Latin Amerika’nın çılgın trendi: Volkan sörfü
O sırada kabul etmiyordum ama bir parçam korkuyordu. Beni ve kıyafetlerimi birazcık da olsa koruyacak tulumun içine atladım. Kayak gözlüklerini kafama geçirdim. Kraterin yamacındaki tahta kayağıma oturdum. Aktif volkandan yükselen acı gazları koklayabiliyordum. Bacaklarımla kendimi tepeden aşağı iterken magmanın sıcaklığını ayaklarımın altında hissettim.
Dört yıl önce Orta Amerika’ya gerçekleştirdiğim seyahatimde, tamamen tesadüf eseri maceraseverler için bir pırlanta değerinde tecrübe yaşama şansı buldum. Nikaragua’nın sonu gelmeyen ormanları içinde geçen birkaç saatlik yolculuktan sonra, bir zamanlar İspanyollar tarafından yönetilen, ülkenin entelektüel başkenti Leon’daydım. Şehir onlarca aktif volkanla dolu bir bölgede bulunuyordu. Bu bilgiyi ilk duyduğumda açıkçası biraz korktum. Özellikle de bölgedeki son patlamanın iki yıl önce yaşandığını öğrendiğimde... Ama Leon’un ‘uyanık’ sakinleri bu mahalli doğal afetleri bir fırsata dönüştürmenin yolunu bulmuşlar. “Volkanlar bir yere gitmeyeceğine göre neden onlarla eğlenmeyelim!” demişler ve ‘volkan sörfü’nü icad etmişler.
Bu çılgın ‘trend’i bir gece yarısı hostelime vardığım ilk anlarda duyduğumda “Buradaki insanlar kafayı yemişler herhalde!” diye düşündüm. Uzun zamandır karşıma çıkan en kötü fikirlerden birisi gibiydi. Ama aynı zamanda içimde bir dürtüyü tetikledi ve bu meydan okumayı kabul ettim.
Ertesi gün sabahın ilk ışıklarıyla hostelimin ayarladığı kamyonetin arkasına atladım. Ormanların, engebeli arazilerin içinden geçerek volkanların bulunduğu bölgeye kısa sürede vardık. Kamyonetin arkasından etrafıma bakarken varış noktamız olan dağ Cerro Negro’yu gördüm. Bir yamacı kocaman kayalarla diğer yamacıysa incecik kum ve tozlarla kaplıydı. Bunu nedeniyse patlama gerçekleştiğinde rüzgârın doğal bir elek gibi hafif parçacıkları bir yana toplamasıymış. Bugün kumlu taraf volkan sörfü için 500 metrelik bir pist görevi görüyor.
Bir hafta kum döktüm
Hostelin bana verdiği tahta kayağı elime alıp kamyonetin arkasından atladım. Kayaklar el yapımı tahta ‘snowboard’lara benziyordu. Cerro Negro, bölgedeki küçük dağlardan biriydi. Tepe noktasına yürüyüş sırasında Orta Amerika sıcağı dışında başka bir engel yoktu ve yaklaşık bir saat sürdü. Zirveye vardığımda karşılaştığım manzara inanılmazdı. Göz alabildiğine ormanlar uzanıyor aradan volkanik dağların tepeleri gözüküyordu. Biraz oturup manzarayı izlemeye karar verdim (kabul etmesem de galiba cesaretimi toplamak için oturmuştum).
Sörf yapmak için iki yolu tercih edebilirsiniz; oturarak ya da ayakta. Ayakta yapmanız sizi çok daha havalı gösteriyor, evet. Ama oturarak kayarsanız bariz bir şekilde daha hızlı kayabiliyorsunuz. Ben hızı seçtim. Kayağıma oturdum, ayaklarımla kendimi yavaşça tepeden aşağı ittim. Siyah kum üzerinde kayarken hızlandıkça hızlandım. Küçük parçacıklar yüzümü sıyırıyordu. Hemen önümde kayan arkadaşım simsiyah bir toz-duman topu içinde bir anda kayboldu. Dengesini kaybedip kaza yaptı. Bacaklarımı kullanarak kendime yön vermeyi başardım ve onun etrafından sıyrılıp geçtim. Ancak bilgisayar oyunlarında başınıza gelen bir şeydi bu. İyice hızlandığımda artık tüm vücudum adrenalin doluydu. Bu andan sonra ‘korkudan eser kalmadı’ diyebilirim.
Vücudumu öne doğru eğip daha da hızlanmaya çalıştım. Ne var ki henüz ne olduğunu bile anlamadan volkanın eteklerine varmıştım. Normalde sarı olan saçım ve bıyıklarım simsiyahtı. Kayak yaptıktan sonraki hafta boyunca vücudumun çeşitli yerlerinden kum dökülmeye devam etti.
Ülkedeki en güzel günbatımı
Sörf deneyimim beni volkanlarda eğlenme olayına bağımlı hale getirdi. Daha fazlasını istiyordum. Cerro Nero’dan daha büyük dağları ziyaret etme zamanı gelmişti. Bir sonraki durak olarak Telica Dağı’nı belirledik. Bu volkan benim ziyaretimden iki yıl önce patlamıştı. Telica’ya yolculuğumuz aynı önceki gün gibiydi. Sabahın köründe bir kamyonetin arkasında, ormanların arasından... Yalnız bu dağa tırmanış daha uzunun ve çetrefilli bir iş. Zaten yürüyüşün ilk bir saati araçtan dağa ulaşmaya çalışırken geçti. Sık ormanın içinden geçmek gerçekten zordu. Zor yolculuk sırasında sıvı ve şeker kaybımı yerel ‘lişe meyveleri’ yiyerek telafi ettim. Tam son meyvemi bitirdiğiminde Telica Dağı karşımda tüm heybetiyle belirdi. Bir kilometreden biraz uzun bir dağdı. Talica’ya yaklaştıkça yeşil orman örtüsü yavaşça azaldı ve sonunda geriye siyah toprak ve taşlardan başka bir şey kalmadı.
Tırmanış Cerro Negro’dakinden çok daha zorlayıcıydı. Küçük ve dev kayalar etrafında, üstünden, derin yamaçlardan geçtim. Güneş batmak üzereyken birkaç yudum su içmek ve dinlenmek için kısa bir mola verdim. Karşımdaki günbatımı manzarası bazılarına göre Nikaragua’nın en güzeli olarak kabul ediliyormuş. Bunu da sonradan öğrendim. Gökyüzü alev almış gibi gözüküyordu. Tırmanışa devam ederken her adımda korkunç kokular biraz daha yaklaşıyordum. Tepeye yaklaştıkça yerden yükselen kükürt ve sıcağın kavurduğu toprağın kokusu neredeyse dayanılmaz hale geldi.
Öksürmeden nefes almak imkansıza yakın bir şeydi. Kükürtün o çürük yumurtaya benzeyen kokusunu hayatım boyunca unutmayacağım. Lavın köpürerek kaynama sesini duyduğumda tamamen akşam çökmüştü. Kraterin kenarından kayıp içine düşüvereceğim diye çok korkarak telefonumun ışığını açıp yoluma devam ettim. Çünkü ne bir güvenlik şeridi ne de aydınlatmaya dair bir şey vardı. Volkanı el yordamıyla arayarak sonunda buldum. Yirmi metre önümdeydi.
Güvenliğimi sağlayacak hiçbir şey olmadığı için bu yolu dizlerim ve ellerim üzerinde sürünerek gittim. Yükseklik korkusu diye bir şeyi hayatımda hiç yaşamamıştım ancak ‘lavın içine düşme’ düşüncesi bambaşka birşeydi. Kraterin ağzına geldiğimde cesaretimi toplayıp kafamı boşluğa doğru uzatıp yüz metre derinlikteki kaynayan cehenneme baktım. İlk önce gördüğüm şey benim garip birbüyüyle dondurdu. Kaynayan, köpüren, sıçrayan lav... Birkaç saniye sonra bu volkanın yalnızca iki yıl önce patladığı fikri kafama dank etti. İşte büyü o anda bozuldu ve yavaşça geri sürünerek volkandan güvenli bir mesafeye kaçtım.
Gece karanlığında Talica’dan inmek inanılmaz zordu. Sonunda ayaklarımın altındaki toprağın yine düz bir zemin halini aldığını hissettim. Otele döndüğümdeyse hayatımda hiç uyumadığım kadar ağır bir uykuya daldım.Leon’daki volkanlarda yaşayabileceğiniz maceralar gerçekten türünün tek örnekleri. Mesela volkan sörfü yapmak için dünyadaki tek adres Nikaragua. Telica son derece aktif bir yanardağ. Her birkaç yılda bir patlıyor. Böyle bir dağa tırmanabilmek, zirvedeki kratere ulaşıp direkt olarak magmaya bakabilmek harika bir tecrübeydi.