Köşe bucak, sıra dışı Bangkok
Yoksullukla ihtişamın, kaosla huzurun iç içe geçtiği Bangkok sürprizlerle dolu. Ocak sonunda kente gidip iki hafta kalan Filiz Akın gökdelenlerinden kuşbakışı şehri izledi, sokaklarında Çin yeni yılını kutladı, her seferinde gözlerinden yaşlar gelse de acılı yemeklerini tattı ve dönüş yolunda izlenimlerini yazdı.
Bangkok’a 15 sene arayla ikinci gelişim. Yine çok ilginç şeyler yaşadık. Eşimin küçük kızı ve eşi işleri icabı orada. Biz de çocuklarımızı ziyarete gidiyoruz.
8,5 saatlik uçuştan sonra uçaktan inerken uyku sersemiydim. Bir köri kokusu dalgalandı havada, hemen yok oldu. Bahçeyi andıran, uzun yüksek vazolardaki orkidelerin arasından geçip otomobile attım kendimi. Direksiyonun, İngiltere’deki gibi, sağda oluşunu yine yadırgasam da hemen alıştım.
RENGARENK KARNAVAL
38’inci kattaki odamızın camları yerlere kadar... Yükseklik korkusu yoksa muhteşem. Bütün şehir ayaklarınızın altında. Yer yer nehri ve uzantısını ufka kadar takip etmek mümkün. Manhattan sanki… O kadar çok yüksek bina var ki! Nüfus yoğunluğundan, şehrin bir bölgesinde adeta dikey yaşanıyor.
Güzel bir rastlantı, ikinci günümüzde Çin yeni yılı kutlamalarının yapılacağını öğrendik. Çok büyük bir Çin mahallesi düşünün. Sokaklarda yüzlerce insan… Upuzun, rengarenk dragonlar, semboller, fenerler taşıyorlar. Kortejde tapınağa doğru yürüyenlerin bir kısmında da tütsüler, çiçekler var. Büyük bir coşku var etrafta. Kaldırımlarda seyircilere hediyelikler, yemekler satılıyor. Sanki Tayland’lılar evde yemek pişirmiyor, sokakta yiyor. Sıra sıra dizilmiş yemek tezgahlarının günün her saatinde müşterisi var. Yolda yürüyenler bir yandan da plastik kaplardan atıştırıyor.
ORMANDAKİ RÜYA
2 Şubat’taki genel seçim sırasında, mayolarımızı alıp, birkaç günlüğüne 3-4 saat uzaklıktaki Rayong’a (Puket kadar güzel) gittik. Otel Mariott’ta kaldık. Yine bembeyaz kum, palmiye ağaçları, sıcak ve sığ deniz… Sıcaklık gündüz 34 derece, güneş çok yakıyor. Tam bir tatil köyü; keyifle yaşanan bir yer.
En güzeli, ilginci tropikal ormandaki lokantaydı. Önce birbirine geçmiş büyük ağaçların, bitkilerin arasındaki patikada yürüdük. Macera filmi gibi… İnce dere gibi bir yerden geçerken köprüde onları gördük, kuğuları… Beyaz değil simsiyah…
Derken müzik sesi gelmeye başladı. Ormanın ortasında, çevresi suyla çevrili adacıkta, bir orkestra çalıyordu. Müziğe su sesi de karışıyor. Yandaki taşlardan su yer yer şelaleler oluşturarak akıyor. Ahşap masalarda, bu yarı karanlık masal veya film atmosferinde yemek yerken rüya görüyorum sandım. Yeşil körili balık lezizdi ama acısından yine gözümden yaş geldi. Aklınızda olsun burada ekmek yok. Yerine pilav ya da pirinçten yapılmış erişte veriyorlar her şeyin yanına. En bilinen yemekleri tavuklu veya karidesli, erişteli Thai-Pad. Birkaç farklı yeşillik ve karidesin tadına baktık, her birinde ayrı köri kullanılmıştı. (Fotoğraflarını internetten görmek fikir verebilir: www.tamnanpar-rayong.com)
YOKSULLUK TEBESSÜMÜ YÜZLERİNDEN SİLEMEMİŞ
Bangkok’a dönüşte, bir cumartesi gecesi nehir kenarındaki meşhur Asiatics semtine gittik. Bodrum’a benziyordu. Yanyana lokantalar, alışveriş yapılacak standlar, kalabalık, cıvıl cıvıl bir yer… Seçtiğimiz lokanta çok iyiydi (www.baan-khanita.com).
Sadece pazar günleri kurulan açık hava pazarı öylesine büyüktü ki, Bodrum’daki tüm pazarları toplasınız belki ancak bu boyuta varır. El işleri hediyelikler, küçüklü büyüklü Buda heykelleri, bahçe için bronz atlar, süsler, takılar, sahte saatler, tekstil işleri gibi şeyler satılıyor.
Bir sabah Budist tapınağında dini seremonileri izledik. Önce dua ediliyor, sonra halk torbalarda getirdiği yiyecek, içecekleri rahiplere büyük bir saygıyla sunuyordu. Çok ilginçti. 60 civarındaki rahipten yaşlıların tüm giysisi vücutlarına sardıkları turuncu kumaştan ibaretti. Gençler ise sarı kumaş kullanmıştı. Halktan gelenler ise 300-400 kişi kadardı.
Tayland çok ilginç bir ülke. Geçen gelişimizde şehrin biraz uzağındaki Yüzen Pazar’a götürmüşlerdi. Nehirdeki sallardaki satıcıların çoğu kadındı. Yerel giysiler ve güneşe karşı konik hasır şapkalar giymişlerdi. Gıda maddeleri ve çiçek satıyorlardı.
Sürat motoruyla tura çıktığımız nehrin kıyısında direkler üstüne kulübeler kurulmuştu. Yoksul halk altlarındaki nehirde yıkanıyor, çamaşırlarını, meyvelerini yıkıyordu. Zorlu yaşam koşullarına karşın yüzleri gülüyordu.
LÜKSÜN BÖYLESİ
Bir de bunun tam tersi var. Ev sahiplerimiz bizi bir gece Dome Le Bua Oteli’nin 52’inci katındaki restorana götürdü. Vay vay vay ! Breeze, şimdiye kadar gördüğüm en lüks yerlerden biriydi. Etrafı yaklaşık 60 santimetre yüksekliğinde camla çevrili teras çok yüksekte olduğu için masalar sanki havada asılı gibiydi… Aşağıda bütün şehri, nehri, gecenin karanlığında binlerce yıldız gibi parlayan ışıkları görüyorsunuz. Üstelik masamız locadaydı ve bütün bu sihirli atmosferi oturduğumuz yerden seyretmek, bulutlara dokunacak kadar yakın olmak çok heyecan vericiydi. Keşke İstanbul’da da böyle 360 derece manzaralı lüks restoranlar olsa...
63’üncü katta, en tepedeki kubbede (Dome) öyle bir yer var ki! İkinci bir vay, vay, vay! Akın akın turist geliyor. Çıkmak için biraz asansör beklemek zorunda kaldık. Camla çevrili terasın şıklığını görseniz bana hak verirsiniz. 5-6 kişilik bir orkestra var, sanki havada asılı. Merdivenle inilen alanda müzik dinleyip içkilerini yudumlayan şık kalabalık da havada gibi. Aşağıda ise binlerce ışık… Uçak kokpiti duygusu veriyor bu Sirocco&Sky Bar. Mönüsünde Akdeniz mutfağına da yer verilmiş. Otelin mimarisinde meşhur İspanyol mimar Gaudi’yi andıran yuvarlak ve şişkin balkonları var: yan yana ve her katta.
Diğer lüks otellerden Shangri-La Peninsula çok popüler. Eskilerden Mandarina Duck hem otel hem de tekneyle geçilen bir SPA bölümü var. Gitmedik ama yemekte yakından gördük. 53’üncü kattaki çok lüks Thai Restaurant’da şarap hariç kişi başına 200 TL, şefin mönüsü 280 TL’ydi.
Dönüşte, uçakta böyle yerlerin İstanbul’da da açılmasını hayal ettim. Uçuşumuz 14 Şubat Sevgililer Günü’ne rastladı. Kucağımda orkidelerle otururken THY personeli günün anlamına yakışan özel ikramlarıyla tüm yolcuları şaşırtıyordu. Serviste yeni tasarımlar kullanılmaya başlamıştı. Kubbeli tuzluklar, Osmanlı kahve fincanı zarflarını hatırlatan çay bardağı süsleri... Yadırgamayın ama ben Bodrum mandalinası kokulu yeni ıslak mendillere bayıldım. Uçakta notlarımı yazarken ellerimde bu koku, hafızamda ise unutulmayacak sihirli Bangkok anıları vardı.
Keyif veren acı
Kentteki ilk akşamımızda Tay mutfağının en iyi örneklerini tatmak Hotel Meridien’deydik. Muhteşem lobisinden geçip restorana yöneldik. Yeşil körili bir yemeği denemek istedim. “Ne güzel” diye başladım, ardından acıdan gözümden yaşlar fışkırdı. Sanki dudaklarım şişti. Bir taraftan burnumu silerken yemeğe devam ediyordum. Enteresan olan hemen alışmanız, mideyi rahatsız etmemesi.
Tay yemekleri çok güzel. Çok değişik soslar var. Acısı en hafif olanı sarı renkte. Kırmızı orta karar. Yeşile dikkat, en acısı. Adana kebabının acılısını bile yiyemeyen ben bir alıştım; her yerde yeşilini seçer oldum. Her seferinde, önce aynı şiddetle gözümden yaş geldi.
O kadar bol, değişik egzotik meyve var ki. Bir kısmı Türkiye’de hiç görmediğimiz, ismi bilinmeyen türler. Mesela deniz kestanesine benzeyen bir türünün tadı liçi gibi. Okunuşu düriye olan bir tür var ki, siz siz olun uzak durun; çoğu yerde bulundurmak bile yasak, kesilince çok kötü bir koku kaplıyor etrafı...
Canavarlar koruyor
Kent merkezinden Büyük Saray ve Zümrüt Buda heykelinin bulunduğu tarihi tarihi Phra Nakhon semtine gitmemiz trafik yoğunluğunda tam 1,5 saat sürdü. Seçimler bitmiş, protestolar devam ediyor ve yer yer ulaşım alanları kapatılıyordu.
Tapınak büyük bir alana yapılmış. Pek çok bina var. Öyle ki, acele ettiğimiz halde iki saate gezebildik. O kadar süslü, işçiliği o kadar ince, o kadar renkli, o kadar göz alıcı ki ağzımız açık kaldı... Bir de saçaklardaki çanlar rüzgarda öyle hoş sesler çıkarıyor ki! Oymalar, oymalar, kaplanlar, kuğular, aslanlar, tapınakları taşır gibi sıralandırılmış veya girişlerde korur gibi duran canavar suratlı dev koruma figürleri, çiçekler tütsülerle, mistik bir masal alemindeyiz sanki… Aklınızda olsun erkekler bile şortla giremiyor. Şortun üstüne 3 dolarlık, beli lastikli pantolon giymeleri gerekiyor. Bacaklar kapalı olacak, üst için kısa kollu bir şeyi tercih edin. Bazı mekanlarda ayakkabı çıkarılıyor.