GeriSeyahat Kovboy topraklarında Türk gladyatör
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Kovboy topraklarında Türk gladyatör

Kovboy topraklarında Türk gladyatör

Erol Frik'in (1944) 70'lerde babasının aldığı küçük bir mopetle başlayan motosiklet tutkusu, artarak devam ediyor. 1977 yazında Kanada'ya mühendislik stajı yapmaya gittiğinde kendisine dört silindir bir motosiklet aldı. Okuduğu üniversite ile bulunduğu şehir arası 3 bin kilometreye yakındı. Bu yolu motosikletiyle yapmaya karar verdi. O günden bugüne 21 yıl geçti. Bugün Erol Frik'in Amerika'nın batısında hemen hemen gitmediği yol yok. Arkadaşı Ralph ile birlikte her yıl motosikletle 15 günlük seyahate çıkıyorlar. Ölüm Vadisi'ne dört kez gittiler. Kaybolsalar 10 sene kimsenin onları bulamayacağı kadar ücra ve tehlikeli yerlere kadar... Siz bu yazıyı okurken Frik, yine Teksas-Nevada ve Kaliforniya'da bir yerlerde, motosikletinin üzerinde...

Motorsiklet seyahatlerinizi tek başına mı yapıyorsunuz? Motokrosa ne zaman geçtiniz?

- Üniversiteden çok sevdiğim bir arkadaşım var. Adı Ralph. Benim bir motorsikletim de onun garajında duruyor. Teksas'ta. Yazın biraraya geliyoruz. Caddede motosiklet yapmıyoruz artık. Kros yapıp in cin top atmayan, yol olmayan yerlere gidiyoruz. Amerika'nın batısında hemen hemen gitmediğim yol kalmadı. Bu şikayetimi Ralph'e söyledim. Dünyanın toprak yolu var, oralara bir vurursak kimsenin göremeyeceği yerleri görme imkanımız olacaktı. Sonra ikimize de 650 Kawasaki almaya karar verdik. Yaklaşık iki üç senedir bu aletlerle seyahate çıkıyoruz ve son senelerde ise işi bayağı azıttık.

Çok tehlike atlattınız mı?

- Toprak yola vurup da kros yapmaya başlayınca bir kere yerle öpüşmeyi öğreniyorsunuz. Bir defasında da dizimi paraladım. Büyük Kanyon'un kuzeyinde yine ücra bir yolda. Motokrosla tamamen giyimini kuşamı değiştirmeniz gerekiyor. Fiber dizlikler, kolluklar takıyorsunuz neredeyse gladyatör gibi. Üç kuruşluk dizliğim olsaydı bu çektiğin ızdırabı çekmeyecek, belki gülerek kalkıp üzerimdeki tozu silkeleyip yoluma devam edecektim.

Anlatılmaz bir manzara

Hiç yolun bittiği olduğu mu?

- Kolarado'da bir yere gittik. En yakın dolanarak geleceğiniz yol 80 kilometre. Buraya inen bir dağın tepesinden kestirme bir yol daha var. Öyle kötü ki bazı yerlerde de yol, düz duvar. Oradan aşağıya insanın kendisini neredeyse bırakması gerekiyor. Oradan aşağıya, kestirme yoldan neredeyse dört saatte gidebildik. Oysa düz yani kestirme olmayan yoldan gitseydik belki yarım saatte varacaktık, macera işte.

Yasak yerlere de girdiniz mi?

- Ölüm Vadisi'nin tepesinde Telescope Peek denilen bir tepe var. Yüksekliği 3200 metre dolayında. Doğayı korumak için geçilmez park diye kapatmışlar. Buraya her zaman geleceğimiz yok, yaşımız ilerliyor ve böyle canbazlıkları da bir daha yapamayız deyip daldık kroslarla. Ve uzakta bir tepe gördük. Dedik işte biz orada kamp yapacağız. Oraya giden yol da yok. Yeri çimen gibi görüyorsunuz ama yanına gittiğinizde koca koca tundralar. Tundraların üstünden vadinin dibine girdik. Durmanın imkanı da yok. Çadırımızı kuracak yer bile yok. Kayaların içinde. Uzaktan bir vaha gibi gözüküyor, ama yanına gittiğiniz zaman felaket. Ama oradan, vadi ayaklarımızın altındaydı. İnanılmaz bir manzaraydı anlatamam.

Oradan çıkmayı nasıl başardınız?

- Ertesi gün, o dik yolu tırmanmak zorundayız. Oradan gitmezsek başka yol yok. Yokuşa geldik. Motosiklette 60-70 kilo yük var. Ivır zıvırı boşaltıp sırtlandık, yürüye yürüye yolun tepesine çıkarttık. Sonra da motosikletlerle zar zor çıktık yukarı.

Vahşi hayvanlardan nasıl korunuyorsunuz?

- Yanımızda silah taşıyoruz. Ralph'ın iki tane silahı var. Dokuz milimetre otomatik taşıyor bir de 37 magnumu var. Portatif top gibi birşey aslında. Gerçi ayı ile karşılaşırsanız onu 37 magnum bile zor durdurur ya neyse. Silahsız kendinizi biraz çıplak hissediyorsunuz. Karşımıza bir defa ayı çıktı. Bir tane silah var o da Ralph da. Ralp da öbür tentede horul horul uyuyor. Arkamdaki ormandan haş huş ses geliyor. Ayı birşey yapmadan geldi ve gitti. Meğer yaşlı ve tek gözlü bir ayı imiş. Her kamp yerine biz isim koyarız. Oraya da ‘‘Tek Gözlü Ayı'nın Kamp Yeri’’ adını koyduk.

Bir kampı ikinci kez ziyaret ettiniz mi?

- Bir tane kamp yeri çok enterasandı. O kadar aklımızda kalmış ki buraya bir daha geleceğiz dedik. Ve gittik. Wind River Kanyon diye bir yer var. Kızılderililer'e ait olduğu için önce onların ihtiyar heyetinden geçiş için permi alıyorsunuz. Kamp yaparken yukarlara çıkıyoruz hep. Bin iki metreye çıkıyorsunuz ve bambaşka bir ülkedesiniz. Ve o sırada enteresan bir kamp yeri bulduk. Altımızda vadi var. Kayaların üzerinde isimler yazmışlar. Kayalar sonradan gelmiş değil. Volkanik kaya oluşumu var çünkü. Üzerinde bir sürü isim bulduk. 1700'lere inen isimler bulduk. İsimlerini nereden geldiklerini yazmışlar. İsimler erken 1900'lere kadar gidiyor. Oradan gelip geçip geçenler mi yazmış, yoksa savaş olup da ölenlerin isimleri yazmışlar.

Bu seyahatlerden dinlenmiş olarak dönmüyorsunuz?

- Biz dinlenmiş değil neredeyse harap olmuş bir şekilde dönüyoruz. Bilhassa krosa başladıktan sonra bu işin ne kadar fizik kondisyon gerektiren birşey olduğunu orada anladım. Haftada üç gün, günde bir kilometre devamlı havuzda yüzerek kondisyonumu iyi bir seviyede tutmaya çalışıyorum. Bu seyahatlare hazırlık olması için . Haftada beş gün vücut ve aerobik çalışması yapıyorum ki o gittiğim 14 günlük seyahatte başıma gelebilecek olan herhangi birşeyin üstesinden geleyim, nefesim tıkanıp kalmasın diye. Şirkette ‘‘Erol Bey, öğlen izninde günde bir saat vücut çalışıyor, niye? 14 gün seyahatine gittiği zaman motokros yapabilsin diye’’ de benimle dalga geçiyorlar, şirkette.

Bu yıl nereye?

- Genelde favorimiz olan yere, Amerika'da dört köşe eyaletleri diyorlar. Sınırları tam bir kare gibi. New Meksiko, Kolarado, Arizona ve Nevada. Kolarado çok güzel. Dağların tepelerinde soğuğa hazır olmanız lazım. New Meksiko'nun güneyi çöl fakat kuzeyi çok güzel dağlık. Pek soğuk değil. Nevada'yı çöl zannediyorsunuz ama içinde öbek öbek dağlık ormanlık yerler var. Arizona da çöl değil. Yine çok güzel dağlık yöreleri olan bir yer. Kaliforniya'yı da seviyoruz ama çok fazla insan var. Bilhassa pasifik sahillerine giderseniz insandan geçilmiyor. Biz mümkün olduğu kadar insan olmayan, el değmemiş yerleri seçiyoruz. O yüzden bu dört eyalet bizim favorimiz oluyor.

Elektronik merakım var

Seyahat dönüşleri ne yapıyorsunuz?

- Bu seyahatlerden döndükten sonra bana süzülmüş, böyle bir çökük geliyorsun diyorlar. Beş altı kilo kaybediyorum. Sırf bu 15 gün sonunda. Adaleden falan. Sıcaktan vücudunuz yüksek oranda su kaybediyor. O harcadığınız enerji zaten anlatılır birşey değil. Geldiğimde pelte gibi geliyorum ama o tecrübe, anılar ve yaşadıklarımı düşününce bu faso fiso geliyor. Beyin olarak çok dinlenerek ama bedensel olarak çok harap olarak geliyorum. Ama sonra toparlanıp, bir sene sonrakine hazırlık yapıyorum.

Motosikletten başka hobiniz var mı?

- Elektronik hobim var. Devre dizaynı yapmayı seviyorum. Oturup bilgisayar programı da yazıyorum. Bahçemin bir ucuna kendi özel jimnastik salonumu kurdum. Sporumu yapıyorum. Aşağı yukarı üç beş senedir de müzik ve sinemaya sardım. Müzik setim üzerinde de bayağı titizimdir. En az motosikletime yaptığım yatırım kadar müzik setine de yatırım yaptım. Onun dışında motosikletle beraber olduğu için son üç dört senedir vücut geliştirme de bir hobi olmaya başladı. Aerobiği de unutmamak için bir step makinası aldım. Jimnastik salonuna onu da koydum. Ona da haftanın iki günü en azından yarım saat olarak devamlı yapıyorum. Vücut yapınca işin içine sporcu besinleri girdi.

Benzin istasyonunda durduk. Pırıl pırıl bir Harley Davidson geldi. Mini şortu üstüne atlet giymiş bir kız. Adam da hippi kılıklı, kısa kollu deri ceket giymiş. Ölüm Vadisi'ne gidiyorlar. ‘‘Bu kılıkta mı?’’ diye sorunca şaşırdılar. ‘‘Böyle giderseniz, 100 kilometre sonra akbabalar sizi yer’’ dedim. Ölüm Vadisi, deniz seviyesinin 200 metre altında. O kadar sıcak ve kuru ki susamadan vücudunuz su kaybetmeye başlıyor. Güneşte bırakılmış balık gibi kuruyorsunuz. Vücudun su rezervini tükettiğini farketmeden, gidiveriyorsunuz. Biz Ölüm Vadisi'ne dört kez gittik, mıknatıs gibi bizi hep çekiyor orası. İlk gittiğimizde (1984) bomboş bir yerdi. Yazın, Ölüm Vadisi'nin ölü sezonunda gidiyoruz. Kışın ise canlanıyor. Çünkü sıcaklık kışın 20-25 derecelerde oluyor. Ama yazın 50 derecenin üstünde. En son 1990'da gittik. İlk gittiğimizde biz de aynı hatayı yaptık. Aynen o çift gibi tişörtle Ölüm Vadisi'ni geçmeye kalktım. Ve neredeyse geçemiyordum. Benzin istasyonuna gelmeden resim çektirmek için durduk. Kulaklarımda fuk fuk bir ses, renkleri soluk görmeye başladım. İlk susuzluk belirtisiymiş. Kalbim de durduğum yerde 160 atıyor. Orada çöktüm oturdum, öyle patlıcan moru olan suratımla çekilmiş bir resmim var. Benzinci yanıma gelip ‘‘Ben buna alışığım. Buraya hep motosikletliler gelir. Hepsi iki seksen yere yatar. Üstlerine kovayla su dökerim’’ dedi.

MOTOKROSTA 15 GÜN

Onbeş günlük seyahat bir gün uzasa, her halde ceset olarak döneriz. Ne enerji ne de kuvvet kalıyor. Motorsikleti gelip parkettikten sonra arkamı dönüp bir sene görmemek istiyorum. Ama bir hafta sonra fikrinizi değiştiriyorsunuz, o da başka birşey tabii. İlk üç gün kendinize küfür ediyorsunuz. ‘‘Durup dururken rahatımı niye bozdum, ne yapıyorum ben burada. Gelmişim kayaların arasında kamp yapıyorum’’ diye söyleniyorsunuz. Sabah oran buran ağrıyor. Üşüyerek kalkıyorsunuz. ‘‘Delinin zoruna bak diyorsunuz’’ kendi kendinize. ‘‘Ben bunu niye yapıyorum’’ diyorsunuz. Dört gün sonra ‘‘fena değilmiş.’’ Beşinci gün ‘‘ne iyi etmişim de gelmişim.’’ Onuncu gün ‘‘bu çok iyi.’’ Onbirinci gün ‘‘vallahi yorulmaya başladım.’’ Ondördüncü güne doğru ‘‘bitse de kurtulsam’’ diyorsunuz.

False