Yazı ve Fotoğraflar: Mustafa ÖZDABAK
Son Güncelleme:
Likya Yolu yılda üç bin turist çekiyor
Fethiye’den Antalya’ya uzanan üç bin yıllık Likya Yolu, turizm otoritelerine göre, dünyanın en iyi 10 uzun yürüyüş rotasından biri. 509 kilometrelik patika, yardımsever yörükler, antik kentler, yeşilin her tonu, su toplamış ayaklar, kazınan mide, köpüklü ayranlarla unutulmaz bir macera fırsatı. Üç etaptan oluşuyor: Fethiye-Kalkan, Kalkan-Finike, Finike-Antalya. Tümünü yürümek bir ay sürüyor.
Biz 180 kilometrelik Kalkan-Finike parkurunu Zirve Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü’nden Doğan Nadi Çetinkaya, İstanbul Kartal Dağcılık Kulübü Başkanı Ayhan Tarkan ve arkadaşlarıyla yürüdük.
Anadolu’nun en eski ticaret ve geçiş yolunun Antalya’da yaşayan bir İngiliz araştırmacı tarafından belirlenmesi, kültür ve doğa turizmine ne kadar yabancı olduğumuzu gözler önüne seriyor. 1999’da Garanti Bankası sponsorluğunda bölgede çalışmaya başlayan Kate Clow, bilinen ama turistik potansiyeli fark edilmeyen Roma yolları, Osmanlı katır patikaları, orman ve yayla göç yollarını birleştirip Likya Yolu rotasını oluşturdu. Rotayı baştan sona kırmızı-beyaz boyayla işaretleyen Clow, aynı isimde bir de kitap yazdı. Türk dağcılar ve doğaseverlerin pek hoşuna gitmeyen bu çaba sonucunda bugün Likya Yolu yılda 3 bin turist çekiyor. Rotada, Xanthos, Sidyma, Pydnai, Letoon, Phellos, Aperlai, Apollonia gibi 19 Likya şehri var. En yüksek noktası Tahtalı Dağı. Dileyen, buraya teleferikle çıkıyor. Gelidonya Feneri, Kabak Koyu, Olympos, Yanartaş gibi turizm cennetleri de yol üzerinde. Kaya, ağaç, tarla sınırındaki taşlardaki işaretler yolu gösteriyor. Üç parkurdan herbirini günde ortalama 20 kilometre yürüyerek 7-10 günde bitirmeniz mümkün. Ama taşlı patikalarda, çalıların arasından, yaban domuzu izlerinde, ağır sırt çantasıyla yürümek hiç kolay değil. Bu serüvene çıkmadan vücudunuzu sınamanız, psikolojik hazırlık yapmanız gerek. Yoksa işkenceye dönüşebilir.
İŞARETLER BİTERSE DURUN
Sırtımızda kamp yüküyle Kalkan’dan girdik kırmızı-beyazlı yola. Ter içerisinde bir patikayı çıktık, bir çarşağı indik. Yol bitti derken, yeni bir patikayla karşılaştık. Bazı günler sabah 06.00’dan gece yarısına kadar yoldaydık. Sahilde bot parçalayan keskin kayalar, bozuk yolda ilerlemeyi engelleyen bitkilerin örttüğü işaretler, tükenmek üzere olan su, kazınmaya başlayan mide, su toplayan tabanlar nedeniyle Kate Clow’un kulaklarını çokça çınlattık.
Uzun yürüyüşte en büyük sorun yolu kaybetmek. Üst üste kırmızı-beyaz boyalı işaretler doğru rotayı gösteriyor. Yay şeklindeki çizgiler dönüşleri, kırmızı çarpı işaretleri ise rota dışına çıktığınızı anlatıyor. Yol inşaatları, tarlasından yürünmesini istemeyen köylüler bazı işaretleri yok etmiş. Bu durumda son işareti gördüğünüz yere dönmeniz gerekiyor. Bu noktada çevredeki doğru işareti arıyorsunuz. En kolayı bir GPS cihazıyla yürümek. İnternetten bulabileceğiniz rota bilgilerini yükleyerek, uydu yardımıyla 1-2 metre farkla yerinizi görebiliyorsunuz. Ama bu kaybolmanın heyecanını da ortadan kaldırıyor.
İÇİNDEN YOL GEÇEN EV
Bezirgan-Gökçeören arasında yol Hüseyin Amca ile eşi Sayime Teyze’nin evinin içinden geçiyor. Gülerek evin duvarındaki işareti gösteriyorlar. Sofraları, yürüyüşçülere açık. Bizi de güleç yüzle karşıladılar. Torun sahibi Sayime Teyze gençleri kıskandıracak kadar dinçti. Kameriyesinde buz gibi ayran, kendi yaptığı zeytinyağı, peynir, incir reçeli, bahçeden domates ikram etti. Çiftin misafirperverlikleri rehber kitaplara geçmiş. Clow’u da evlerinde ağırlamış, yolu tarif etmişler. Bir süre sonra dönüp, yolu işaretlemiş Clow. Kitap yayımlandıktan sonra, evlerinin önünden onlara isimleriyle hitap eden sırt çantalı turistler geçmeye başlamış. Hüseyin Amca, nasıl böylesine şöhrete kavuştuğunu birturistin elindeki kitabı, içindeki fotoğrafını görünce anlamış. Biz ayrılırken, Sayime Teyze keçileriyle ilgileniyordu. Bir yandan da "Gine gelin, gine gelin" diye bağırıyordu.
YÜZÜP YOLA DEVAM EDİN
Yolun bazı etapları, Akdeniz’in en el değmemiş koylarından geçiyor. Kaş ile Aperlai arasındaki Ufukdere Kumsalı bunlardan biri. Koyda, Bodrum Müzesi’nde sergilenen Uluburun Batığı’nı çıkaran ekipten kalma metruk binalar var. Ön taraftaki taş platform kısa molalar için ideal. Ancak fazla vakit kaybetmeyin. Bu etap oldukça uzun ve içme suyu kaynakları kısıtlı. Biraz denize girip ferahladıktan sonra yola devam edin.
Myra-Finike etabının bir günü sürekli tırmanış, bir günü inişle geçiyor. Zeytin Köyü’nden sonra uzun süre yerleşim yeri yok. Yaklaşık dört saat sonra, 6’ncı yüzyıldan kalma Bizans dönemine ait Alakilise kalıntılarının bulunduğu düzlüğe ulaşılıyor. Burada kurduğu barakada eşi ve üç çocuğuyla yaşıyor Serdar Bey. Su istediğimizde, kovayı iple daldırıp 6’ncı yüzyıldan kalma sarnıçtan doldurdu. Biraz bulanık olsa da, çay ve yemeğimizi bu suyla yaptık. Yedinci gün 180 kilometrelik yürüyüşümüz Finike’de sona erdiğinde biz de fiziksel olarak sona gelmiştik. Ama hafızamızı unutmayacağımız güzelliklerde doldurmuştuk.
BUNLARA DİKKAT EDİN
Bazı rotalar oldukça zor olduğu için iyi araştırma yaptıktan sonra gidin ya da bir şirketin turuna katılın. Kate Clow’un İngilizce kitabı en doğru kaynak. Likya Gezi Planı adı altında satılan haritalarda ise su kaynakları ve yakındaki yerleşim merkezleri gösteriliyor. Bazı etaplarda pansiyon, yeme-içme imkanı bulunuyor. Sırt çantası ile yürüyecekseniz, 5-7 kişilik bir ekip olmaya çalışın. Eşyaların taşınması ve işbölümü faaliyeti kolaylaştırıyor. Yolun bazı bölümleri tamamen yerleşim alanı içinde kalmış. Buraları yürüyerek geçmenin anlamı da yok. Onun için toplu taşıma araçlarını kullanmak ya da traktörcülerden yardım istemek sizi dinlendirecektir. Köylülerden yoğurt, yumurta, peynir gibi maddi değeri olan malzeme istediyseniz, uygun bir şekilde ücretini ödeyin. Almamakta ısrar edenleri, zorlamayın. Karanlık bastırmadan belirlediğiniz kamp alanında olun.
ROTAYI CLOW’A BORÇLUYUZ
İngiliz asıllı Kate Clow (61), 1999’da Türkiye’nin ilk uzun yürüyüş parkuru Likya Yolu’nu ortaya çıkararak turizme kazandırdı. Bitmeyen enerjisiyle tanınan Clow, 2004’te ise St. Paul Yolu’nu yürüyüşe açtı. İki çalışmasıyla ilgili rehber kitap hazırlayan Kate Clow, Türk turizmine katkılarıyla tanınıyor. 1996’da Türk vatandaşlığına geçerek Kardelen Karlı ismini alan Kate Clow iyi derecede Türkçe konuşuyor. Antalya’da yaşamını sürdürüyor ve Türkiye’nin turistik bölgeleriyle ilgili kitap, makale yazıyor, rehberlik yapıyor, fotoğraf çekiyor, yeni yürüyüş parkurları ortaya çıkarmak için çalışıyor.
Anadolu’nun en eski ticaret ve geçiş yolunun Antalya’da yaşayan bir İngiliz araştırmacı tarafından belirlenmesi, kültür ve doğa turizmine ne kadar yabancı olduğumuzu gözler önüne seriyor. 1999’da Garanti Bankası sponsorluğunda bölgede çalışmaya başlayan Kate Clow, bilinen ama turistik potansiyeli fark edilmeyen Roma yolları, Osmanlı katır patikaları, orman ve yayla göç yollarını birleştirip Likya Yolu rotasını oluşturdu. Rotayı baştan sona kırmızı-beyaz boyayla işaretleyen Clow, aynı isimde bir de kitap yazdı. Türk dağcılar ve doğaseverlerin pek hoşuna gitmeyen bu çaba sonucunda bugün Likya Yolu yılda 3 bin turist çekiyor. Rotada, Xanthos, Sidyma, Pydnai, Letoon, Phellos, Aperlai, Apollonia gibi 19 Likya şehri var. En yüksek noktası Tahtalı Dağı. Dileyen, buraya teleferikle çıkıyor. Gelidonya Feneri, Kabak Koyu, Olympos, Yanartaş gibi turizm cennetleri de yol üzerinde. Kaya, ağaç, tarla sınırındaki taşlardaki işaretler yolu gösteriyor. Üç parkurdan herbirini günde ortalama 20 kilometre yürüyerek 7-10 günde bitirmeniz mümkün. Ama taşlı patikalarda, çalıların arasından, yaban domuzu izlerinde, ağır sırt çantasıyla yürümek hiç kolay değil. Bu serüvene çıkmadan vücudunuzu sınamanız, psikolojik hazırlık yapmanız gerek. Yoksa işkenceye dönüşebilir.
İŞARETLER BİTERSE DURUN
Sırtımızda kamp yüküyle Kalkan’dan girdik kırmızı-beyazlı yola. Ter içerisinde bir patikayı çıktık, bir çarşağı indik. Yol bitti derken, yeni bir patikayla karşılaştık. Bazı günler sabah 06.00’dan gece yarısına kadar yoldaydık. Sahilde bot parçalayan keskin kayalar, bozuk yolda ilerlemeyi engelleyen bitkilerin örttüğü işaretler, tükenmek üzere olan su, kazınmaya başlayan mide, su toplayan tabanlar nedeniyle Kate Clow’un kulaklarını çokça çınlattık.
Uzun yürüyüşte en büyük sorun yolu kaybetmek. Üst üste kırmızı-beyaz boyalı işaretler doğru rotayı gösteriyor. Yay şeklindeki çizgiler dönüşleri, kırmızı çarpı işaretleri ise rota dışına çıktığınızı anlatıyor. Yol inşaatları, tarlasından yürünmesini istemeyen köylüler bazı işaretleri yok etmiş. Bu durumda son işareti gördüğünüz yere dönmeniz gerekiyor. Bu noktada çevredeki doğru işareti arıyorsunuz. En kolayı bir GPS cihazıyla yürümek. İnternetten bulabileceğiniz rota bilgilerini yükleyerek, uydu yardımıyla 1-2 metre farkla yerinizi görebiliyorsunuz. Ama bu kaybolmanın heyecanını da ortadan kaldırıyor.
İÇİNDEN YOL GEÇEN EV
Bezirgan-Gökçeören arasında yol Hüseyin Amca ile eşi Sayime Teyze’nin evinin içinden geçiyor. Gülerek evin duvarındaki işareti gösteriyorlar. Sofraları, yürüyüşçülere açık. Bizi de güleç yüzle karşıladılar. Torun sahibi Sayime Teyze gençleri kıskandıracak kadar dinçti. Kameriyesinde buz gibi ayran, kendi yaptığı zeytinyağı, peynir, incir reçeli, bahçeden domates ikram etti. Çiftin misafirperverlikleri rehber kitaplara geçmiş. Clow’u da evlerinde ağırlamış, yolu tarif etmişler. Bir süre sonra dönüp, yolu işaretlemiş Clow. Kitap yayımlandıktan sonra, evlerinin önünden onlara isimleriyle hitap eden sırt çantalı turistler geçmeye başlamış. Hüseyin Amca, nasıl böylesine şöhrete kavuştuğunu birturistin elindeki kitabı, içindeki fotoğrafını görünce anlamış. Biz ayrılırken, Sayime Teyze keçileriyle ilgileniyordu. Bir yandan da "Gine gelin, gine gelin" diye bağırıyordu.
YÜZÜP YOLA DEVAM EDİN
Yolun bazı etapları, Akdeniz’in en el değmemiş koylarından geçiyor. Kaş ile Aperlai arasındaki Ufukdere Kumsalı bunlardan biri. Koyda, Bodrum Müzesi’nde sergilenen Uluburun Batığı’nı çıkaran ekipten kalma metruk binalar var. Ön taraftaki taş platform kısa molalar için ideal. Ancak fazla vakit kaybetmeyin. Bu etap oldukça uzun ve içme suyu kaynakları kısıtlı. Biraz denize girip ferahladıktan sonra yola devam edin.
Myra-Finike etabının bir günü sürekli tırmanış, bir günü inişle geçiyor. Zeytin Köyü’nden sonra uzun süre yerleşim yeri yok. Yaklaşık dört saat sonra, 6’ncı yüzyıldan kalma Bizans dönemine ait Alakilise kalıntılarının bulunduğu düzlüğe ulaşılıyor. Burada kurduğu barakada eşi ve üç çocuğuyla yaşıyor Serdar Bey. Su istediğimizde, kovayı iple daldırıp 6’ncı yüzyıldan kalma sarnıçtan doldurdu. Biraz bulanık olsa da, çay ve yemeğimizi bu suyla yaptık. Yedinci gün 180 kilometrelik yürüyüşümüz Finike’de sona erdiğinde biz de fiziksel olarak sona gelmiştik. Ama hafızamızı unutmayacağımız güzelliklerde doldurmuştuk.
BUNLARA DİKKAT EDİN
Bazı rotalar oldukça zor olduğu için iyi araştırma yaptıktan sonra gidin ya da bir şirketin turuna katılın. Kate Clow’un İngilizce kitabı en doğru kaynak. Likya Gezi Planı adı altında satılan haritalarda ise su kaynakları ve yakındaki yerleşim merkezleri gösteriliyor. Bazı etaplarda pansiyon, yeme-içme imkanı bulunuyor. Sırt çantası ile yürüyecekseniz, 5-7 kişilik bir ekip olmaya çalışın. Eşyaların taşınması ve işbölümü faaliyeti kolaylaştırıyor. Yolun bazı bölümleri tamamen yerleşim alanı içinde kalmış. Buraları yürüyerek geçmenin anlamı da yok. Onun için toplu taşıma araçlarını kullanmak ya da traktörcülerden yardım istemek sizi dinlendirecektir. Köylülerden yoğurt, yumurta, peynir gibi maddi değeri olan malzeme istediyseniz, uygun bir şekilde ücretini ödeyin. Almamakta ısrar edenleri, zorlamayın. Karanlık bastırmadan belirlediğiniz kamp alanında olun.
ROTAYI CLOW’A BORÇLUYUZ
İngiliz asıllı Kate Clow (61), 1999’da Türkiye’nin ilk uzun yürüyüş parkuru Likya Yolu’nu ortaya çıkararak turizme kazandırdı. Bitmeyen enerjisiyle tanınan Clow, 2004’te ise St. Paul Yolu’nu yürüyüşe açtı. İki çalışmasıyla ilgili rehber kitap hazırlayan Kate Clow, Türk turizmine katkılarıyla tanınıyor. 1996’da Türk vatandaşlığına geçerek Kardelen Karlı ismini alan Kate Clow iyi derecede Türkçe konuşuyor. Antalya’da yaşamını sürdürüyor ve Türkiye’nin turistik bölgeleriyle ilgili kitap, makale yazıyor, rehberlik yapıyor, fotoğraf çekiyor, yeni yürüyüş parkurları ortaya çıkarmak için çalışıyor.