GeriSeyahat Kuzeyin Venedik’i, bir Belçika klasiği
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Kuzeyin Venedik’i, bir Belçika klasiği

Kuzeyin Venedik’i, bir Belçika klasiği

Buz gibi zindanlarıyla Kontlar Şatosu... Şehrin her yerinden görülen ve UNESCO Dünya Mirasi Listesi’ne giren kuleleri... Bir çizgi filmden çıktığı izlenimini veren kalkanlı evleri, 11’inci yüzyıldan kalma limanı... Belçika’nın Hollanda sınırı yakınlarındaki tarihi Gent’i birkaç sözcükte özetlemek için ilk akla gelenler bunlar... Peki gerisi?

“Dünyanın hiçbir yerinde böylesine görkemli bir şatoyu şehrin ortasında bulamazsınız” diyor Gent’liler... 830 yıl önce şehre değil, kontların arazisine kurulan şato soğuk salonları, buz gibi hücreleri, zindanları, sonsuz merdivenleri ve içindeki işkence aletleri müzesiyle turistlerin şehirdeki ilk uğrak yeri. Şatonun gözdesiyse, en son 1861’de kullanılan giyotini.
Şehrin uluslararası ününe ün katmış üç kulesi var: En yükseği Gent’in baştacı, 14’üncü yüzyıl tarihli çan kulesi Beffroi. Tepesindeki ejderha, Gent sakinlerini ve şehrin 1180’de edindiği özgürlükleri izler durur. Yine bu kuleden 1869’a kadar nöbetçiler gözetlemiş ufku. Başlıca görevleri düşman saldırılarını ya da yangınları tespit etmekmiş. Şehrin sakinlerini uyarmak için kulede çalınan alarm çanları artık kullanılmaz olmuş ama çok sayıda çanın harekete geçmesiyle işleyen “carillon” düzenli olarak kullanılmaya devam etmiş. Gent’in çan kulesi 1999’da UNESCO tarafından Dünya Mirası ilan edilmiş. Kule turlarla gezilebiliyor, ücreti 5 Euro.

LAİKLERİN ÇANI BEFFOI TANRININKİ ST. BEVON

Gent’deki bir diğer kule ise mavi taşlarla örülmüş Saint Nicolas Kilisesi’nde. 13’üncü yüzyıldan kalma bu gotik yapının diğer rakibi, Saint Bavon Katedrali. Beffroi’nin çan kulesi şehirdeki laik gücü temsil ederken, Saint Bavon Katedrali’ndeki dördüncü çan kulesi ilahi lütfun yeryüzündeki simgesidir adeta. 444 basamaklı merdiveni göze alanların kulenin tepesinden harika bir Gent manzarası göreceğini belirtelim. 942’de aynı yerdeki küçücük bir şapelin üzerine kurulmuş St Bavon Katedrali. Önceleri mütevazı bir mahalle kilisesiymiş. Ne zaman ki 1561’de Gand Episkoposluğu kurulmuş, o zaman kilise otomatik olarak katedral unvanını almış. Yapı Flaman sanat tarihinin en güzel örnekleriyle dolu. Özellikle ünlü ressamlar Van Eyck Kardeşler’in 1432 tarihli “Mistik Koyuna Tapınma” başlıklı büyük eseri, primitif Flaman resminin en önemli örneklerinden biri sayılıyor. Öyle ki sanat tarihçisi Noah Charney, “Bu resim tartışmasız dünyanın en arzulanmış eseridir. Paris’teki Mona Lisa’yı rahatlıkla tahtından edebilirdi” diyor. Napolyon Bonapart döneminde Fransızların eline geçen, İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi Almanyası’nca talep edilen bu eser, 50 yılı aşkın süredir St Bavon Katedrali’nde görülebiliyor. Koleksiyondaki bir diğer önemli eser 1934’te çalınmış, hâlâ aranıyor...
Şato ve kulelerden sonra kuşkusuz şehrin en iddialı köşesi limanı... Graslei (Baharatlı) ve Korenlei (Tohumlu) rıhtımlarının kıyısında kurulan 11’inci yüzyıldan kalma limanın hemen yanı başındaki kalkanlı evler, kendi kategorilerindeki en iyi örneklerden sayılıyor. Zaten farklı ülkelerde hazırlanmış Gent rehberleri bu limanı Avrupa’da şehir içindeki en güzel SİT alanlarından biri olarak niteliyor. Tekne sahipleri, öğrenci ve turistlerin buluşma noktası bu liman aynı zamanda güneşli günlerin de vazgeçilmezi: Yerli yabancı herkes güneşlenmeye geliyor. Kısacası tarihi şehir merkezinin kalbi burada atıyor.

KRAL ŞARLÖKEN’İN SARAYI UÇMUŞ, YERİNE MAKET KONMUŞ

Gent’lilere, “Şehrinizin en güzel üç şeyi nedir” diye sorun, hemen hepsi aynı yanıtı verecektir: “Kontlar Şatosu, Beffroi Kulesi ve limanı.” Gent’liler şehirle öylesine gurur duyuyor ki, “Ne mutlu Gent’i hiç görmemiş olanlara” diyorlar. “Böylece dünyada her yeni yer gördüklerinde heyecanlanıp, mutlu oluyorlar. Oysa ki Gent’de doğup büyümüş kişiler olarak bizi şaşırtan o kadar az şey var ki!” Bu şehrine aşık durum, Parislileri düşündürmüyor değil bana!
Belçika’nın bir diğer Flaman şehri Bruges’e çok benzeyen ve tıpkı onun gibi bir kanal üzerinde kurulan Gent, 13’üncü yüzyılda tamamen insan eliyle açılan bu kanal sayesinde Kuzey Denizi’yle direkt bağlantıya kavuşup, önemli bir ticaret noktası olmuş. Bugün Lieve kanalı, Lieve kanalı çok sayıdaki turistik gezi teknesine, kayak düşkünlerine ve onlarca kuş türüne ev sahipliği yapıyor.
Kanal başdöndürücü güzelliğini kuşkusuz günün her saatinde değişen suyuna, kıyısında dikili ağlayan söğütlere ve yine kanal boyunca sıralanan kalkanlı evlerine borçlu. Bu evlerin en ilginçlerinden biri şehrin son ahşap evi. Yine “Taçlı Başlar” adıyla anılan ev de dikkat çeken köşelerden. Büyük kralların portlerinin dizili olduğu bu evin cephesinde Şarlöken’in bir portresi de ihmal edilmemiş. Neden Şarlöken derseniz? Gent’deki Prinsenhof Sokağı büyük kralın, 24 Şubat 1500’de dünyaya geldiği adres. 300 odalı görkemli saraydan, göz kamaştırıcı bahçesinden, göletlerle aslan kafeslerinden geriye bir şey kalmamış ama o günleri hatırlatan bir maket karşılıyor ziyaretçisini.

BIERKANT’IN İŞEYEN MANKENİ

Ne yana gitseniz harika manzaralar sergileyen bu şehrini en güzel fotoğraf noktasına neresi mi? Bir bakışta ufuk çizgisini yakalayacağınız St. Michel Köprüsü! Aynı adı taşıyan görkemli kilisenin hemen yanı başındaki köprüden şehrin ardı ardına dizilmiş üç kulesini görebilirsiniz...
Ve ayakları suda bir ev: Bierkant. Eskiden şarap ve bira fıçılarını barındıran bu eve bakarken, ensenizde hissettiğiniz bakışsa, hemen arkanızdaki “İşeyen Manken” isimli çocuk heykelinden, Brüksel’dekinin adeta eşi...
Köprünün merdivenlerinden inip de kilisenin hemen arkasına geçerseniz, 13’üncü yüzyıl tarihli ilginç bir yapıyla karşılaşacaksınız. Eskiden hastane ve Dominiken rahipler için manastır olarak kullanılan bu bina, bugün Gand Üniversitesi’ne ait bir kültür ve kongre merkezi.

KÜÇÜK TÜRKİYE SOKAĞI VE DANSÇI ŞEYTANLAR

Ve bir sokak tabelası: “Klein Turkije”, yani “Küçük Türkiye”. Bütün şehir toprak yollu sokaklarıyla çamur içinde yüzerken, Arnavut kaldırımı taşların döşendiği ilk sokak olmuş burası. Kutsal topraklarda açtıkları savaştan dönen Haçlıların anlattığı hikayelerle yeniden düzenlenen bu sokağa Küçük Türkiye denmesinin nedeniyse, o dönemde kutsal toprakların halk dilinde “Türkiye” olarak anılmasıymış. Avrupalıların kafasındaki Türk-Arap karışıklığının ne kadar eskilere dayandığının bir kanıtı adeta!
Şehirde yürürken zaman zaman başınızı kaldırın. Rüzgarın estiği yön doğrultusunda dans eden şeytan figürlerini gördüğünüzde bilin ki, “Mason Evi” adıyla anılan binanın önündesiniz. Eskiyle yeninin iç içe geçtiği bu ev aslında 16’ncı yüzyıldan kalma bir binanın kopyası! 1913’te Gent’de yapılan Uluslararası Sergi, plansız bir şekilde yapılan işçi evleri yüzünden neredeyse ortadan kalkmış, 16’ncı yüzyıl tarihli Mason Evi’nin bir kopyasını hediye etmiş şehre. Bu arada hatırlatalım: Bu Evrensel Sergiler’den biri de 1889’da Paris’te yapılmış, Eiffel Kulesi böyle ortaya çıkmıştır.
Şehrin kalbinin attığı ana nokta limanıdır ama hareketliliğini kaybetmeyen bir diğer nokta ise St. Bavon Katedrali ile tiyatronun kurulu olduğu meydanıdır. Genç yaşlı herkesin günün her saatinde buluşma noktası olan tiyatro merdivenleri ile meydanın çevresindeki kafeler Gent’in durmak bilmeyen günlük ritminin belkemikleri. Yola taşıyor izlenimini veren havuzla yanı başındaki Apollon heykeli de meydanın diğer cazibe kaynaklarıdır.

KUYU PRESTİJ SİMGESİYDİ

Şehrin gürültüsünden uzaklaşmaksa aradığınız, katedralin solundaki Biezekapelstraat’da soluğu alınız. Pencerelerden yol boyunca yükselen melodiler sizi şaşırtmasın, Gent Konservatuvarı’nın yanı başındasınız. Konservatuvarın binası da en az Gent kadar fiyakalı: İki kulesi ve özel kuyusuyla zamanında çok zengin bir ailenin sahibi olduğu bir bina burası. 15’inci yüzyılda 65 bin kişilik nüfus için şehirde sadece beş kuyunun bulunduğunu eklersek, ailenin zenginliğinin boyutu daha da iyi anlaşılacaktır.
Gent Belediye binası 600 yıllık tarihe ışık tutuyor. Mimarisinde 15’inci yüzyılın gotik, 18’inci yüzyılın İtalyan Rönesansı üsluplarını birleştiriyor. Mayıstan eylül sonuna rehberli turlarla geziliyor.
Önünde cuma, cumartesi ve pazarları kurulan bit pazarıyla çok hareketli St. Jacques Kilisesi’nin yanı başındaki totem, şehirdeki bir başka sembolik mekan. 19’uncu yüzyılın ünlü şarkıcısı Karel Waeri’nin anısına yapılmış. Her yıl temmuzda düzenlenen 10 günlük Gent şenliklerinin fikir babası ünlü şarkıcı ve heykeltıraş Walter De Buck’ın bir eseri... Bu arada belirtelim: Uluslararası üne sahip çok sayıda sanatçının katıldığı bu şenlikler müzik, tiyatro, sergi, kermes, geçit gibi çok çeşitli etkinliklerden oluşuyor.

İNGİLTERE’Yİ GÖSTEREN PARMAK

Ve Vrijdagmarkt Meydanı! Yüzyıllar boyunca kentin sosyal merkezi olmuş.Krallar şatafatla karşılanmış, şenlikler, büyük kavgalar hep burada yapılmış. Bugün pazar yeri ve kermes alanı olarak da kullanılan meydandaki kafeler bir bardak bira için ideal. Meydanın tam ortasında parmağıyla kuzey batıyı gösteren kişi tekstilci işadamı Jacob van Artevelde. Kentin özgürlüğünü kazanmasında önemli rolu olmuş. Parmağı ise İngiltere’yi işaret ediyor. İngiliz kralından yana tavır alıp kenti 14’üncü yüzyıldaki Yüzyıl Savaşları’ndan korumuş. Bugün hâlâ “Gent’in Bilgesi” sıfatıyla anılıyor. Sayesinde kent tekstildeki üstünlüğünü 1950’lere kadar korumuş. 1345’te rakiplerince öldürülen işadamı şehir için o kadar önemli bir kişilik ki, bugün Gent “Artevelde’nin şehri” olarak anılıyor.
30 yıl öncesine kadar üç kuruşa satılan evleriyle dikkat çeken, geçirdikleri restorasyonla bugün Gent ortaçağ mimarisinin en güzel örneklerini sergileyen Patershol sokağı, şehrin gastronomi merkezi. Flaman mutfağının yanı sıra farklılık arayanlar için Japon ve Tayland mutfağı da mevcut. İki adım uzaklıktaki Oudburg Sokağı da rengarenk evleri ve lokantalarıyla görülmeye değer. Her iki sokakta yürürken bir köşeden ortaçağdan çıkma bir rahip, soylu bir hanım ya da bir şövalyeye rastlayacağı hissine kapılıyor insan.

GASTRONOMİ MERKEZİ BÜYÜK KASAP

Başta Gent jambonu olmak üzere Flaman spesiyalitelerini bulabileceğiniz bu tarihi mekan, zamanında et satış alanı olarak kullanılmış. Ahşap tavanları bugün jambon kurutmak için kullanılan binanın içinde çok zengin bir gastronomik mağaza mevcut. Acıyı seviyorsanız Gent hardalını tatmanızı öneririm. Önünüzde hazırlıyorlar. Gentlilerin jambonlarına, içi şerbet dolu bonbonlar kattığını ve Şarlöken’in bayıldığı “şekerli” Gent jambonunu “acı hardalsız” yemediğini de ekleyelim!

KENTİ GEZERKEN

* Gent, modern bir turizm danışma bürosuna sahip. Çeşitli dillerde hazırlanan şehir haritaları ve rehberleri çok işinize yarayacak. Turizm bürosu, Kontlar Şatosu’nun karşısında, 1689 tarihli Balık Pazarı binasında. Güleryüzlü personeli her konuda yardımcı oluyor. Dilerseniz 2 - 2,5 saatlik rehberli yürüyüş turlarına da katılabilirsiniz.
* Jan Breydelstraat isimli sokak çok sayıdaki küçük lokantası ve rengarenk mağazalarıyla göz dolduruyor. Caddenin tam ortasında, sakin Appelbrugparkje isimli küçücük parkta bir bankta dinlenip Gent’in kanal kenarındaki harika manzarasıyla doldurun gözlerinizi.
* “Gent’i gece ışıklarıyla görmeden dönerseniz, hiçbir şey görmemiş sayılırsınız” diyor şehrin sakinleri. Ocak ayında yapılan etkinlik sırasında şehrin binaları ışığa boyanıyor. Kent 2004’te Uluslararası Şehir-İnsan-Işık Ödülü’nü kazanmış. Michelin Rehberleri, Gent’deki ışıklandırmayı üç yıldızla anıyor.
* Veldstraat ise, aklınıza gelebilecek her türlü büyük mağaza zincirinin bulunduğu hareketli bir cadde. Yanı başındaki Kouter, pazar günleri kurulan çiçek pazarı ile rengarenk. Pazar, Gent’liler için de bir buluşma noktası.
* Tekne turu için seçenek çok. Klasik gezilerin yanı sıra tematik turlar da yapılıyor.
* Kontlar Şatosu’ndaki gezi, tamamen bir bilgisayar tarafından idare edilen interaktif sanal rehber sayesinde çok renkli! Şatonun uzak tarihi elle dokunacak kadar yakınlaşıyor rehber sayesinde. Hafta sonları şatoda şövalyelere de rastlayabilirsiniz.
* “Yaratıcı Müzik Şehri” unvanını taşıyan Gent’de rock’tan popa her türlü müzik dalında yaklaşık 600 festival düzenleniyor. Gent turizm ofisinin başta İngilizce olmak üzere çeşitli dillerde hazırlanmış internet sitesinden festivaller ve tarihleri hakkında detaylı bilgi alabilirsiniz.
(www.visitgent.be)

SOKAK LAMBALARI HER DOĞUMDA YANIP SÖNÜYOR

Sint-Veerleplein’in sokak lambaları gece ya da gündüz yanıp sönmeye başlarsa bilin ki şehirde bir bebek dünyaya geldi. Alberto Garutti’nin “Bugün doğanlara” başlığı verdiği eseri, Gent’deki ilk ışık festivalinde sergilenmiş ve şehir bu eseri satın aldıktan sonra sürekli kullanmaya başlamış. Festival ilk olarak Ocak 2011’de yapılmış. Dünyanın her yerinden gelen sanatçılar şehirdeki yapıları ışığa boğmuş. Festival sırasında Beffroi çan kulesinin ışıklarla adeta alevlendiğini anlatıyorlar görenler.

NEREDE YENİR

* Galgenhuisje: Kentin en küçük kafesi. Bir zamanlar yoksullara işkembe satarmış. Büyük Kasap’ta sergilenemeyecek kalitedeki ürünlermiş bunlar.Kafenin bugünkü adı “Cellat Evi.” Geçmişte mahkumlar infazı kafenin arkasında beklermiş.
* Brasserie Gruut: Başlangıçta “bira hazırlanan yer” anlamında kullanılan “brasserie” sözcüğü, yüzyıllar boyu Gent ile birlikte anılmış, ancak zaman içinde bu gelenek kaybolmuş şehirde. Yine de sarı, esmer ya da beyaz biralardan tatmak isterseniz, Gruut’a gidin.

False