Muskat’a gidiyorsanız sürprizlere hazır olun
Filiz Akın, üç hafta önce doğum gününü kutladığı Umman’ı anlatırken “Ummadığım kadar güzeldi” diyor. Petrol zengini ülkenin başkenti Muskat, gökdelenli körfez şehirlerinin aksine yerel dokusunu korumayı başarmış. Halk, görkemli Sultan Kabus Camii kadar kentin opera binasıyla da gurur duyuyor.
İstanbul’dan 6 saatlik gece uçuşu... Bu nedenle millerimizi kullanıp business uçuyoruz... Uçakta notlarımı okuyorum. Umman Sultanlığı Arap Yarımadası’nın Hint Okyanusu’na bakan güneydoğu ucunda. Batısında Suudi Arabistan ve Yemen, kuzeybatısında Birleşik Arap Emirlikleri yer alıyor. Karşı kıyısında ise İran, Pakistan, Hindistan.
Yerini neden bu kadar detaylı tarif ettim? Çünkü Türkiye’de pek bilinmiyor. Fakat yakında moda olacak. Belki rastlantı... Fakat çevremde “Umman’a gidiyoruz” diyenleri son zamanlarda çok sık duyuyorum.
Burası şaşırtıcı bir ülke; topraklarının yüzde 82’si çöllerle kaplı. Başşehri Muskat, yaklaşık 70 kilometrelik kıyı şeridine yayılmış. Kasımdan marta sıcaklık ideal: Ortalamalara göre, gündüz 25, gece 17 derece.
Türk Hava Yolları uçağı Muskat’a inerken, Hindistan gibi bir ülkeyle karşılaşmayı bekliyordum. Yani sokaklara taşan fakirlik... Yer yer büyük bir ihtişam... Hayır efendim. Şehir tertemiz ve iki-üç katlı, bahçeli yan yana dizilmiş bembeyaz villalarla dolu… Komşu Birleşik Arap Emirlikleri’ne inat, yüksek binaya izin yok. Bence çok doğru yapıyorlar. Gelecekte komşu ülkelerin gökdelenlerle kuşatılmış şehirleri birbirinin kopyasına dönüşürken, burası karakterini, zarafetini koruyan tek tük yerlerden biri olacak…
GÖKDELEN YASAK
Estetiğe, temizliğe son derece önem veriyorlar. Yolculuğum boyunca yollarda tek pet şişe, naylon torba, dikenli arsa görmedim. Her taraf palmiyeler, çim ve çiçek… Binalar abartısız, zarafetle süslenmiş, bembeyaz pırıl pırıl. Arada bir süslü turkuvaz bir minare ve altın rengi bir kubbe görseniz de bütünle uyumlu ve çok yakışıyor. Nüfus yabancılarla 4 milyon civarında. Petrol ve doğalgaz refahı çok arttırmış. Turizm ekonomiye destek sağlıyor sanki. Çevre duyarlığı nedeniyle baz istasyonları bile palmiye ağacı şeklinde.
İlk gün pek dinlenmeden Sultan’ın at yarışlarına gittik. Tütsü kokulu tribünlerde yerimizi seçtik. 800 at, 3500 kadın ve erkek kavalye, 40 civarında eğitilmiş deve, köpek, öküz, keçiden oluşan ekibin olağanüstü gösterisini izledik.
2 Ocak doğum günümdü. Bir bölümü 7 yıldızlı Shangri La’da, dünyanın büyük bölümü kar altındayken, plajın hemen üstündeki çok romantik açıkhava restoranında akşam yemeği yedik. Mönü deniz ürünlerinden oluşuyordu. Kum ve aydınlatılmış ilginç kayaları seyrettik. Personelin getirdiği küçük pastamın mumuna üflerken bu unutulmayacak özel an için Tanrı’ya şükrediyordum. Restorandaki fiyatların, çok pahalı ürünler seçmediğiniz sürece, erişilebilir olduğunu söyleyebilirim.
KUMSALDAKİ CENNET
Ertesi akşam önde gelen ailelerden birinin yılbaşı partisi vardı. Saray gibi malikânenin bahçesinde üstü kapalı, yanları açık alana kurulmuştu masalar. Kurayla belirlenen oturma düzeninde, tanımadığım kişilerle oturmaktan rahatsız olabileceğimi düşünüp beni ev sahibinin masasına aldılar. Kuş sütü bile eksik değildi sofrada. Humus, tabule, balık ve mezelerle başlayıp, şaraplı et, basmati pilav, körili tavuk ve çok fazlasıyla devam etti. Yemek boyunca bir Bulgar kemancıyı dinledik. Tatlılardan en çok hurmalı un helvasını sevdim. Bu güzel gece için ev sahibine teşekkür edip ayrıldık.
Şehir turuna çıktığınızda Simbad’ın lambası şeklindeki rasathane binası mimarisiyle dikkatinizi çekecektir. Sultan’ın sarayının önü turist doluydu. Görkemli binanın ön kısmı üç renkli, bahçeleri de çok şık, şehirle uyumlu. İlginç bir ayrıntı: Giriş yolundaki cilalı mermerlerin üstü ıslak gibi görünüyor. Sanki çevredeki bitkiler, ağaçlar suda yüzüyor.
Öğlen yemeği için yat limanından bir restoran seçtik. Fiyatlar gayet uygundu. Bu güzel güneşli günün ikindisi için ‘cennette bir gün’ formülünü uyguladık. Shangri La’ya döndük. Kumsal, güneş, deniz, enfes bir büfe bizi bekliyordu. Deniz keyfi için Grand Hyatt ya da kentin en eski oteli Intercontinental de düşünülebilir...
Söz otellerden açılmışken... Çoğunda İtalyan mutfağı var. Intercontinental Hotel’deki Amerikan restoranı çok keyifli, hatta Latin müziği eşliğinde dans ediliyor. Şehrin sahilinde çok güzel, modern kafe ve restoranlar var. Nefis hamburgerler, krepler, waffle ve dondurma yapıyorlar.
Son zamanlarda dizlerimde, belimde, boynumda gözümü açamayacak kadar yoğun ağrılar çekiyordum. Sağlığım çok bozuktu. Tansiyonum da 19-20’lere fırlıyordu. Uzun süren bu sıkıntılara Umman’ın iklimi, bol oksijenli okyanus havası epeyce iyi geldi.
FİRUZELER, İNCİLER
Suk tabir edilen çarşılarından iki antika hançer ve ferman taşıyıcısıyla birkaç paşmina benzeri atkı aldık. Firuze ve inci alışverişi için ilginç bir pazar olduğunu söylüyorlar.
Sadece bunu görmek için bile Umman’a gelinir dediğim yer ise The Chedi. AGM otellerinden birkaçını, hatta Hindistan’dakini bile gördüm. Ama benim için bu en güzeli. O kadar büyük olmasına rağmen o kadar abartıdan uzak, çok çok ince ve seçilmiş eşyalar, mimari ayrıntılarla bu kadar rafine bir şıklık sergileyen bir başka otel görmedim. Bütün ayrıntıları aklımda tutmaya çalıştım ama ne gezer! Hele gece ışıklar yanınca kenarlarındaki palmiyeler olan havuzu mu, kenarındaki şamdanlarla aydınlanan barını mı anlatsam, su üstündeki metal tabaklarda yanan mumları mı, çim kaplı bahçesini mi, girişteki koltuk ve aydınlatmayı mı, geçişlerdeki Arap işi kemer formuyla tekrarlanan mimari detayları, kocaman havan şamdanları mı, bilmiyorum...
Sadece gezmeye geldik sanmıştım, meğer akşam yemeği sürprizi varmış. Kumsala masalar konmuş, ateşler yakılmış... Bu romantik ortamda dalgaları seyrederek yemek yediğinizi düşünün... Şansıma yağmur başladı. O kadar çok yağdı ki kapalı restorana geçmek zorunda kaldık. Bu yemeğin de çok özel mönüler seçmediğiniz sürece erişilir fiyatlarda olduğunu belirteyim. Fakat otel çok pahalı, üstelik rezervasyonsuz yer bulmak imkansız.
Yazdıklarım Umman’da çok sevilen Türk TV dizilerine ilham verir mi bilmem! Ama bitmesini istemediğiniz bir rüya gibiydi bu tatil. Sizlerin de görmesini dilerim.
Çinileri İznik’ten
Estetik görünümlü, büyük bahçeyle çevrili Sultan Kabus Camii mutlaka görülmeli. Beyaza yakın renkte, çok sade, görkemli. Kubbesinde Arap motifi kesimlerin arasından altın varaklı kısım görünüyor. Gece ışıklandırıldığında inanılmaz güzel. Tabanını duvardan duvara belki de dünyanın en büyük halısı kaplıyor. Turkuvaz, bej, pastel renkler hâkim. Tavanda oryantal zevkin en güzel örneklerinden swarowski avizeler var. Kadınlar bölümündeki avizeler Türkiye’den. Avlusunda çini süslemeleri arasında bir bölümde çok güzel İznik çinileri var.
Doğu ve Batı bu operada buluşmuş
Umman’lıların çok gurur duyduğu büyük bir opera binaları var ki; gezince çok haklı olduklarını görüyorsunuz. Sanki Doğu’nun, oryantalizmin, ülkelerinin bütün güzelliklerini, dünyanın hayran olacağı şekilde yorumlamışlar. Görkemli yapının zemini mermer. Duvardan merdivene her yer kızıl bir tahta üzerine yerel el işi oymalarla kaplı. Tavanda aslında sevmediğim türde koyu kahverengi ahşap üzerine süslemeler, altın yaldızlar yapılmış. Fakat bu müthiş işçilik, bütünün içinde çok güzel durmuş. Sahnesi, ışık düzeni de teknolojisiyle gezenleri büyülüyor.