Küba’nın saklı güzellikleri
Müthiş sahilleri, Havana’nın eğlence ve tarih dolu caddeleri, Trinidad’ın renkli sokakları... Hepsi unutulmaz birer anıydı. Ancak Fidel’in ülkesinde bundan çok daha fazlası var. Aynı zamanda doğa harikası bir ülke burası. Pınar Del Rio ve Vinales Vadisi tam da böyle bir yer.
Küba seyahatimide ülkenin vazgeçilmezleri Havana, Trinidad, Santa Clara yanında ziyaret etmeyi planladığımız yerlerden biri de Pınar Del Rio ve Vinales Vadisi bölgesiydi. Bu bölgede görmeyi planlığımız noktaların hepsini bir gün içerisinde tamamlayabilmek için sabahın erken saatlerinde yola çıktık. Pınar Del Rio-Küba arası yaklaşık 2.5 saat. Yolculuğun bir saatlik bölümünü geride kaldığında mola verdik. Yol üzerinde oldukça turistik bir noktada verdiğimiz bu molada bile doğa o kadar güzeldi ki gün içerisinde göreceklerimiz için heyecanımız daha da arttı.
Molanın ardından yola devam ettik. 1.5 saat sonra Pınar Del Rio’ya ulaştık. Bu bölgede halkın çoğunluğu tütün ve şeker kamışı üretimiyle uğraşıyor. Küba’da puro üretimi devlet yönetiminde. Devlet tütün çiftlikleri ile anlaşıyor ve çiftliklerden çıkan tütünlerin kalitelerine göre hangi fabrikaya gideceğine karar veriliyor. Fabrikalara gönderilmeyen yüzde 20’lik bölüm ise tütün üreticilerinin salaş atölyelerinde puroya dönüştürülüyor. Havana sokaklarında ucuza satılan puroların kaynağı aslında bu tütünler.
Pura ve kuzu
Pınar Del Rio merkezinde yaptığımız ufak bir tur sonrasında tütün ve şeker kamışı tarlalarının arasından geçerek bir tütün çiftliğine ulaştık. İlk önce uçsuz bucaksız tütün tarlasının yanına kurulmuş derme çatma barakayı gezdik. Tütün yapraklarının kurutulduğu bu barakada kuruma aşamalarını inceleme fırsatımız oldu. Biz yapraklarla ilgilenirken oğlum Efe’nin ilgi alanı tabii ki bambaşkaydı; doğanın göbeğinde yer alan bu salaş barakanın arkasında otlayan kuzuları hem büyük bir merakla hemde korkuyla dakikalarca izledi.
Barakadaki incelememiz bittikten sonra dışarıdaki alanda kurutulan yaprakların tütüne dönüştürülme süreci ile ilgili bilgi alıp, ufak bir uygulama ile puroların nasıl sarıldığını öğrendik. Puro sevdalıları tabi ki bu sarım sonrasında o günün hatırası olarak purolarını aldılar fakat biz sigara bile içmediğimiz için bu aşamayı test etme fırsatımız olmadı.
Çiftlikten ayrıldıktan yaklaşık 15- 20 dakika sonra UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan yeşilin bir çok tonunu görebileceğiniz Vinales Vadisi’ne vardık. Bu vadinin en yüksek noktalarından birisinde etrafı incelerken ve temiz hava başımızı hafif döndürürken yolun tüm yorgunluğumuzu üzerimizden attık. Vadi içerisinde gördüğümüz, zamanla aşınarak şekillenmiş ‘Magote’ denilen ilginç şekilli yuvarlak tepelerin dünyada sadece birkaç noktada olduğunu öğrendik.
Evrim teorisini anlatıyor
Bu ufak mola sonrasında seyir noktasından kıvrılarak inerek Vinales kasabasına ulaştık. 5 dakika sonra da ‘Murad de la Preshistoria’ olarak bilinen, insan yapımı en büyük yağlı boyanın karşısındaydık. 617 metre yüksekliğinde ve 120 metre genişliğindeki bu kaya parçası üzerine çizilen ve evrim teorisini anlatan resim Küba seyahati öncesinde gerçekten merak ettiğim yerlerden birisiydi.
Bu çalışma 1961’de Leovigildo Gonzales tarafından tasarlanmış.
Küba Bilimler Akademisi’nin yöneticilerinden birisi olan Gonzales, bu resmi tasarlarken Frida Kahlo’nun eşi, ressam Diego Rivera’nın eserlerinden etkilenmiş. Rehberimiz, dönemin lideri Fidel Castro yönetiminin talebi üzerine tasarlandığını ve bu kayanın üzerine resmedildiğini belirtti. İşte bu sebeple Murad de la Preshistoria, Kübalılar için hem beğenilen, hem de saygı gösterilen bir eser. 18 ressam tarafından yaklaşık 4 yılda bitirilen bu kocaman tabloyu gören Efe, çantasındaki kalemleri çıkartıp bu duvar üzerinde bir kaç iz bırakmaya yeltendiyse de onu kağıda çizmenin daha doğru olacağına ikna edebildik.
Öğle yemeğimizi bu resmin manzarasıyla yedikten sonra rotamız ‘Cueva del Indio’ isimli mağaraydı. Vinales Vadisi içerisindeki kayaların oluşturduğu ve bir nehir ile birleşen bu mağara geçmiş dönemlerde Guanajatabey yerlilerinin eviymiş. Mağaranın derin noktalarında taşları oyarak yaptıkları evlerinin fotoğrafları mağara girişinde yer alıyor.
Tütün ve şeker kamışı ticaretinin kalbi olan bu bölgede köle sistemi geçmiş dönemlerde yaygın olduğundan, yerliler bu sistemden kaçarak bu mağaralarda gizlenmişler uzun bir dönem.
Mağara girişi öncesinde bu bölgede yaşamış yerel halkı temsil eden turistik gösteri ile karşılandık. Bu ufak gösteri sonrasında mağaraya giriş yaparak 5-10 dakikalık bir yürüyüş sonrasında nehre ulaştık. İşte tam da bu noktada kapalı alanlara olan sempatim iyice azaldığından biz Efe’yle geldiğimiz yoldan geri döndük. Eşim Eren, nehre doğru ilerlemeye devam etti. Dışarda ‘bu mağaranın çıkışı neresidir’ diye ararken bize nehri bulmamız gerektiğini söylediler. Yaklaşık 15 dakikalık yürüyüş sonrasında tepenin arka tarafına kıvrıldığımızda nehri ve ilerideki mağaradan çıkan botları gördük. Biz şeker kamışlarını ezerek suyunu çıkartan oldukça basit bir makinanın yaptığı meyve suyumuzu yudumlarken, Eren yürüyerek girdiği mağaradan bot ile çıkarak yanımıza geldi. Turumuzun son durağı olan mağaradan da ayrıldıktan sonra Küba’nın bol çukurlu yollarından Havana’ya dönebilmek için yola koyulduk. Ve tabi Küba’da olmanın verdiği avantajla renkli klasik arabalar yol boyunca bize görsel bir şovla eşlik ettiler. Birçok farklı noktayı ziyaret ettiğimiz ve hepsinden ayrı keyif aldığımız bir geziydi Pınar Del Rio ve Vinales Vadisi. Yolu Küba’ya düşenler farklı bir deneyim yaşamak isterlerse bu turu mutlaka yapsınlar, bizden söylemesi.