Keşke her yer İzmir gibi olsa!
Aziz Kocaoğlu
Bugün nüfusu 4.2 milyonu aşan bir metropol kent olan İzmir; çok kültürlü yaşamı, dinler arası hoşgörüsü, farklı kimliklerin bir arada barış içinde temsiliyle bu alanda çok önemli bir örnektir. Hangi din ve inançtan olursa olsun, tüm insanların bir arada ve barış içinde yaşadığı İzmir, geçmişten günümüze taşıdığı bu gelenek ve birikimle, bugün dünya metropollerini saran şiddet, hoşgörüsüzlük ve çatışma kültürünün yerine “barış ve uzlaşı kültürünü” yerleştirmemizde örnek bir model olabilir. Başkanı olduğunuz kentin artılarını sayın deseler, bu gazetenin sayfaları kadar yer tutar eminim. O yüzden en son söylemem gerekeni en başta söyleyeyim: Böyle bir kentin başkanı olmak muhteşem bir şey. Benim için gururların, onurların en büyüğü..Bir kere İzmir, güleryüzlü ve hoşgörülü insanları, halkının yaşantı biçimi ve Türkiye’nin demokrasi tarihi içindeki lider rolüyle çok özel bir kent. Geçmişine bağlı, geçmişiyle gurur duyan ama aynı zamanda geleceğe odaklanan, çevre konusunda yüksek hassasiyetlere sahip ve bu alanda örnek yatırımlar gerçekleştirmiş öncü bir kent. Sürdürülebilirliği kültürel anlamda da önemseyen ve sakinliğini, dinginliğini koruyarak yaşam kalitesini geliştirmeyi hedefleyen huzurlu bir kent. Avrupa’ya dönük yüzü, entelektüel birikimi, müteşebbis gücü; eğitim düzeyi yüksek, nitelikli, genç ve dinamik nüfusu ile aydın ve yeni fikirlere açık bir kent. Daha ne olsun!
Böylesine “yaşayan ve yaşanabilir” bir kentin yerel yönetimi olmak, elbette sorumluluklarımızı artırıyor. Öncelikle, kısıtlı kaynakları en verimli şekilde kullanan, yaşam kalitesi her geçen gün biraz daha artan bir İzmir için çabalıyoruz. “Yerel kalkınma” hedefine yoğunlaşarak rekabet gücü yüksek, dünya ile entegre olmuş, sürdürülebilir kalkınmaya sahip bir İzmir için çalışıyoruz.
İzmir Büyükşehir Belediyesi olarak elbette milyarlarca liralık yatırım yaptık, yapmaya da devam ediyoruz. İmkanlarımız dahilinde bir öncelikler listesi oluşturduk. Bunların önemli bir bölümü de ulaşım alanında… Kentiçi ulaşımda fosil yakıt tüketimini en aza indirebilmek için özellikle çevreci yatırımlara büyük ağırlık veriyoruz. 11 kilometre ile devraldığımız raylı sistem ulaşım ağımızı 12 kattan fazla büyüterek 139 kilometreye çıkardık. Karşıyaka Tramvayı’nı seferlere başlattık. Konak Tramvayı sonbaharda bitiyor.
Metroyu Narlıdere ve Buca’ya uzatacağız. 15 yeni nesil gemimizden 14’ü geldi. Hepsi de çevreci ve ekonomik.. Türkiye’nin en büyük tam elektrikli otobüs filosunu İzmir’de kurduk. Çevre yatırımlarında da öncüyüz. Örneğin Türkiye’deki toplam ileri biyolojik arıtma yatırımları içindeki payımız yüzde 20’nin üzerinde.. Köylü ekonomik olarak güçlensin, yerinde mutlu olsun; köyden kente göç önlensin, sosyal barış güç kazansın diye tarım kesimine çok özel destekler veriyoruz. Süt üreticisini koruyup çocuklarımıza sağlıklı süt içiriyoruz. 125 bin evin kapısını tek tek çalarak 1-5 yaş arasındaki çocuklarımızın sağlıklı büyümesini sağlıyoruz.
Tarımda kooperatifleşmeyi teşvik ederek onlara birlikten kuvvet doğacağını yeniden hatırlattık. Bilimsel çalışmaları teşvik ettik. Üretimde kaliteyi artırıp fiyatta istikrarı sağladık. Kayıt dışılığı önledik. Planlı üretimin önünü açtık. Ve İzmir’de Türkiye için örnek bir model oluşturduk. Sonuçta İzmir tarımı, son 14 yılda Türkiye ortalamasının 2.5 katından fazla büyüdü.
Kentsel dönüşümde de İzmir’e çok yakışan bir modelle ilerliyoruz: Yüzde 100 uzlaşma ve yerinde dönüşüm.. Dönüşüm bölgesindeki yurttaşlarımız yine aynı komşularıyla otursun, eski dostluklar bozulmasın istiyoruz. Elbette bir muhalefet partisine mensup olmanın zorluklarını yaşamıyor değiliz. Ama bunu daha çok çalışarak, ihalelerde kamu çıkarını birinci öncelik olarak görerek, tasarruf ederek ve mali kaynaklarımızı güçlü tutarak aşıyoruz. Herhalde bu işte başarılı olduk ki, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin toplam yatırımı, 13 yılda tam 15 kat arttı. 11.9 milyar TL yatırım gerçekleştirdik. Ulusal ve uluslararası kredi notumuz da hatırı sayılır bir şekilde arttı.
İzmirlilerin tüm özelliklerinde; hoşgörülerinde, güler yüzlerinde, sıcaklıklarında; hayattan zevk alabilmeyi bilmelerinde, değişime açık olmalarında, demokrasiye ve özgürlüğe olan inançlarında sanıyorum “Akdenizliliğin” etkisi büyük.. Denizimiz, körfezimiz bizim en önemli yaşam kaynağımız. İşte bu nedenle, üzerinde yıllardır çalıştığımız ve sonunda nihai aşamaya geldiğimiz “Yüzülebilir Körfez” projesini fazlasıyla önemsiyoruz. “Sürdürülebilir kent İzmir” hedefimizin tam odak noktasında Büyük Körfez Projesi yatıyor.
Bu aynı zamanda, Türkiye’nin en büyük geri dönüşüm projesi olacak. Körfezde sirkülasyon kanalları açarak '64eniz dibi temizliğinin akıntıyla sağlanmasını içeren bu proje sayesinde yurttaşlarımızın denizle ilişkisini çok yönlü olarak geliştireceğiz. Tüm hayalimiz, tıpkı 50-60 yıl önce olduğu gibi İzmirliler’in evlerinden çıkıp denize girebilecekleri bir körfeze sahip olmak.
İzmir tarihten bu yana, demokrasi uygulamaları, yönetime sivil katılım ve paylaşımcılık konusunda çok başarılı olmuş bir kent. Batı ile iç içe olması, elbette İzmir’in demokratik açılımında önemli bir etken. Ancak bizce asıl önemlisi, onlarca medeniyete evsahipliği yapmış çok kültürlü yapının doğal bir sonucu olan hoşgörü faktörüdür.
Biz çok iyi biliyoruz ki, önyargılardan kurtulmaksızın dünyada “evrensel barışı” yakalamak çok zor. Farklı olanı, bizim gibi düşünmeyeni “bir öteki” olarak adlandırmak ve başkalarını kendimize benzetmeye çalışmak, çağdaş demokrasiler yerine otoriter ve totaliter sistemlerin kalıcı olmasını sağlar. Oysa kültürler, birbirlerini çeşitlilikleriyle tamamlar ve geliştirirler. Irksal, dinsel ve kültürel önyargıların önüne geçilebilmesi için bu anlayışı, yani “farklı kültürlere karşı hoşgörüye dayanan zihniyetleri” çoğaltmak zorundayız.
Bugün nüfusu 4.2 milyonu aşan bir metropol kent olan İzmir; çok kültürlü yaşamı, dinler arası hoşgörüsü, farklı kimliklerin bir arada barış içinde temsiliyle bu alanda çok önemli bir örnektir. Hangi din ve inançtan olursa olsun, tüm insanların bir arada ve barış içinde yaşadığı İzmir, geçmişten günümüze taşıdığı bu gelenek ve birikimle, bugün dünya metropollerini saran şiddet, hoşgörüsüzlük ve çatışma kültürünün yerine “barış ve uzlaşı kültürünü” yerleştirmemizde örnek bir model olabilir. Diyeceğim o ki, dünyayı barış dolu bir yer haline getirmek için, çözümü çok da uzaklarda aramaya gerek yok! İzmir’e bakmanız yeter!