Kayak Pistinden Plaja: Baharda Beyrut
Soğuk havalardan sıkılanlar ve baharın güzelliği ve sıcağını özleyenler için harika bir kaçış yolu biliyorum. Beyrut… Bir buçuk saatlik bir uçuştan sonra ulaşacağınız, Ortadoğu’nun Paris’i olarak anılan bu şehrin mistik ve karmaşık havası sizi anında içine çekecek. Hem eğlendirip hem hüzünlendirip sizi deyim yerindeyse çarpacak. Şehrin işte böyle bir etkisi var.
Beyrut savaşın acı etkilerinin ardından gelen barış ve refahla Ortadğu’da ki karmaşaya karşın ışıl ışıl parlıyor. Şehrin sanatı, yeme-içme ve gece hayatı Avrupa kentlerine artık rakip durumda. Bu haliyle tüm Ortadoğu’nun geleceği hakkında umut veren bir örnek olarak duruyor. Beyrut günümüzde Ortadoğu’nun partilemeye ve alışverişe gittiği aynı zamanda moda, sanat, müzik, sosyal medya ve multi-kültür hakkında tüm yeni fikirleri edindiği bir şehir.
Bombalanmış boş binaların yanında kalem gibi uzanan yeni kuleler her ne kadar şehrin karakterini bozmaya çalışsa da tozlu bej sarı renkli siluetini sımsıkı koruyor. ‘Downtown’ şehir merkezinde bu tonların içinde kendinizi Paris’te bir sokakta zannederken, yine aynı tonlar Hamra Caddesi’nde Osmanbey’deymişsiniz gibi hissettiriyor. Çılgın trafik, doğu ve batının, yıkık ve yeninin uyumsuz sentezi hepsi birden burada. Her yer birbirine en fazla iki saat uzaklıkta. Sabah Faraya Mont Liban’da kayak kayın öğleden sonra Lady B plajında denize girin. Tezatlar böyle, insanı sersem edip baş döndürüyor.
Oteller biraz eski ama çok etkileyici
Bu gidişimde üç otelde kaldım. Le Grey modern minimalist şehri çok yansıtmayan bir oteldi. Çok beğendiğim söylenemez. Kahvaltısı da kötü olunca maalesef o otel benim için sınıfta kalıyor. Ama teras katında sürekli ısıtılan havuzda manzaraya karşı zaman geçirmek hiç fena bir fikir değil. Intercontinental Phoenicia Hotel, Zaitunay Beach’de marinanın hemen karşısında. Oryantal dekorasyonu geniş manzaralı odaları, zengin açık büfe kahvaltısı ile buraya bayıldım.
Beyrut’ta tam bir humus ve zahter delisi oldum. Sade, etli, acılı, çam fıstıklı çeşit çeşit humus ve zahterle yaptıkları pide poğaca, ekmek ne varsa sildim süpürdüm. En çok labne peyniri üzerine zahter ve zeytinyağı karışımı döküp yemeyi sevdim. Benzer labne burada nerede var bilen varsa lütfen söylesin. Bizde satılan zahter de oradaki zahter değil. Hotel Byblos Sur Mer Beyrut’tan yarım saat uzaklıkta Byblos kasabasında. Beyrut’a gelmişken mutlaka bir gününüzü buraya ayırın. Finike uygarlığı ve ilk alfabenin beşiği küçük kasaba bugün turistik minik çarşısı ve balıkçı restoranları ile Beyrut’un sayfiyesi durumunda. Otelin lobi zeminini yeraltında bulunan eski uygarlığın izleri görülebilsin diye camdan yapmışlar. Biz önce Feniqia barda Mexican beer içtik. Bu aslında gerçek Meksika birası değil. Yerli biralarını limon suyu ile karıştırıp, kenarı tuzlanmış bardakta servis ediyorlar. Akşam duvarlarında ünlü fotoğraflarının yanında “Pepe ile tanışmadıysanız, Beyrut’a gelmiş sayılmazsınız” yazan Chez Pepe’ de meze ve balıkla son buldu.
Savaş sonrası Sanat yeniden
Beyrut her zaman Ortadoğu çağdaş sanatının merkezi olmuş. Savaş her ne kadar bu imgeyi baltalamış olsa da var olan birçok galerinin yanı sıra Surcock Modern Sanat Müzesi’nin iki yıl önce tekrar açılmasıyla kendini toparlamaya başlamış. Aishti Vakfı’nın yedi yılda 15 milyon dolar harcayarak yenilediği Osmanlı ve Venedik mimarisine sahip bina Lübnanlı ve enternasyonel sanatçılardan oluşan iki bin parçalık bir koleksiyona sahiplik ediyor.
Sokak grafitileri de dikkat çekici. 27 yaşındaki ressam Yazan Halwani şehrin duvarlarına ülkenin ikon sanatçılarını resmetmiş. “Amacım insanlara bir şehri değiştirip kendimize ait yapmanın ne kadar kolay olduğunu göstermek” diyor. Beyrut’a giderseniz sokak aralarında bir tanesini de olsa arayıp bulun.
Ne ararsanız var ama bizden pahalı
Şehri keşfetmek için yürüyüşünüze en popüler semtleri Mar Mikhael ve Gemmayzeh’den başlayın. Baffa House’un yasemin kokulu restoranı Makan ve kardeş restoranı Motto burada… Beyrut Souks’da tüm yabancı ünlü markalar bir araya toplanmış. Arada Türk markalarına da rastladım. Cumartesi günleri burada kurulan Souk El Tayep yiyecek içecek pazarını ise mutlaka görmelisiniz. 2004 yılında eski gazeteci ve yiyecek aktivisti Kamal Mouzawak tarafından kurulmuş. Öğle yemeğini pazarın enfes lezzetleri içinde ayaküstü yiyin. Ayrıca Souks’un içindeki organik süper market de çok ilgimi çekti! Alışverişe butik-atölye Orient 499’da devam edin. Lübnan, Suriye, Fas ve ötesinden high-end mobilya, giyim ve aksesuarları bulacaksınız. Arkadaşlarımın evinde hangi mobilyayı beğensem Vivre-Beirut marka imzalı çıktı. Yanınızda taşıyıp getirmek isteyebilirsiniz. Şehrin en sanatsal köşesi Saifi Village ise daha çok yerel küçük butikler ve Lübnanlı tasarımcıların mağazalarıyla gezmeye değer.
Yemekler bizimkilere benzer ama tatları farklı
Lübnanlılar delidolu, tutkulu, hedonistik ve çok misafirperverler. Lübnanlı arkadaşlarım sayesinde bizimkisi hiç turistik bir gezi olmadı. Onlar nerede eğlenip yiyip içiyorlarsa oralara gittik. Tüm dünyayı falafel, hummus merakı sarmışken tabii ki en mükemmelini Beyrut’un en meşhur falafelcisi Sin El Sif’te Joseph Büfe’de yedim. En ağızda dağılan künefeyi L’Abeille D’or pastahanesinde yiyebileceğimi yine arkadaşlarım sayesinde öğrendim. Önümüze yanında bir çeşit ekmekle iki ayrı çeşit künefe getirdiler. Yağı ve şekeri bizim künefeden çok daha az. Restoranların çoğu Acrafieh ve Gemmayzeh bölgesinde. Em Sherif, Karam, Leila en klasikleri ve buralarda harika yemekler tattım. Baron ise modern dokunuşlu yeni bir Beyrutlu. Bana Londra’da şef Ottelenghi’nin Nopi’sini anımsattı. Deniz mahsülleri için ise deniz kenarında Lux’a gitmeli. Beyrut’ta hayatımda ilk defa nargile içtim. Masaya yemekten önce onu getiriyorlar. İkinci günden itibaren nargilem nerede kaldı demeye başlamıştım bile.
Beyrut demek gece hayatı demek
Gece çıktınız mı bir kaç yer gezmek şart. Beyrut’ta teras barlar çok moda. Akşama Downtown’da Iris veya Capitol teras barda içki ile başlayın. Ardından gideceğiniz yerler hayli ilginç. Eski tren istasyonu Mar Mikael’in yerine açılan açık hava kulübü Train station veya savaşa sanatla meydan okuyan mimar Behzat Khoury’nin sığınaktan gece kulübüne dönüştürdüğü B018. Canlı müzik için Music Hall, Crystal ve Mandaloun. Beyrutlular bizden çok farklılar.
Rahatça hiç kasılmadan keyifle eğleniyorlar. Sahnedeki sanatçıya saygı gösterip tezahürat ediyorlar. Kadınlar inanılmaz bakımlı. Aşırı makyaj dekolte ve bol estetikliler. Hiç tahmin etmezdim ama beğendim çünkü stilleri var kendilerine yakıştırmışlar. Beyrut can acıtan hüznünün altında karmaşası bitmeyen enerjisi ile çok fena kalbinizi çalabilir.