Kuala Lumpur’da üç gün
Dünya politikasına yön veren 50 şehirden biri Kuala Lumpur.
Malezya’nın en kalabalık yerleşiminde, çevresiyle birlikte, 15 milyon kişi yaşıyor. Yükseklik rekortmeni Petrona Kuleleri modern, arka sokaklardaki mahalleler geleneksel mimarinin temsilcisi. Okurumuz Erdoğan Özen gitti, izlenimlerini yazdı.
Islak Pazar’dan Petronas’a
İstanbul’dan beş saatlik uçuştan sonra, yazı aratmayan sıcak ocak sabahında KLIA’dayız. Dünyanın en iyi havaalanlarından biri bu. Görkemli ve etkileyici. Şehir merkezine yaklaşık 50 kilometre uzaklıkta. Merkeze ulaşmanın en ekonomik yolu metro. 35 RM (20 TL), yarım saat sürüyor. Halk kente kısaca KL adını takmış. Fotoğrafçı arkadaşım İsmail’le 75 RM’ye (43 TL) otele taksi tutuyoruz. Havaalanından çıkışta tropikal bitki dokusuyla karşılaşıyoruz.
Ülkenin ‘Silikon Vadisi’ Cyber Jaya, KL’e giden yol üzerinde. Bir binada gördüğümüz ‘Bangunan Mustapha Kamal / Mustafa Kemal Binası’ yazısı bize bir hoş geldin sürprizi oluyor.
TURİSTLERİN HENÜZ KEŞFETMEDİĞİ MEKÂNLAR
Otelimiz, merkeze yakın, dar gelirlilerin yaşadığı Chow Kit semtinde. Semt görülmesi gerekenler listemizde, ayrıca oteli ucuz, trenle merkeze bağlanıyor.
Kenti keşfe Petronas Kuleleri’nin de bulunduğu KLCC’den (Kuala Lumpur Kent Merkezi) başlayacağız. Sıcağa karşın yürümeyi seçiyoruz. Tropik meyve satan manavları geçip, şekerkamışı demetlerinin yığıldığı bir koridora geliyoruz. Yoldan ayrılıp koridora girdiğimizde hintcevizi rendecileri, palalarla boyun uçuran tavukçular ve ardından müthiş bir pazar yerine ulaşıyoruz. Bingo! Burası KL’in en büyük Islak Pazar’ı (Bazaar Baru Chow Kit). Tezgâhlarda sebze, meyve, deniz ürünleri, et, sakatat, baharatlar. İsmi gibi pazarda yerler hep ıslak. Ortada hiç turist yok. Bir saat sonra Petronas Kuleleri’ne doğru yola koyuluyoruz.
Kent merkezi KLCC’de ikiz kulelerin yanı sıra AVM’ler, çok güzel parklar var.Petrol şirketi Petronas’ın kuleleri 2003’e kadar dünyanın en yüksek binalarıydı. 88 katlı yapının 41 ve 42’nci katlarında çelik bir köprü var. Sabah erken gidenlere bu köprüden şehri seyretme imkânı veriliyor.
Otelimize dönüp dinlendikten sonra yakındaki Bağımsızlık Meydanı’na (Dataran Merdeka) yürüyoruz. 16’ncı yüzyılda Portekizlilerle başlayan sömürge dönemi Hollanda ve İngilizler’le 450 yıl sürmüş. 1957’de Bağımsızlık Bildirisi bu meydanda okunmuş. Geçmişin sömürge yönetim binası bugün Sultan Abdul Samad adını taşıyor ve İletişim Bakanlığı. Mağribi üslubuyla yapılmış. Mimarisi etkileyici.
KL, 150 yıl öncesine kadar küçük bir köymüş. İlk yerleşim iki nehrin birleştiği bölgeye kurulmuş. Kentin ismi de ‘çamurlu haliç’ anlamına geliyor. Buradaki Cuma Camii (Masjid Jamek) Mağrip üslubunda. Malezya’da kış olmadığından namaz kılınan yerler duvarsız.
ÇİN MAHALLESİ’NDEN ERDOĞAN’A ÖVGÜ
30 milyon nüfuslu Malezya’da 7 milyondan fazla Çin kökenli var. KL’deki Chinatown’a giderken yolda Steve Wonk’la tanışıyoruz. Türklerin esmer olması gerektiğini iddia ediyor önce. 20 sene önce İstanbul’a geldiğini anlatıyor. Türkiye’nin gücünden bahsedip Başbakan Tayyip Erdoğan’ı övüyor. Daha sonra da bu övgülerle birçok kez karşılaşacağız... Petaling Street’teki Çin pazarını gezip bir pub’da biramızı yudumluyor, ardından 19’uncu yüzyıldan kalma Merkez Pazarı’na gidiyoruz. Gezilmesi gerekenler listesinde olmasına rağmen pek ilgimi çekmiyor. Hava kararırken Chinatown’ın yanı başındaki Hindu tapınağı Sri Maha Mariamman’a giriyoruz. İki milyon Hindu’nun yaşadığı ülkedeki en eski, zengin Hindu tapınağı bu. 1873’te özel aile tapınağı olarak yapılmış. Kapısı renkli heykellerle süslü. Yalınayak giriliyor. Dua edilirken Tanrı’lara ikramda bulunuluyor. Bir vaftiz törenini izliyoruz.
Günün sonunda odamın penceresinden ışıl ışıl kenti, Petronas Kuleleri’ni seyrediyorum. Bir puro yakıp, dumandan halkaları kulelere doğru savuruyorum...
Dev mağaranın cüce tapınakları
İkinci gün saat 06.00’da uyanıyorum. Şafak söküyor. Fakat caddeler şimdiden hareketlenmiş. Programda şehrin yanındaki Göl Bahçeleri ve Batu Mağaraları var. Trenle KL Central istasyonuna, oradan taksiyle Göl Bahçeleri’ne gidiyoruz. Bin dönümlük araziye tematik parklar kurulmuş. Kelebek, orkide, kuş, geyik bahçelerini hakkıyla gezmek iki gün alır. Biz yapay cennete iki saat ayırıyoruz. Hava sıcak, rutubetli. Yağmur serpiştirince “Bir kafeteryada soğuk birayla kendimize gelelim” diyor İsmail. Tuhaf ama parktaki kafeteryalarda bira yok. Bir taksiye atlıyoruz.
Malezya’da benzin fiyatı bizdekinin üçte biri. Taksiyle gezmek çok germiyor adamı. Müslüman şoförümüz gelir adaletsizliğinden şikâyetçi. Tayyip Erdoğan övgülerini dinleyerek Batu Mağaraları’na gidiyoruz. Sanıyorum tüm bunlar ‘One Minute’in etkileri…
MUHAFAZAKÂR KADINA TRENDE AYRI VAGON
Merkeze 12 kilometre mesafedeki mağaralar 400 milyon yıllık kireçtaşı bir tepede. Tavan yüksekliği 100 metre. Hindular tapınağa dönüştürmüş. Girişte Tanrı Muruga’nın 43 metre yüksekliğindeki heykeli var. Burası, Hindistan dışındaki en popüler Hindu tapınağıymış. Merdivenlere sıralanan maymunları fotoğraflayıp, devasa mağaranın küçük tapınaklarını geziyoruz.
Kente dönüşte kendimizi trene atmak üzereyken kondüktor durduruyor. Kapıdaki ‘Kadınlar Vagonu’ yazısını gösteriyor. Erkeklerden ayrı yolculuk etmek isteyen kadınlara ayrılmış. Yarım saatlik yolculukla KL Central istasyonuna ulaşıyoruz. 1910’da Mağribi üslubunda yapılan bina görmeye değer. Çıkışta kentin ana caddesi Bukit Bintang’a yöneliyoruz. Lüks alışveriş ve eğlence bölgesindeyiz. Yemek, cadde turu, alışveriş merkezlerine göz atma, bir pub’ta susuzluğumuzu giderme derken vakit ilerliyor ve günü tamamlıyoruz.
Putra Jaya yapay nehir ve gölle güzelleştirilmiş
Son günümüzde Menara KL ve Putra Jaya’yı gezeceğiz. Ama önce tesadüfen girip doyamadığımız Islak Pazar’da yine bir saat geçirip doya doya fotoğraf çekiyoruz. Fotoğrafçı için tam bir cennet. Döner TV kulesi, 421 metrelik KL Minaresi dünyanın dördüncü yüksek yapısı. Panoramik manzara için tırmanıp bir saat fotoğraf çekiyoruz. Kente gidenler mutlaka buraya çıkmalı.
Taksiye atlayıp, 40 kilometre uzaklıktaki ülkenin yeni hükümet merkezi Putra Jaya’ya gidiyoruz. Parlamento KL’de, hükümet ve bakanlıklar burada. Henüz tamamlanmasa da bu haliyle bile çok etkileyici. Yapay gölet ve nehirde tekneler çalışıyor. Bir yanda hükümet binaları, diğer yanda parklar içinde lojmanlar var.
80 MİLYON DOLARA 15 BİN KİŞİLİK CAMİ
Yapay nehrin kıyısında İngiliz sömürge kültürünün etkisiyle olsa gerek, Tudor tarzı mimariyle yapılmış bir malikane dikkat çekiyor: 12 yıl önce inşa edilen Darul Ehsan Sarayı, Selangor Eyaleti sultanının hafta sonu malikânesi. Tam karşısında, Putra Jaya Camii ve onun yanında başbakanlık yer alıyor.
Dış cephe ve kubbelerde kullanılan pembe granit, İran-Safavi mimari tarzında inşa edilen camiye farklı bir hava vermiş. 15 bin kişilik yapının maliyeti 80 milyon doları bulmuş.
PARLAMENTER BAY MUHSİN
Camiden çıkan 60’lı yaşlarında bir beyefendi, güleryüzle bize “Hoş geldiniz” deyip, din ve ülkemizi soruyor. Gözleri parlıyor sonra. “Ooo Türkiye!” diyor.
“Malezya parlamentosu üyesi Muhsin” diye tanıtıyor kendini. Ucuz bir espri patlatıyorum: “Ben de Erdoğan ama başbakan değilim.” Muhsin Bey kibar adam. Bir kahkaha patlatıp beni muhabbetle kucaklıyor. Biz de kendisine Putra Jaya ve Malezya’yı ne kadar beğendiğimizi anlatıyoruz. Ayaküstü sıcak bir sohbetin ardından taksiyle KL’e dönüyoruz.
Kuala Lumpur programımız tamamlandı. Yorucu ama çok ilginç, renkli ve keyifli üç gün geçirdik.
İyi ki gelmişiz...