‘Madem evdeyiz, o zaman dünya bize gelsin’
Seyahat etmeyi çok özledik ama dünya çapında aşılama tamamlanana kadar daha çok yurtiçinde planlar yapmaya devam edeceğiz gibi... Yurtdışına yolculukları özleyenler Zeynep Atılgan Boneval’in ‘Dünya Bize Gelsin’ serisinde anlattıklarıyla bir podcast yolculuğuna çıkabilir.
Zeynep Atılgan Boneval uzun yıllar kurumsal işlerde çalıştıktan sonra seyahat tutkusuyla 100 ülke, 350’den fazla noktayı gezmiş. Yıllar içinde keşfettiği yerleri çevresindekilere anlatmaya başlayınca, yol hikâyelerini de yolculukterapisi.com’da yazmaya karar vermiş.
Şimdilerde “Madem evdeyiz, o zaman dünya bize gelsin” deyip yolculuk hikâyelerini mikrofonun başında podcast serisi olarak paylaşıyor. Podcast platformlarında bulabileceğiniz kayıtlarında ses efektleri ve masalsı anlatımlarıyla dinleyene adeta gittiği yerlerdeymış hissi yaşatan Zeynep Atılgan Boneval sorularımızı yanıtladı.
Podcast yayınınızda ne anlatmayı hedeflediniz? Nasıl bir konseptiniz var?
Yolculuk benim için öyle büyük bir tutku ki, 12 yaşımdan beri yeni yerleri keşfetmeye olan merakım bugüne kadar beni 100 ülkeye götürdü. Pazarlamadan genel müdürlüğe uzanan 20 yıllık kariyerimi bırakıp, daha çok seyahat edip bu seyahatleri paylaşabileceğim bir yaşama yelken açtım, 11 yıl önce. Ardından Yolculuk Terapisi adlı internet sitemi kurdum.
Gezdiğim 100 ülkede ve güzel ülkemizde keşfettiğim yerlere ait izlenimlerimi, hissettiklerimi, öğrendiklerimi fotoğraflarla paylaşıyorum. Korona öncesi yılın 75 gününü yollarda geçiriyordum. Pandemi sürecinde mecburen evlere kapandık.
Birlikte keşfedelim
Ve ortaya bu sesli kayıtlar mı çıktı?
Evet, “Madem evdeyiz, o zaman dünya bize gelsin” diyerek, yolculuk hikâyelerimi anlatmak için mikrofonun başına geçtim. Dünyanın farklı köşelerini hikâyelerle ve hayal kurarak birlikte keşfedebilmekti arzum. Görme duyumuzu hayal kurmayla değiştirip bir nevi işitsel yolculuk terapisi hedefledim. Yani amacım dünyanın büyüsünü dinleyenlerle birlikte paylaşabilmek. Uykudan önce masal dinler gibi dinlemek veya trafikte, yürüyüşte, yemek yaparken başka bir dünyaya gidebilmek için beni bugüne kadar büyülemiş diyarlara ait izlenimlerimi sakince mikrofona okuyorum.
Yolculuk neden terapidir?
Bugüne kadar gittiğim her farklı ülke bana yeni bir yaşam biçimi, yeni bir kültür, yeni renkler, tatlar, kokular, ritüeller sundu. ‘An’ların değerini en iyi bildiğimiz zaman dilimidir yolculuklar. Çünkü tüm duyularımızla pürdikkat kesiliriz. Her saniyeyi sindire sindire yaşarız. Zihnimiz ve ruhumuzla hep ‘şimdi’ ve ‘burada’ oluruz.
Yolculukta cesaretle kalabalıklara karışırız, gittiğimiz yerde her sokağa dalarız. Yolculukta günlük rutinden çıkarız. Bambaşka ortamlar, insanlar, mimariler, farklı giyim kuşamlar, gelenekler, yaşam biçimleri görürüz. Bu yenilikler merakımızı canlandırır, duyularımızı harekete geçirir. Yani aslında, kendi şehrimizde akıntıya kapılmış giderken, seyahatte akıntıya karşı durup gözlem yaparız.
Bize neler kazandırır bunlar?
Yeni ilhamlarla dolarız, yeni fikirler aklımıza gelir, yani yaratıcı tarafımız ortaya çıkar. Yolculuk başkalıkların kabulüdür. Öyle farklı yaşam biçimleri ve bakış açıları görürüz ki ufkumuz genişler, önyargılarımız kırılır ve farklılıkları kabul etmeyi öğreniriz. Zihnimizi özgürleştiririz. Uzaklara gidiyoruz zannederken, içimize de bir yolculuk yaparız. Yolculuk özgürlüktür. Yolculukta günlük hayatta üstümüzden atamadığımız rollerden, kimliklerden ve sosyal kıyafetlerden arınırız. Sadece insan oluruz. Yolculuk dönüşümdür; hayatın bilinmez, kontrol edilemez olduğunu hatırlatır. İşte tüm duyularımızla yaşamayı, özümüzü hatırlattığı için bir terapidir yolculuk.
Podcast yayınlarınız dışında takipçilerinizle nasıl bir etkileşiminiz var?
Hem seyahat etmek hem de yolculuklarımı paylaşmak benim için büyük bir tutku. Sanki gittiğim yerler bana hikâyelerini anlatır, ben de bunun mutluluğunu, oyuncaklarını paylaşan bir çocuk gibi herkesle paylaşmak isterim. Yolculuklarım sırasında sosyal medya kanallarında postlar ve canlı yayınlar yaparım. Dönüşte de yolculuk terapisi internet siteme yazılar ve fotoğraflar yüklerim.
Fakat geziler pandemiye takıldı, ara verildi...
Seyahatlere ilk ara verildiğinde Nisan 2020’de hem e-posta hem de sosyal medya üzerinden “Sağlıklı günler gelince Türkiye’de nereye kavuşmak istersiniz” sorusuyla bir anket düzenledik. Yaklaşık 2 bin cevap verildi. Herkes havaların ısınmaya başladığı günlerde, evde kapalı kalmaktan dolayı en çok deniz kıyılarını ve doğayı özlemişti. Cevaplar hem Datça, Selimiye, Ayvalık, Gökçeada, Alaçatı, Bozcaada gibi sahiller hem de Karadeniz yaylaları, Kapadokya, Kaz Dağları gibi doğa rotaları şeklindeydi.
Sizce seyahat alışkanlıklarımız değişecek mi?
Pandemiyle sanki dünya bize “Bir dur! Nefes al! Bana da nefes aldır” dedi. Nasıl tüm dünyanın yaşayış ve işleyiş biçimi Korona’ya adapte olmak üzere değiştiyse, seyahatlerimiz de dönüşecek. Öyle çok ve öyle hızlıydı ki her şey; dünyayı, hatta seyahati bile bir hızlı tüketim ürünü haline getirmiştik. Bir seyahatteyken diğerini planlıyorduk.
Karbon ayak izini düşünmeden uçuyorduk. Aslında dünya bizi, küresel ısınma, yangın ve seller gibi doğal felaketler, su rezervlerinin azalması, açlık, yoksulluk gibi problemlerle uyarıyordu. Ancak korona salgınıyla istisnasız herkesin dünyadan sorumlu olduğunu apaçık ortaya serdi.
Peki artık hangi seyahat biçimleri daha popüler olacak?
Daha yavaş ve anın tadına varacak şekilde seyahat etmeyi, verdiğimiz hasar ve ayak izlerimiz konusunda bilinçli, sürdürülebilir dünya için sorumluluk alan farkında gezginler olmayı yavaş yavaş öğrenmemiz gerekiyor. Seyahatlerimizin yeni kavramları artık kalabalıklardan uzak, hijyen konusunda çok titiz, daha az sayıda ancak anın tadına varacak uzunlukta ve yavaşlıkta, daha bilinçli ve sorumlu olacak tahminim.
Dünyanın kıymetini daha çok bileceğiz: ‘Yavaş seyahat’, ‘ekolojik seyahat’, ‘doğa seyahatleri’, ‘karavanla seyahat’, ‘bisikletle seyahat’, ‘eko kamplar’, ‘glamping’, ‘göçebe oteller’, ‘gastronomi seyahatleri’, ‘sağlık seyahatleri’ gibi, zaten son beş yıldır var olan, doğa ve çevre dostu seyahat trendleri iyice ivme kazanıyor. Artık kalabalıklardan kaçınacağımıza göre, ‘popülerlik’ yerine ‘özgünlük’ arayacağız.
Sürekli seyahat etmek çok zevkli, ancak bu masraflı olmuyor muydu?
Başta bir merak ve hobi olarak başlamıştı seyahat. O dönemler çalışıyordum ve bütçemi seyahatlerime göre ayarlıyordum. Bu merak ve tutkum sonucu zamanla işim gezginlik ve hikâye anlatıcılığına dönüştü. İnternet sitem, seyahat e-bültenlerim ve sosyal medya takipçilerimizin sayısı arttıkça hem yolculuk hem de gezginlik ruhuyla özdeşleşen kimi markalarla iş birliktelikleri yaptım. Ayrıca seyahatlerime çok önceden karar vermeye çalışıyordum, böylece biletleri daha uygun fiyatlı alabiliyordum.
Afrika’dan Galapagos’a dinle dinle gez!
Podcast serisinde Afrika’da ‘Ana Toprağa’ dönüyor ve Safari’de bir günü birlikte geçirip bu toprakların asıl sahibi olan vahşi hayvanların yaşam biçimlerini ve şaşırtıcı özelliklerini öğreniyoruz. El değmemiş doğanın içinde güneşin doğuşu ve batışına şahit olabilmenin, toprağın kokusunu yeniden duymanın, doğada büyülenmenin bizde yarattığı eşsiz duyguları konuşuyoruz.
Büyülü pagodalar ülkesi Myanmar’da, binlerce pagoda, manastır ve tapınak arasında yaşayan bozulmamış geleneksel Budist kültürü, güler yüzlü ve içten insanları, muhteşem manzaralarıyla epik ve gizemli deneyimlerimi paylaşıyorum.
Tüm canlıların alıştığımızdan farklı renk ve boyutlara sahip olduğu adeta birer fantastik gezegen olan, Darwin’in evrim teorisini olgunlaştırdığı Galapagos Adaları’na yolculuk yapıyoruz.
Budizmin en saf halini sunan, huzurlu insanları, dimdik tepelere oyulmuş tapınakları, uçuşan dua bayrakları, el değmemiş enfes doğasıyla Himalayalar’daki büyülü masal krallığı Butan’a yolculuk yapıyoruz.
Dağ gorillerinin izinde Uganda serüvenimizde, balta girmemiş yağmur ormanın derinliklerine adım adım yürüyüşümüzü, goril ailesiyle heyecanlı karşılaşmamızı, gümüşsırt ile kalbimi titreten tanışmamızı, genç ve yavru gorillerin bizimle yan yana yürüyüşünü ve de vahşi doğayla yakın temasın hissettirdiklerini paylaşıyorum.
Bulutların arasından gökyüzüne uzanan Machu Picchu’da, İnkaların, nasıl 2.400 metre yükseklikteki bir tepeye akıl almaz büyüklükte bir şehir inşa ettiğini, bu gizemli şehrin neden 300 yıl ‘kayıp şehir’ olarak kaldığı ve yeniden bulunduğunu anlatıp adım adım bu nefes kesici şehri gözümüzün önünde canlandırıyoruz.
Podcast yolculuğumuz Etiyopya, Moğolistan, İzlanda, Hindistan, İran ve Yemen olmak üzere beni en çok etkileyen yerlerle devam edecek.