GeriSeyahat Mudurnu'nun yorgun evleri
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Mudurnu'nun yorgun evleri

Mudurnu'nun yorgun evleri



Mehmet YASIN

Gecen hafta sonu Bati Karadeniz'in ic kesimlerindeki daglarda, yaylalarda, kasabalarda dolastim. Bahar aylarinda bir cennete donen bu yorelerde tanik oldugum dertleri ve guzellikleri sizlerle paylasacagim.

Mudurnu'ya Adapazari-Akyazi veya Bolu-Seben uzerinden gitmek mumkundu. Diger bir yol da Abant'i sarmalayan tepelerden geciyordu. Ben ucuncu yolu sectim. Abant'i gecip, golu cevreleyen daga tirmandim. Oradan, yemyesil vadiye dogru kivrila kivrila inen yolu izleyip, Mudurnu'ya ulastim. Bolu'ya bagli bu sirin ilcenin tarihî oldukca eskiye dayaniyordu. Gecmiste burada hukum surenler soyle siralaniyordu: Bitinya Devleti, Romalilar, Bizanslilar, Selcuklular, Osmanlilar.

Bazi kaynaklara gore Mudurnu adini, bir tekfurun kizi olan Matrani'den almisti. Ilceye girisin pek ozelligi yoktu. Hatta insana, ‘niye geldim?’ sorsunu sorduracak kadar cazibeden yoksundu. Ama inatla yola devam edip, kasabanin iclerine girdigimde asil Mudurnu karsima cikti. Cay kenarina siralanmis, beyaz sivali, iki veya uc katli, cok odali evler, genis aile yapisi ve Osmanli yerlesme kulturunu gozler onune seriyordu.

TOZLU CATI KATLARI

Kirec harcli veya kitik camurlu Bagdadi siva ile sivanmis bu evlerin damini, kirmizi kiremitli catilar ortuyordu. Cati arasinda, onunde ufacik bir balkonu olan bir oda bulunuyordu. Bir zamanlar, yeni evlenmis genc ciftlere verilen bu odalar, genis aile yapisinin bozulmasindan sonra kullanilmaz hale gelmislerdi. Simdilerde sararmis fotograflarin, cocukluk anisi oyuncaklarin, atilmaya kiyilamayan esyalarin saklandigi sandik odalarina donusmuslerdi. Gecmisin tozlandigi bu cati odalarina bakip, ozendim. Yillardan beri kullendirmeye terk ettigim, ‘bir cati katinda oturma’ hayalim, Mudurnu evlerini gorunce yeniden alevlendi.

Mudurnu halkinin cogu, yakin bir gecmise kadar gecimlerini ‘Mudurnu Tavukculuk’ firmasinin fabrikalarinda calisarak kazaniyorlardi. Firma zora girip faaliyetini durdurunca, issizlik kasabanin ustune kara bulut gibi coktu. Kulakli ve Hisar tepeleriyle, Balli Keremali daglarinin arasindaki vadide yer alan Mudurnu'da, gecim derdi herseyi unutturdu.

Oraya gittigimde Mudurnu sus-pus olmustu. Kimsenin agzini bicak acmiyordu. Kimse cennetin ortasinda yasadiginin farkinda degildi. Osmanli donanmasinin, Mudurnu ormanlarindan gonderilen keresteyle yapildigi konusuyla ovunmeyi bile bir kenara birakmislardi artik. Bir kahveye oturdum. Yan masadan, Mudurnu'nun unlu Saray Helvasi'ni ikram ettiler. Yaslica bir kasabali, ‘Bilir misin bey, Mudurnulu'nun mezari olmaz diye bir soz vardir. Evvelden yaptigimiz bicagi, nali, civiyi, cakiyi satmak icin koy koy dolasir, ayda bir Mudurnu'ya gelirdik. Bir cogumuz yollarda telef olurdu. Oralarda gomulurdu. Simdi yine yollara dokulme zamani geldi. Anlayacagin yine mezarimiz olmayacak.’ Kahvedeki kasavetli havayi terk edip, yine sokaklara daldim. Cicek acmis meyve agaclarinin sarmaladigi evler, yillarin yorgunlugunu yansitiyordu. Kiminin sivasi dokulmus, alttan catki tahtalari cikmisti. Kiminin balkonu cokmek uzereydi. Suslu sacaklar yer yer kirilmisti. Yapildigi gunden beri hic onarim gormedikleri, bir bakista belli oluyordu. Dar sokaklarda dolastikca, kendimi zaman tunelinden bir Osmanli kasabasina dusmus gibi hissediyordum.

ESKI EVLER NE OLACAK?

Yururken bir cocuk ordusu bana eslik ediyordu. Evleri, sokaklari anlatiyorlardi. Her ev icin farkli bir oykuleri vardi. Ama gizli gecitler, gizli mahzenler hemen hemen her oykude yer aliyordu. Bir de hemen hepsi, depremde Mudurnu ustunde gordukleri isik topundan bahsediyordu. Sadece bu topun buyuklugu konusunda kavga ediyorlardi. Anlasilan, deprem konusunda anlatilanlar, kucucuk beyinlerinde uzun yillar silinmeyecek izler birakmisti.

Bir agacin dibinde oturanlara selam verip, bankin bir kenarina ilistim. ‘Evleriniz ne kadar guzel’ deyince, bir yaraya parmak bastigimi fark ettim. Onlar anlattikca, evlerin neden boylesine bakimsiz, harap ve yikilmak uzere oldugunu anladim. Kasaba sakinleri, koruma kapsamina alinan evlere, tamir icin bir civi bile cakamadiklarindan yakiniyorlardi.

Ben bu yakinmaya Cumalikizik'ta, eski Bergama'da, Tirilye'de, Tire'de, Sirince'de de sahit olmustum. Burada yanitini bulamadigim bir soru aklima takiliyordu: 'Kim hakli?..' Eger bu evler koruma altina alinmasaydi, yokolup gidecek, yerlerine cirkin, beton apartmanlar dikilecek, gecmise dair ipuclari teker teker silinecekti. Koruma altina almak bu sorunu cozuyor muydu?.. Bu soruya olumlu yanit veremiyordum. Saydigim tum bu kasabalarda yasayanlarin, evlerini restore edecek paralari yoktu ve hicbir zaman da olmayacakti. Ne yerel ne de merkezi yonetim buna bir cozum getiriyordu. Yani sahiplerine karsi korunmaya alinan bu evler, doganin yikimina terkedilmisti. Ozetle, her iki halde de bu yokolma kacinilmazdi. Bu yokolusun onune gecmek icin ozel projeler uretmek gerekiyordu.

Mutlaka gorulmesi gereken Mudurnu'dan ayrildigimda, aksam gunesi, yorgun evlerin yikik duvarlari ustunde golge oyunlari oynamaya baslamisti. Bir hafta sonu tatilinizi, bu dertli ve guzel kasabaya ayirmanizi oneririm.

False