GeriSeyahat Kızıl tilkinin sihir bahçesi
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Kızıl tilkinin sihir bahçesi

Kızıl tilkinin sihir bahçesi

Buzulları, dağları, gölleri ve insanlara aşina yaban hayvanlarıyla Güney Amerika’nın en etkileyici ulusal parklarından biri Torres del Paine. Şili Patagonyası’nda geziye çıkan okurumuz Yasin Turaner izlenimlerini yazdı.

Parka ulaştığımda hava çoktan kararmıştı. Minibüsten indiğimde, Patogonya’nın, yangın hortumuyla püskürtülen su gücündeki o ünlü dondurucu rüzgârıyla tanıştım. Hava pek sertti. Kuzey yönünde eğilmem gerekti. Otelde uyumak üzere yatağıma kıvrıldığımda, “insan, dünyanın dibindeki 200 bin hektarlık bu parka neden gelir ki” diye düşünüyordum.

Muhteşem bir güney sabahına uyandığımda sorumun cevabı beni penceremde bekliyordu: Pehoe Gölü, Los Cuernos del Paine ve bu dağlık parka adını veren inanılmaz ‘sark kuleleri’... Torres del Paine’nin ömre bedel manzarası...

BUZULLARIN HOMURTUSU

Keşfe hazırdım; hemen bir başka minibüs kiralayıp yola koyuldum. Uzun boyunlu, tüylü Bir şey hoplayarak yoldan geçti: bir guanako; lamaların yabanıl kuzeni. Şilili dostum Yuan “erkeklerinin haremi var” dedi. Birkaç dakika sonra birlikte duran üç guanako gördük. Sonra bir anda çoğalıp her yeri sardılar.

Durduk. Buz kaplı zirvelerin önünde bir guanakoyu fotoğraflarken uzun otların arasından, bir metre kadar önümüzde bir Patagonya kızıl tilkisi beliriverdi. Öyle yakınına sokuldum ki, kaçmadan önce sıcak nefesini hissettim. Merak ettim, yaban hayvanlarının insandan bu kadar az korktuğu başka bir yer var mıydı? Ertesi gün, 30 kilometre boyunca uzanan Cordillera del Paine’de yürüdüm.

Jeolojik olarak Paine Sıradağları yukarı itilmiş bir botalit, dev bir erimiş granit kabarcığı. Bir zamanlar yerküreden yükselmiş, soğuyup buzla kaplanmış. Buzullar geri çekildikçe derin yarıklar ve çok sayıda vahşi zirve bırakmış.

Cordillera del Paine‘nin iç kesimlerindeki Valle del Frances‘i görmek istiyordum. Tekneyle Lago Pehoe’yi geçip ‘İtalyan kampı’ diye bilinen açıklığa kadar atla tırmandım, sonra yola yayan devam ettim. Yürüyüşümün en yüksek noktasına geldiğimde zemin titremeye başladı. Derin kanyonlarla, sivri, mavi doruklarla bölünen muhteşem buz ve kar kütlesi Fransız Buzulu’nun üst kısımlarından çığlar dökülürken gümbürtüleri vadide yankılandı. Dönüp önce yukarıya, pürüzsüz duvarlar halinde yükselen ‘Gotik Kuleler’e, sonra da aşağı Lago Norden’ün inci rengindeki sularına baktım. Her şey vahşi bir güzelliğe sahipti.

GÜMÜŞİ DAĞLAR

At sırtında geri inerken çok sert, soğuk bir rüzgâr vurdu. Tırmanışta tüm ayrıntılarıyla keyfini çıkardığım tablo silik, gri bir tuvale dönüştü. Ara sıra dönüp arkama baktığımda gördüğüm kuleler artık bulutlarla çevriliydi. Lago Pehoe kıyılarında rüzgâr daha da sertleştiği gibi, yağmur bizi kamçılamaya başladı. Tekneye binip 45 dakikalık dönüş yolculuğuna başladım. Tekne kıç atıp yalpalarken, havaya rağmen gülümsemeden edemedim.

Doğal koşullar nedeniyle pek çok ziyaretçi buraya gelmezken, insanın sihirli aynadan geçip bu dağlık cennete gelebilmesi için rüzgâr ve havayı göze alması gerektiğini o an kavradım. Sihirli Torres del Paine işte o zaman gerçeğe dönüşüyor.

Bir gece Grey Gölü’ne ulaşmak için buzlu, masallarda anlatılanlara benzer ormanlık alanlardan yürüdük. Ormandan çıkarken dolunay ışığının buzdağlarına vurduğunu gördük. Gölün üzerinde dolaşan hayaletleri andırıyorlardı.

Ben işte o gece Torres del Paine’ye âşık oldum.

False