Hüseyin YURTTAŞ
Son Güncelleme:
Mavi düşlerin atak oğlu
Foça, mavi düşlerin atak oğludur ve dünyaya denizden ulaşmanın öncüsüdür. Kahraman denizcileri 2500 yıl önce enginlere yelken açıp Karadeniz’de Samsun’u, Akdeniz’de Marsilya’yı kurdu. Taş ustaları Athena Tapınağı’nı inşa etti. Demir ustaları harikalar yarattı. Ve sonra tarih boyunca zeytiniyle, üzümüyle adından söz ettirdi. Bugün, dört mevsim yaşanabilecek bir tatil mekanı. Keşfedilen ve henüz fark edilemeyen güzellikleriyle her köşesi meraklı gezginlere bir sürpriz vaat ediyor.
İzmir-Çanakkale yolundan sola saptıktan 26 kilometre sonra varırsınız Foça’ya. Kıraç bir düzlükte, dikkatinizi bir yapı çekecektir. Bu, “Geçmişi düşün, günü yaşa, geleceğe hazır ol” der gibi duran, Pers Anıt Mezarı’dır. Çok geçmeden adacıklar, Karabun ve hava açıksa Midilli’nin güney uzantısı gözünüzü okşayacaktır. Kasabaya girmek üzereyken solda yeldeğirmenleri önünüze dikilecektir. Yalnızlığın anıtı bu yapılar, şimdi Don Kişot’unu bulmuştur ve ayağa kalkmak üzeredir: İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Foça Belediyesi el ele vermiş, restorasyona girişmişlerdir.
Foça’ya girmek için sabırsızlansanız da, Değirmentepe eteğindeki antik tiyatro kalıntısını görmeden geçmek olmaz. Tarihçilerin söylediğine göre, yöredeki en eski antik tiyatro budur. Tamamının kazılması halinde kim bilir hangi bilgilere ulaşacağız.
MARSİLYA’YA KÖPRÜ
Geçmişin Foçalıları, elli kürekli gemileriyle açık denize çıkan yürekli denizcilermiş. Mavi düşlerin ardına ulaşmak istemişler. Lampsakos (Lapseki) ve Amissos (Samsun) onlar tarafından kurulmuş. Yurt dışındaki kolonilerinin başında eski adı Massalia olan Marsilya geliyor. Yurt içinden yurt dışına, ta İspanya’da Emporion’a (Ampurias) kadar toplam otuz kolonisi var Foça’nın. Taşın yurdu Foça’da, ister Rumlardan, ister Türklerden kalmış olsun, birçok taş ev vardır. Rum evlerinin kapılarındaki tarihler daha çok 1800’lü yılların ikinci yarısını ve 1900’lü yılların başını işaret etmektedir. Duvarlarında kimi zaman antik dönemden kalma bir taşa ya da mermere rastlayabileceğiniz gibi, nereden nasıl bulunup da oraya konulduğu belli olmayan çift başlı kartal motifi taşıyan taş gibilerine de rastlanmaktadır.
Ege kıyılarına, bir gerdanlığa işlenmiş mücevherler gibi döşenmiş olan kıyı kasabalarının, kışın neme ve soğuğa, yazın güneşe ve sıcağa karşı kendilerini taşın sağlam ve güvenli ellerine bıraktığı kesindir. Bunların en ilginçlerinden biri de Foça’dır. Güler gibi duran aydınlık sokaklarını, taş yapılara borçludur bu güzel ilçemiz.
MAVİDİR SABAHLARI
Foça’da yaşamak şansını yakalamışsanız, sabah mavinin aydınlığına uyanırsınız. Deniz sakin, sessiz, kıpırtısız olabilir. Motorlar maviliği yara yara, patpatlarıyla sessizliği döve döve limana girer. Çıkıp gazetenizi, ekmeğinizi alırsınız. Kuşluğa doğru balıkhanede mezata katılabilir, bir küme balığı bir kilo balık fiyatına torbanıza koyabilirsiniz.
Tam bir balıkçı kasabasıdır Foça. Denize güvenir, ekmeğini ondan çıkarır. Onun ötesinde zeytincilik, hayvancılık, pamukçuluk, tahıl ürünleri, yeniden başlayan bağcılık geçim kaynaklarıdır. Clup Med’in kapatılması ve Fokai Motel’in bu yıl çalıştırılmaması turizme darbedir de; buna aldırmaz, turizmi ana işi ve çıkış yolu olarak benimser. Kimseler elini uzatmasa da, o bin elle bin başla sarılır işine.
Gülümseyen yüzüyle sizi akşama dek oyalayabilecek bir ilişkiler yumağını önünüze atabilir; oyun, sizin bileceğiniz iştir... Mübadil dilli, gani gönüllü, görmüş geçirmiş insanlarından birine rastlarsanız eğer, tarih bu kez adem suretinde karşınıza çıkmış demektir. Ne kargaşa, ne cangıl içinde debelenmeye dönüşen bir ortam! Huzur, güven, içtenlik ve alçakgönüllülük... Kıyıda dolaşıp ağlarıyla uğraşan ya da paraketesini hazırlayan balıkçıları gözleyebilirsiniz.
Yüzmenin, maviliklere yelken açmanın, sörf yapmanın erbabıysanız; su sporlarıyla, öteki sporlarla ilginiz varsa, karada ya da denizde tertemiz havada spor yapabilirsiniz. Gününüzü değerlendirmek için çok fırsat var Foça’da. Sanat ve kültür etkinlikleri eksik olmaz örneğin. Biri sanat, öteki balıkçılık temalı iki festivali vardır. İlki temmuzda, ikincisi eylülde.
Foça’da günbatımı bir başkadır. Siz de güneşi gönlünüzce batırabilirsiniz. Hele yazları, güneş, fokları andırdığı dillere persenk olmuş adaların arasından öyle bir batar ki, dünya yüzüne kıpkızıl bir tül indirmiş gelin gülümsemesiyle gözlerinize yerleşip kalır!
Derler ki, Foça’da bir kara taş varmış. Nerede olduğu bilinmeyen bu kara taşa basanlar, ilk kez gelmiş olsalar bile, bir daha oradan ayrılamazlarmış. Hoş bir söylence. Siz de bir gün Foça’ya ve belki de “kara taş”a basabilirsiniz...
FOÇA’NIN KARASI KUPESİN YOĞURTLUSU
Foça’da rakı-balık, akşamların vazgeçilmez tadı ve güzelliğidir. Barbun, levrek, çipura, karagöz, mırmır, mercan, kupes... Soğuklardan zeytinyağlıların envai çeşidi, kalamar tava, ahtapot salatası... Çoğunluğu Küçükdeniz kıyısına dizilmiş lokantalarda ayrı hünerler de vardır. Örneğin, kupesten yapılan “yoğurtlu balık” Foça’ya özgü bir yemektir ki; vaktiyle bunu Mahmet Yaşin yazmıştır. Balık pilakisi denilebilecek kakavya ya da kakaviye de bu kıyılara özgü bir yemektir.
Zeytiniyle ünlü Foça’da zeytinyağlı yemekler hep önceliklidir. Ege mutfağının zenginliği, unutulmaz tatları burada tüm çeşitliliğiyle karşımıza çıkmaktadır.
Şarabı da unutmayın sakın! Elbet markası sizin bileceğiniz iştir de, “Foça Karası” denilen üzümler yeniden üretilmeye ve onlardan şarap elde edilmeye başlandı. Damakta kiraz, ayva, çilek aromaları bırakan yerel şarapları tadın. Şarabı sevenler, balığın ve öteki mezelerin yanında, onun dil buran tadını da damaklarında gezdirebilirler.
DENİZCİLERİN KORKULU RÜYASI SİREN KAYALARI
Fokların yurdu Siren Kayalıkları, Foça’nın uluslararası üne sahip varlıklarından biridir. Homeros, Odysseus’un yolunu bu kayalıklara boşuna düşürmemiştir. O destanda, inandığına doğru yürümenin erdemini vurgulamıştır en başta. Foça kıyılarında, Siren Kayalıkları’nın bulunduğu bölüm, bugün Türkiye’deki doğal miras kapsamındaki 14 koruma alanından biridir. Kayalıkların, gemicileri kendisine çeken siren sesleri kadar, görüntüsü de büyüleyicidir.
TARİH DERYASI
Foça bir tarih deryasıdır. Adım başı kalıntı, adım başı buluntu! Foça Kazıları Başkanı Prof. Dr. Ömer Özyiğit’e ödenekler aksa, o da işleri önemine göre sıralayıp vargücüyle kazıları sürdürse, biraz kazılıp bırakılmış gibi duran tarihi kalıntılar birer bütün halinde ortaya çıksa, inanıyorum ki, Foça turizmi ikiye üçe katlayacaktır. Çünkü birçok yapı/yapıt, örneğin Athena Tapınağı bile günışığına çıkacağı günü bekler.
Girişteki kavşaktan sola dönüp eski yola kadar giderseniz, oradaki Arkaik Kent Duvarı’nı bulacaksınız. Herodot’un sözünü ettiği MÖ 590/580 yıllarına ait olduğu sanılan ve dünyada benzeri bulunmayan bu surların izlerine kentin başka yerlerinde de rastlanmıştır.
Bugünkü Foça’nın iç kesimlerindeki düzlüklerde yer alan bir tarih zenginliği ise Osmanlı Mezarlığı’dır. Bu mezarlıktaki en eski mezar taşının tarihi Kanuni Sultan Süleyman zamanını işaret etmektedir. Korunmuş, elden geçirilerek taşları tek tek yeniden düzenlenmiş mezarlık, çitlembik ağaçlarından oluşan bir koruluğun yeşiliyle günü solumaktadır.
Sözünü ettiğim o düzlüğün az ilerisinde, yine çok derin tarihi izlere rastlayacaksınız: Bunlar, yaklaşık üç bin yıllık (MÖ 1100-1025) demirci ocaklarıdır. İnsanın demiri eğip bükme serüveninin masalını söylemektedirler bize.
Kutsal Liman Alanı ve sur kalıntıları Küçükdeniz Koyu’nun daralma noktasındaki çıkıntıdadır. Bugün, bu alandaki kazılar hızla sürmektedir. Eski ortaokul binasının yıkılmasıyla, kazılar yeni bir ivme kazanacak ve tanrıça Kibele’ye adanmış alanın denize kadar uzanan güzelliği, bütünüyle ortaya çıkacaktır.
Fatih, Foça’yı 1455 yılında Osmanlı topraklarına katmıştır. Onun yaptırdığı Fatih Camii’nin arkasında, Kayalar Camii de tarihi yapılardan biridir. Tarihi yarımadanın bitimindeki Beşkapılar ise birkaç dönemin kale kalıntılarından bugüne kalmış en sağlam yapılardan biridir. Beşkapılar, bugün kimi kültür ve sanat etkinliklerine ev sahipliği yapmaktadır. Şu anda askeri alda kalan Şeytan Hamamı’nı belki göremeyebilirsiniz. Dışkale’yi ancak karşıdan seyredebilirsiniz. Kent içinde kazı alanlarında ise lahitler ve çevrede değişik tarihi kalıntılar her an karşınıza çıkabilir. Foça’da tarih, kayıp halinden yeni yeni kurtulmaktadır çünkü.
Foça’ya girmek için sabırsızlansanız da, Değirmentepe eteğindeki antik tiyatro kalıntısını görmeden geçmek olmaz. Tarihçilerin söylediğine göre, yöredeki en eski antik tiyatro budur. Tamamının kazılması halinde kim bilir hangi bilgilere ulaşacağız.
MARSİLYA’YA KÖPRÜ
Geçmişin Foçalıları, elli kürekli gemileriyle açık denize çıkan yürekli denizcilermiş. Mavi düşlerin ardına ulaşmak istemişler. Lampsakos (Lapseki) ve Amissos (Samsun) onlar tarafından kurulmuş. Yurt dışındaki kolonilerinin başında eski adı Massalia olan Marsilya geliyor. Yurt içinden yurt dışına, ta İspanya’da Emporion’a (Ampurias) kadar toplam otuz kolonisi var Foça’nın. Taşın yurdu Foça’da, ister Rumlardan, ister Türklerden kalmış olsun, birçok taş ev vardır. Rum evlerinin kapılarındaki tarihler daha çok 1800’lü yılların ikinci yarısını ve 1900’lü yılların başını işaret etmektedir. Duvarlarında kimi zaman antik dönemden kalma bir taşa ya da mermere rastlayabileceğiniz gibi, nereden nasıl bulunup da oraya konulduğu belli olmayan çift başlı kartal motifi taşıyan taş gibilerine de rastlanmaktadır.
Ege kıyılarına, bir gerdanlığa işlenmiş mücevherler gibi döşenmiş olan kıyı kasabalarının, kışın neme ve soğuğa, yazın güneşe ve sıcağa karşı kendilerini taşın sağlam ve güvenli ellerine bıraktığı kesindir. Bunların en ilginçlerinden biri de Foça’dır. Güler gibi duran aydınlık sokaklarını, taş yapılara borçludur bu güzel ilçemiz.
MAVİDİR SABAHLARI
Foça’da yaşamak şansını yakalamışsanız, sabah mavinin aydınlığına uyanırsınız. Deniz sakin, sessiz, kıpırtısız olabilir. Motorlar maviliği yara yara, patpatlarıyla sessizliği döve döve limana girer. Çıkıp gazetenizi, ekmeğinizi alırsınız. Kuşluğa doğru balıkhanede mezata katılabilir, bir küme balığı bir kilo balık fiyatına torbanıza koyabilirsiniz.
Tam bir balıkçı kasabasıdır Foça. Denize güvenir, ekmeğini ondan çıkarır. Onun ötesinde zeytincilik, hayvancılık, pamukçuluk, tahıl ürünleri, yeniden başlayan bağcılık geçim kaynaklarıdır. Clup Med’in kapatılması ve Fokai Motel’in bu yıl çalıştırılmaması turizme darbedir de; buna aldırmaz, turizmi ana işi ve çıkış yolu olarak benimser. Kimseler elini uzatmasa da, o bin elle bin başla sarılır işine.
Gülümseyen yüzüyle sizi akşama dek oyalayabilecek bir ilişkiler yumağını önünüze atabilir; oyun, sizin bileceğiniz iştir... Mübadil dilli, gani gönüllü, görmüş geçirmiş insanlarından birine rastlarsanız eğer, tarih bu kez adem suretinde karşınıza çıkmış demektir. Ne kargaşa, ne cangıl içinde debelenmeye dönüşen bir ortam! Huzur, güven, içtenlik ve alçakgönüllülük... Kıyıda dolaşıp ağlarıyla uğraşan ya da paraketesini hazırlayan balıkçıları gözleyebilirsiniz.
Yüzmenin, maviliklere yelken açmanın, sörf yapmanın erbabıysanız; su sporlarıyla, öteki sporlarla ilginiz varsa, karada ya da denizde tertemiz havada spor yapabilirsiniz. Gününüzü değerlendirmek için çok fırsat var Foça’da. Sanat ve kültür etkinlikleri eksik olmaz örneğin. Biri sanat, öteki balıkçılık temalı iki festivali vardır. İlki temmuzda, ikincisi eylülde.
Foça’da günbatımı bir başkadır. Siz de güneşi gönlünüzce batırabilirsiniz. Hele yazları, güneş, fokları andırdığı dillere persenk olmuş adaların arasından öyle bir batar ki, dünya yüzüne kıpkızıl bir tül indirmiş gelin gülümsemesiyle gözlerinize yerleşip kalır!
Derler ki, Foça’da bir kara taş varmış. Nerede olduğu bilinmeyen bu kara taşa basanlar, ilk kez gelmiş olsalar bile, bir daha oradan ayrılamazlarmış. Hoş bir söylence. Siz de bir gün Foça’ya ve belki de “kara taş”a basabilirsiniz...
FOÇA’NIN KARASI KUPESİN YOĞURTLUSU
Foça’da rakı-balık, akşamların vazgeçilmez tadı ve güzelliğidir. Barbun, levrek, çipura, karagöz, mırmır, mercan, kupes... Soğuklardan zeytinyağlıların envai çeşidi, kalamar tava, ahtapot salatası... Çoğunluğu Küçükdeniz kıyısına dizilmiş lokantalarda ayrı hünerler de vardır. Örneğin, kupesten yapılan “yoğurtlu balık” Foça’ya özgü bir yemektir ki; vaktiyle bunu Mahmet Yaşin yazmıştır. Balık pilakisi denilebilecek kakavya ya da kakaviye de bu kıyılara özgü bir yemektir.
Zeytiniyle ünlü Foça’da zeytinyağlı yemekler hep önceliklidir. Ege mutfağının zenginliği, unutulmaz tatları burada tüm çeşitliliğiyle karşımıza çıkmaktadır.
Şarabı da unutmayın sakın! Elbet markası sizin bileceğiniz iştir de, “Foça Karası” denilen üzümler yeniden üretilmeye ve onlardan şarap elde edilmeye başlandı. Damakta kiraz, ayva, çilek aromaları bırakan yerel şarapları tadın. Şarabı sevenler, balığın ve öteki mezelerin yanında, onun dil buran tadını da damaklarında gezdirebilirler.
DENİZCİLERİN KORKULU RÜYASI SİREN KAYALARI
Fokların yurdu Siren Kayalıkları, Foça’nın uluslararası üne sahip varlıklarından biridir. Homeros, Odysseus’un yolunu bu kayalıklara boşuna düşürmemiştir. O destanda, inandığına doğru yürümenin erdemini vurgulamıştır en başta. Foça kıyılarında, Siren Kayalıkları’nın bulunduğu bölüm, bugün Türkiye’deki doğal miras kapsamındaki 14 koruma alanından biridir. Kayalıkların, gemicileri kendisine çeken siren sesleri kadar, görüntüsü de büyüleyicidir.
TARİH DERYASI
Foça bir tarih deryasıdır. Adım başı kalıntı, adım başı buluntu! Foça Kazıları Başkanı Prof. Dr. Ömer Özyiğit’e ödenekler aksa, o da işleri önemine göre sıralayıp vargücüyle kazıları sürdürse, biraz kazılıp bırakılmış gibi duran tarihi kalıntılar birer bütün halinde ortaya çıksa, inanıyorum ki, Foça turizmi ikiye üçe katlayacaktır. Çünkü birçok yapı/yapıt, örneğin Athena Tapınağı bile günışığına çıkacağı günü bekler.
Girişteki kavşaktan sola dönüp eski yola kadar giderseniz, oradaki Arkaik Kent Duvarı’nı bulacaksınız. Herodot’un sözünü ettiği MÖ 590/580 yıllarına ait olduğu sanılan ve dünyada benzeri bulunmayan bu surların izlerine kentin başka yerlerinde de rastlanmıştır.
Bugünkü Foça’nın iç kesimlerindeki düzlüklerde yer alan bir tarih zenginliği ise Osmanlı Mezarlığı’dır. Bu mezarlıktaki en eski mezar taşının tarihi Kanuni Sultan Süleyman zamanını işaret etmektedir. Korunmuş, elden geçirilerek taşları tek tek yeniden düzenlenmiş mezarlık, çitlembik ağaçlarından oluşan bir koruluğun yeşiliyle günü solumaktadır.
Sözünü ettiğim o düzlüğün az ilerisinde, yine çok derin tarihi izlere rastlayacaksınız: Bunlar, yaklaşık üç bin yıllık (MÖ 1100-1025) demirci ocaklarıdır. İnsanın demiri eğip bükme serüveninin masalını söylemektedirler bize.
Kutsal Liman Alanı ve sur kalıntıları Küçükdeniz Koyu’nun daralma noktasındaki çıkıntıdadır. Bugün, bu alandaki kazılar hızla sürmektedir. Eski ortaokul binasının yıkılmasıyla, kazılar yeni bir ivme kazanacak ve tanrıça Kibele’ye adanmış alanın denize kadar uzanan güzelliği, bütünüyle ortaya çıkacaktır.
Fatih, Foça’yı 1455 yılında Osmanlı topraklarına katmıştır. Onun yaptırdığı Fatih Camii’nin arkasında, Kayalar Camii de tarihi yapılardan biridir. Tarihi yarımadanın bitimindeki Beşkapılar ise birkaç dönemin kale kalıntılarından bugüne kalmış en sağlam yapılardan biridir. Beşkapılar, bugün kimi kültür ve sanat etkinliklerine ev sahipliği yapmaktadır. Şu anda askeri alda kalan Şeytan Hamamı’nı belki göremeyebilirsiniz. Dışkale’yi ancak karşıdan seyredebilirsiniz. Kent içinde kazı alanlarında ise lahitler ve çevrede değişik tarihi kalıntılar her an karşınıza çıkabilir. Foça’da tarih, kayıp halinden yeni yeni kurtulmaktadır çünkü.