeta: “1789’un hemen öncesi dönemi yaşamayanlar tatlı hayat ne demekmiş, hiç bilmeyecekler.”
RÖNESANS SANATININ ETKİLEYİCİ ÖRNEKLERİ
Fontainebleau’nun tarihi Fransa’daki 700 yıla hakim güçlerin tarihiyle iç içe aslında. İlk kez 1137’de, bir kraliyet fermanında adı geçen şatonun o günlerinden bugüne, Oval Avlu’daki kare kule kalmış. Sonradan aziz ilan edilen Kral 9. Louis’nin sık sık gelip kaldığı bu kule, bugün St. Louis adıyla anılıyor. Kral, 1259’da kulenin yakınına bir manastır-hastane yaptırmış. 15’inci yüzyıla kadar hiçbir değişikliğe uğramayan yapı, Kanuni Sultan Süleyman’ın ünlü mektubuyla adına aşina olduğumuz Kral 1’inci François’nın girişimiyle bambaşka bir görünüm kazanmış. Kral, av partileri, şölenler, diplomatik davetler nedeniyle yılda birkaç kez gittiği şatoya “evim” dermiş. 1530-1630 arası İtalyan sanatçıları çağırıp şatoyu şantiyeye dönüştürmüş. İç mekanlar İtalya’ki Rönesans rüzgarıyla yeniden biçimlenmiş. Bugün “Fransa’nın en iyi Rönesans örneği” sıfatıyla anılan, ahşap süslemeleri, heykelleri, freskleriyle büyüleyici 1’inci François Galerisi, İtalyanların elinden çıkma. Onların oluşturduğu “Fontainebleau ekolü” bütün Avrupa’nın dikkatini çekmiş. Galeriyi ilk gören yabancı, 1’inci François’nın ünlü rakibi Charles Quint (Şarlöken). Tarih 1539 Noeli.
Prenslerin, prenseslerin dünyaya geldiği, vaftiz edildiği, evlendiği, diplomatik görüşmelerin yapılıp, siyasi kararların alındığı yapı yabancı elçilerin, kral ve kraliçelerin de ağırlandığı bir prestij yeri aynı zamanda. Bazı kötü anıları da saklar tarihinde. İsveç kraliçesi Christine’in 1657’deki şato ziyareti, galerilerden birinde öldürttüğü binicilik hocası Monaldeschi’nin kanıyla lekelenir mesela. Kral 15’inci Louis’nin aynı isimli oğlunun veremden ölümü de şatonun kötü anıları arasındadır.
MARIE ANTOINETTE TÜRK ODASI YAPTIRDI
Devrim ve monarşinin sonu yaklaşmaktadır... Kral 16’ncı Louis ile “ekmek yoksa pasta yesinler” sözüyle ünlü karısı Kraliçe Marie-Antoinette şatoya 1786 sonbaharında son kez gelir. Bir yıl önce verdikleri siparişleri gözden geçirirler. Kraliçenin gümüşten odası tam arzu ettiği gibi olmuştur.
Kralı giyotine gönderen 1789 Devrimi, Fontainebleau’ya zarar vermez. Marie-Antoinette’in 1777’de tanzim ettirdiği “Türk odası”na dokunulmaz. Mobilyaları boşaltılır, koleksiyonları satılır. Napolyon Bonapart’ın iktidara gelişiyle, saray hayatı tekrar başlar. Şato tekrar dönenip “imparatorluk sarayı”na dönüşür. Anılarında “Yüzyılların evi” dediği şatoda 1804-1814 arası görkemli anlar yaşar Napolyon. Örneğin, Papa 7’nci Pio’yu ağırlar. 1809 Avusturya Savaşı’ndan sonra gelip, 20 gün dinlenir.
Bonapart sonrasında gözden düşmez Fontainebleau. Yeğeni ve son Fransız imparatoru 3’üncü Napolyon restorasyon yaptırır. Son imparatoriçe Eugenie için yeni bir gösteri salonu, Çin Müzesi eklenir. Yazlık fikrinin yeni doğduğu dönemde imparator konforlu odalar hazırlatıp çok sayıda sanat, yazı, siyaset adamını ağırlar. Gösteriş merakıyla ünlü son imparatoriçe şatoyu son kez İngiltere sürgünü dönüşü, 1914’te görür.
Şato 1927’de milli müze ilan edilir. Birkaç yıl yabancı devlet başkanlarını ağırlar. 1984’teki Avrupa Konseyi çalışmaları sırasında Cumhurbaşkanı Mitterand, Napolyon’un çalışma odasını kullanır.
ROUSSEAU VE MOLIERE KONUKLAR ARASINDAYDI
Şatonun 17 bin hektarlık ormanında kışın askeri eğitim yapılır, sonbaharda av partileri düzenlenirdi. Yapıyı genişleten 17’nci François, bahçesinde av köpekleri yetiştirdi. 4’üncü Henri “av dairesi” yaptırdı. Güneş Kral 14’üncü Louis, şölenlere resmi av partilerini ekledi. Şatoda tarihe geçen düğünler, balolar düzenlendi. Örneğin Hürrem Sultan gibi hırslı Kraliçe Caterina de Medici, oğlu 9’uncu Charles için 1564’te karnaval yaptırmıştı. Kral 15’inci Louis ile Polonyalı Marie Leszczynska’nın nikahı, şatoda 18’inci yüzyılda yaşanan en büyük olay.
Saray pekçok opera, tiyatro, bale gösterisine de sahne olmuş. Hatta, 1613’te Kraliçesi Maria de Medici’nin daveti üzerine, İtalyan tiyatro grubu Arlecchino şatoya yerleşmiş. Güneş Kral 14’üncü Louis ise Corneille, Moliere ve Racine’in komedilerini oynatmış burada. Jean Jacques Rousseau’nun “Köyün Kahini” başlıklı oyunu 1752’de, yine yazarın huzurunda halka açık sahnelenmiş. Tiyatro aşığı Napolyon Bonapart ise devrimden sonra özellikle trajediler sahneletmiş burada.
Fontainebleau Şatosu’nda bugün dört müze bulunuyor: Napolyon Bonapart Müzesi, Çin Müzesi, Resim Galerisi ve Mobilya Galerisi... Napolyon Müzesi’nin değerli parçaları, sanat objeleri, mobilyalar, tablolar, heykeller ve gümüş işçiliğinin en güzel örnekleri, silah, kostüm, yemek takımları, tarihi belgeler. Bonapart’ın ünlü şapkası, paltosu, ayakkabıları, Notre Dame Katedrali’ndeki kutsama töreninde giydiği kostümü, kılıcı, silahları, eldivenleri vitrinlerde sergileniyor.
GÖLETİNDE BUHARLI GEMİ TURUNA ÇIKTILAR
Şatonun 30 hektarlık bahçesi ile 80 hektarlık parkında yapay şelale, göl, yürüyüş alanları bulunuyor. Gölün en dikkat çeken özellikleri Kral 4’üncü Henri’nin yaptırdığı kulübe ve iri sazanlar. Düzenli bakımla balıkların 100 yaşına kadar yaşadığı söyleniyor. Ama bu bir şehir efsanesi. Şölenlerde göldeki kulübede havaifişek fırlatılırmış. 1868’de gölde buharlı gemi gezisi düzenlenmiş.
Su sevdalısı 4’üncü Henri, 1200 metre uzunluğunda kanal açtırmış şatonun parkına. Yazar Malherbe o günleri şöyle anlatıyor: “Kanal kral için o kadar önemliydi ki bir tutkuya dönüşmüştü. Aşırı sıcaklarda bile sabah beşten itibaren bir taşın üzerine oturur, öğlene kadar ne bir güneşlik ne bir gölge, öylece çalışan işçilere bakardı.” Kanala su akıtılması ise kralla dalkavukları arasında bahis konusu olmuş: “Kral iki günde dolacağını söyledi. 1000 ekü’ye (gümüş para) iddiaya girdik. Oysa sekiz gün bile yetmedi!” Başlangıçta alabalık yetiştirmek için düşünülen kanal, tekne gezilerinde kullanılmış. Etrafında at arabasıyla gezi ise kraliyetin geleneklerinden biri olmuş. Bugün kıyıları piknikçilerle ve güneşlenmeye gelenlerle dolup taşıyor.
BALONLA GEZEBİLİR, 30 EKİM’DE AV PARTİSİNİ İZLEYEBİLİRSİNİZ
Şatoyu gezerken sağda solda, resim ve heykel olarak göreceğiniz esrarengiz, masalsı sürüngen sizi şaşırtmasın: Gördüğünüz, Kral 1’inci François’nın sembolü semender! Ne diyordu kral: “Nutrisco et extinguo!” Yani “(Ateşten) beslenip, gerektiğinde onu söndüreliyorum!” Tıpkı semender gibi! Şato salı hariç her gün açık. Giriş 10 Euro. 130 hektarlık bahçesi ise ücretsiz. Faytonla gezebilir, gölde sandal safası yapabilir ya da 1 saatlik balon gezisine katılabilirsiniz. 20 dakikalık fayton turu 6, yarım saatlik sandal gezisi 7, şampanya ikramı dahil balon turu 205 Euro. Temmuz ve ağustosta her perşembe saat 20.30’da 1,5 saatlik rehberli, avlu ve bahçe gezisi yapılıyor. Günbatımı eşliğinde yapılan tur için bir gün önce, en geç saat 15.00’e kadar rezervasyon yaptırmak gerekiyor. Gezi 6 yaşından küçüklere bedava, yetişkinlere 14,50 Euro. (Tel: 01 60 71 50 60) Yılda bir kez av partisi gösterisi yapılıyor. Bu yıl, 30 Ekim’de saat 10.00-17.00 arasında yapılacak. Avcıların koruyucusu sayılan Aziz Hubert adına düzenlenen günde gelenek ile modernite buluşuyor. Profesyonel atlı avcı grubu Rallye Tempete’in gösterisi ücretsiz.