GeriSeyahat Müziğin günlük hayatla böylesine bütünleştiği şehre az rastlanır
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Müziğin günlük hayatla böylesine bütünleştiği şehre az rastlanır

Müziğin günlük hayatla böylesine bütünleştiği şehre az rastlanır

Şirin Pancaroğlu, mayıs sonunda sonbaharı karşılayan Rio’da bir hafta kaldı. Üç resital verdi, dev bir plaja benzettiği şehri keşfetti. Rio’luların yaşam sevincine, günlük hayatı müzikle buluşturma becerisine, şehrin doğasına hayran kaldı. “Benden sonra giden arpçı dostum Ceren Necipoğlu, uçak kazasında hayatını kaybetmesiydi, en kısa zamanda tekrar Rio’ya gitmek isterdim. Yine de çok güzel bir geziydi” diyor.

Babam Dünya Sağlık Örgütü’nde görevliydi. İşi dolayısıyla çocukluğumda başladım seyahate. Endonezya’da görev yaparken, eğitim için tek başıma İsviçre’ye gittim. 13 yaşındaydım. Tatillerde bir araya gelirdik. 1980-88 arasında Endonezya’dan Japonya’ya, Uzakdoğu’yu gezdik. ABD ve İngiltere’ye gittik. Cenevre’de üniversiteyi bitirip, Indiana Üniversitesi’nde yüksek lisans yapmak üzere ABD’nin Bloomington kentine gittim. 1992-96 arasında tatillerde otomobille Chicago, Cincinnati, Boston, Atlanta, Kuzey Carolina, Colorado, Nebraska’yı gezdim.
Beni öncelikle geziye teşvik eden doğa ve tarihi dokudur. İyi bir rehber edinip, geziye çıkmadan okurum. Yolculuğu tüm ayrıntılarıyla planlamak yerine, rastlantılara da yer bırakırım. Şehirleri keşfetmeye müzeden başlarım. Sonra gastronomik özellikleri, müzik, dans mekanları gelir. Alışverişe zaman ayırmam. Yerel kültürü keşfedeceğim, çevrenin coğrafyasını panaromik görebileceğim noktaları araştırırım. Bugüne kadar Afrika dışında tüm kıtalara ayak bastım. Yılda ortalama üç, beş kez yurtdışına çıkıyorum, iki yılda bir sadece gezi amacıyla yolculuk yapıyorum. İlk fırsatta Arjantin, Çin, İran, Yeni Zelanda’yı görmek istiyorum.
RİO, DEV BİR PLAJ
ABD’deki iki Brezilyalı yurt arkadaşım nedeniyle, 20 yıldır Brezilya’ya gitmek istiyordum. Fırsat olmamıştı. Çoğunlukla davet aldığım festivallere katılırım. Bu yıl Rio Festivali’ne önemli isimlerin katıldığını görünce, kendim başvurdum. Türk Kültür Vakfı’nın desteğiyle gittim. Rio Festivali, 12 ay boyunca farklı konulardaki sanat festivallerinin birbirini izlediği bir etkinlik. En fazla ücretsiz konser verilen festival sıfatıyla Guinness rekortmeni. Uluslararası Arp Festivali’ne katılıp, üç resital verdim. Rio Festivali’nin, Türkiye’de de örnek alınması gereken en önemli özelliği, müziği şehrin her noktasına yayması. Konser salonlarının dışında, büyük şirketlerin dev plazalarında, semtlerdeki küçük salonlarda, sadece gündüz saatlerinde konserler veriliyor.
Mayıs sonunda gittiğimde, Rio’ya sonbahar gelmişti. Yine de tropik iklim nedeniyle her yer yemyeşildi. Rio aslında dev bir plaj. Şehir plajların çevresine kurulmuş. Güzelliği insanı adeta hipnotize ediyor. Merkezde eski bir mahalle var. Fransızlar mimarisinden, yemek kültürüne kadar hayatı her alanda etkilemiş. Sokaklar kahve kokuyor. Latin Amerika’da bu kadar Avrupai bir şehir görmek şaşırtıcı. Favellalar, yani şehrin içindeki gecekondu mahalleleri adacıklar şeklinde, çevrelerinden ayrılıyor. Gelir uçurumu çok büyük. Favellaların biri hariç hepsi tehlikeli bölge. Ancak şehrin bütününde korkmadan dolaşmak mümkün. Yeter ki gideceğiniz yeri bilin, kaybolmayın.
YAŞAMAYI SEVİYORLAR
Brezilya’da Sao Paulo’lular ile Rio’lular, Türkiye’de Ankaralılar ve İstanbullular kadar birbirinden farklı. Sao Paulo’lular ciddi, mesafeli. Rio’lular yaşamayı seven, hayatı fazla ciddiye almayan, keyif için yaşayan, dost canlısı kişiler. Müzikle, dansla iç içeler. Ayrımcılığın bulunduğu söylense de, farklı ırklar huzur içinde bir arada. Herkes çok neşeli. Vücutlarına, güzelliklerine çok dikkat ediyorlar. Sahilde sürekli spor yapılıyor. Zaten plajlarında hayat 24 saat hiç durmuyor. Geceyarısı ayak voleybolu oynanıyor. Sahil boyunca uzanan, yaklaşık 15 kilometrelik otoyolun yanında çok geniş bir kaldırım var. Birkaç yüz metrede bir teması değişen, çok güzel motifler işlenmiş. Kaldırım, kente müthiş bir görsellik katıyor. Sabah satıcılar diziliyor, pazar yerine dönüşen kaldırımlar başlıbaşına bir şölen. Şehrin her yerinde olduğu gibi sahildeki büfelerde de müthiş tropik meyve suları, kokteyller, yiyecekler çok ucuza satılıyor.  
Rio müzikle içiçe yaşan bir şehir. Havaalanı bile Antonis Carlos Jobim ismini taşıyor. Müzisyenlerin çoğu şair. Şarkı geleneğiyle birlikte edebiyatı da etkilemişler. 1950’lerin sonunda sambadan sıkılan üç müzikçi Jobim, Morales ve Gilberto, kentin güney sahilinde bossa nova kültürünü oluşturmuş. Portekizce yeni akım anlamına gelen bu içe dönük müzik altı yıl sürmüş, ancak cazdan modaya hayatın farklı alanlarını etkilemiş. Bugün Rio sahilindeki çaybahçeleri, restoranlar akşam müzik mekanlarına dönüşüyor, farklı türlerde müzik yapan topluluklar sahneye çıkıyor. Müziğe bu kadar rahat erişilebilen, sokakta, meydanda müzisyenlerin çaldığı bir şehre çok nadir rastlanır. Konser dinleyicisi bile çok farklı. Bir eseri çok beğenirlerse, biter bitmez ayağa fırlıyor, sevgisini yüksek sesle ifade ediyor.
FEMİNİST SAMBACILAR
Sambanın adresi, şehrin tarihi bölgesindeki Lapa semti. Barlarında salsadan, caza her tür müzik yapılıyor. Hafta sonlarında o kadar kalabalık ki, iki saat kapıda beklemek gerekiyor. Sokak müzikçileri de Lapa’da yoğunlaşmış. Lapa’daki bir gece kulübünde izlediğim feminist, eleştirel samba grubu müthişti. Adet Gören Kadınlar gibi tuhaf ismi olan topluluğun 15 üyesi de perküsyon çalıyor, koro halinde şarkı söylüyor. Diğer samba şarkılarına inat, cinsellik yok müziklerinde. Meyve suyundan oluşan capijinia kokteyli içip, çocuklar, yaşlılar ve hayat üzerine şarkılar söylüyorlar. Çok neşeliler, bunu dinleyiciye de aktarıyorlar.
Ipanema sahilinde pazarları hippi çarşısı kuruluyor. Tezgahlarda müthiş bir yerel kültür zenginliği sergileniyor, kesinlikle görülmeli. Kafeterya Columbo, bir çok ilginç bitkiyle süslenmiş, iki katlı bir restoran. Gündüz saatlerinde anneanne, anne, torun üçlüleri geliyor. Kentin bütününde çok gelişkin olan, Fransız izlerini taşıyan tatlı kültürünün en güzel ürünlerini bu kafede bulmak mümkün.
Rio çok pahalı olmayan bir şehir. Her bütçeye uygun tatil yapılabiliyor. Brezilya’nın Türklere vize uygulamadığını, THY’nin direkt seferlere başladığı göz önüne alanırsa akılcı bir tatil seçeneği olabilir. Tek sorun Rio’da döviz büfesinin yok denecek kadar az olması. Sadece turizm ofislerinde akılcı kurlardan para bozdurulabiliyor. Oteller çok düşük kur uyguluyor. Çok güzel bir hafta geçirdim, Rio’yu çok sevdim. Bir kez daha gitme, Brezilya’nın diğer şehirlerini de gezme arzusuyla ayrıldım. Fakat benden sonra Rio’ya giden arkadaşım Ceren Necipoğlu beklenmedik bir şekilde hayatını kaybeti. Yolculuğu boyunca sık haberleştik, hatta uçak biletini ayarlamasına yardımcı oldum. Bu nedenle üzüntüm çok daha büyük. Belki günün birinde bu acı soğur, tekrar Rio’ya gidebilirim. 

en sevdiği beş yer

 Bali   Lubliyana   Galler  Kyoto  Kudüs

neyle seyahat eder

Uçak, tren

nerede kalır

Butik otellerde

ne giyer

Bol giysi, rahat ayakkabı

çantasının vazgeçilmezleri

Kulak tıkacı, ilaç, gözlük, şapka

ne yer, ne içer

Bol su, meyve, yerel lezzetler

kiminle seyahat eder

Eşi ve oğluyla

ne alır

Magnet, elişi küçük objeler

False