Meraktan yola çıktılar, dünyayı turladılar
Şırnak’ta yaşayan Taybet (51) ve Feyzullah Artuç (52) yabancı dil bilmeden hem Türkiye’yi hem de dünyayı geziyor. Bugüne kadar 4 kıtada 35 ülke ve 100’e yakın şehir gezen 5 çocuklu çift, hayvancılıktan sağladıkları geliri seyahatlerine harcıyor. “Seyahat etmek insana hoşgörü kazandırıyor. Durmak yok, sağlığımız yerinde olduğu sürece gezeceğiz” diyen Artuç’ların hedefinde Afrika’yı ve Amerika’yı keşfetmek var.
Onlar için seyahat etmek bir tutkuya dönüşmüş. Bu öyle bir tutku ki ne bütçe, ne pandemi ne de dil gibi sorunlar onları etkiliyor. Gittikleri ülkelere kendi yiyeceklerini götüren çift, seyahatlerin dünyalarını değiştirdiğini anlatıyor. “Dünya gerçekten de küçükmüş, dünya malı dünyada kalır” deyip yeni planlar yapan Feyzullah Artuç’la seyahatlerini konuştuk.
Seyahate olan tutkunuzu nasıl keşfettiniz?
Çok erken, 16 yaşında... Hürriyet gazetesinden Çeşme’yi okuyordum. Yabancılar gelmişti ve o zamanki gazete turistler için ‘Çıplak geziyorlar’ diyordu. Hem Çeşme’yi hem de turistleri merak etmiştim. İlk orada seyahat etme fikri düştü gönlüme.
İlk gezinizi nereye yaptınız?
İzmir’e ve sonra İstanbul’a geçtim. İstanbul da İzmir gibi seyahat etme tutkumu besledi.
Eşinizle birlikte seyahat etmeye ne zaman başladınız?
18 yaşında evlendim ve eşimle birlikte gezmeye başladım.
Birlikte nerelere gittiniz?
Nemrut, Urfa, Van, Ağrı, Çanakkale ilk gittiğimiz yerler oldu.
‘Önce yakından başladık’
Eşinizde de seyahat etme tutkusu var mıydı?
Yoktu... Ona garip geliyordu, bense gezmeye inanan biriydim. Doğrusunu isterseniz ilk başlarda eşimi ikna ederek yola çıkardım. Onun yaşam tarzı oldukça muhafazakârdı. Biraz da üzerinde mahalle baskısı vardı. Ama artık o günler geride kaldı. Seyahat ettikçe onun bakış açısı ve dünyası değişti.
İlk yurtdışı yolculuğunu nereye yaptınız?
Yine yakından başladık. Eşimle ilk Irak’a gittik. Ardından Suriye’ye gidip Şam’ı, Halep’i daha yıkılıp harap olmadan gördük. Ardından İran, Ukrayna, Gürcistan, Ermenistan gibi yakınlara seyahat ettik.
Kaç ülke, şehir oldu birlikte gezdiğiniz?
35 ülke oldu. Şehirleri saymadık ama 100’e yakın diyebiliriz. Gittiğimiz ülkelerin önde gelen birçok şehrini gezdik.
‘Yılda 2-3 buzağı yetiyor’
Seyahat programlarınızı nasıl ayarlıyorsunuz?
Artık internet çağındayız. Bir yere gitmeden önce okuyoruz, bakıyoruz, gezginlerin notlarını tarıyoruz. Gideceğimiz ülkeye ayak basar basmaz da ilk işimiz internet satın almak oluyor. Sonrası kolay. Telefona adres yazıyorsun, götürüyor.
Peki, seyahatlerinizin finansmanını nasıl sağlıyorsunuz?
5 çocuğumuz var. Ailemizde eşim dahil herkes çalışıyor. Çocukların bir tek okul masraflarını karşıladık. Gerisini kendileri çalışarak hallettiler. Ben minibüsçülük yapıyorum. Eşimin yakın zamana kadar işlettiği bir büfe vardı. Ama gezilerimizin asıl finansmanını hayvancılıkla sağlıyoruz. 10 ineğim var. Onlara bakıp, satıp gezilerimizin bütçesini oluşturuyoruz. 2-3 buzağı satarak gezi paramızı kazanıyoruz, hayvanlardan elde ettiğimiz süt, yağ, peynir gelirini de buna katıyoruz. Her yıl birkaç ülkeyi geziyoruz.
‘Peynir, zeytin yanımızda’
Bir gezi için ortalama ayırdığınız bütçeniz ne oluyor?
Önce hangi ülkeye gideceksek o ülkenin asgari ücretine bakıyorum. Diyorum ki ‘Madem o ülkede bu kadar para bir ay yetiyor insanlara, bana da yeter’. Bu miktarı cebe koyduktan sonra biraz da üzerine acil durumlar için gerekebilecek bir miktar koyup yola çıkıyoruz. Çökeleğimizi, peynirimizi, zeytinimizi de yanımıza alıyoruz. Gerekirse parkta oturup yiyoruz. Bazen restoranlarda da yanımızdaki yiyecekleri çıkardığımız oluyor. Kimse yadırgamıyor. Restoranlara da gidiyoruz ama öyle çok lükste gözümüz yok. Böyle olunca bütçeyi tutturmak kolay oluyor. Dünyanın en pahalı ülkesi Japonya’da bile sıkıntı olmadı.
Bugüne kadar sizi en çok etkileyen, şaşırtan neresi oldu?
Aslında her ülke şaşırtıyor, her ülke etkiliyor. Ama Japonya hem öncesiyle hem de gezerken en ilginç seyahatimiz oldu. Öncesinde bizi uçağa bindirmek istemediler. Tüm rezervasyonlarımıza rağmen havayolu şirketi gidersek Japonya’nın bizi geri göndereceğini ve ceza yiyeceklerini iddia etti. Gerekçe olarak da oranın pahalı olmasını gösterdiler. Paramızı gösterdik ve ısrar ettikten sonra bizi bir sonraki uçakla gönderdiler. Japonya bildiğimiz dünyadan çok farklıydı sanki. Kaldığımız yerin karşısında ölüleri yakan bir yer vardı. Her şeyleri çok farklı. Ama inanılmaz yardımsever ve iyi insanlar. Birine bir şey sorduğumuzda kendisi bilmese bile bize eşlik edip bilen birine götürüyordu. Küba’daki insanlar da bizi çok etkilemişti. Bizi aracına davet eden taksiciye ‘Param yok’ diye şaka yaptım, cebindeki parayı vermeye kalktı.
‘El, kol, mimik...’
Dil biliyor musunuz, insanlarla nasıl iletişim kuruyorsunuz?
‘Gel, git, neresi’ gibi İngilizce kelimelerin dışında dil bilmiyoruz. Ama artık buna da gerek yok ki. Telefonumda biri sözlü, biri yazılı iki çeviri uygulaması var. Ben konuşuyorum, karşımdakine dilinde çeviri yapıyor; o konuşuyor, bana Türkçe çeviri yapıyor. Ayrıca el, kol, mimik, birkaç kelimeyle de bugüne kadar sorun yaşamadan gezdik. Gittiğimiz ülkede taksiye dahi binmiyoruz. Halk bir yerden bir yere nasıl gidiyorsa biz de öyle yolculuk ediyoruz.
Seyahatler sizi nasıl etkiliyor, nasıl değiştiriyor?
Hani biz buralarda ‘Gâvur eli’ deriz ya! Bu biraz da olumsuzluk anlamındadır. Başka ülkelere giderek ‘gâvur’ denen bir şeyin olmadığını gördük. ‘Biz misafirperver bir ülkeyiz’ deriz. Başka insanların da bizim kadar misafirperver olduğunu; dini, dili fark etmeksizin insanı insan yapan hümanizmi ve insancılığı gördük. İnsan her yerde insan. Seyahat etmek insana bir hoşgörü katıyor. Farklılıklar kimseye zarar vermiyormuş, onu anladık. Bir de özellikle Avrupa ülkelerinde her şeyin nasıl yerli yerine oturduğunu fark ettik. Meğer burada şehirlere nasıl kötü davranıyormuşuz...
Avrupa’da en çok nereden etkilendiniz?
Hollanda bizi çok etkiledi. Çok güzel, sakin bir ülke. Bir de oradaki insanlar da çok yardımsever. Tanıştığımız 80 yaşındaki bir kadın daha önce Türkiye’ye gelmişti ve bizi evinde misafir etti.
‘Ev, araba değil, asıl zenginliğimiz gezip gördüklerimiz’
Pandemi seyahatlerinizi sekteye uğrattı mı?
Uğratmaz mı… Bu yıl Endonezya’ya gidecektik, erteledik. Minibüsün koltuklarını çıkarıp döşek-yorgan atıp yola çıktık. Karadeniz’i gezdik. Bir tek ekmeğimizi satın alıyorduk. Çok az para harcayarak bolca gezdik. Karadeniz’e hayran kaldık. Avrupa’dan daha güzel.
Şimdi sırada ne var?
Önce Endonezya’yı, ardından Afrika ve Kuzey Amerika’yı gezme isteğimiz var. Bir de vize verirlerse ilk fırsatta ABD...
Gezmeye cesaret edemeyenlere ne önerirsiniz?
Bizi yargılayan, yadırgayan hatta azarlayanlar dahi var. Özellikle de eşimin gezmesini... Hiç bunlara kulak asmadım. Bizden ilham alan da çok oldu. Şurası çok net: Dünya malı kimseye kalmaz. Bize de gezmek yerine ev alın, araba alın diyenler oluyor. Ama bizim asıl zenginliğimiz gezip gördüklerimiz. Gezmek isteyenler böyle düşünürse önleri açılır.
Artuç çifti, Kahire’deki piramitlerden (solda) Venedik’teki San Marco Meydanı’na (altta) pek çok yerde anılarını ölümsüzleştiriyor. Dil bilmeyen çiftin en büyük yardımcısı telefonları.