GeriSeyahat Kasımpaşalılar anlatıyor
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Kasımpaşalılar anlatıyor

Kasımpaşalılar anlatıyor

İstanbul'un tarihi ve renkli semti Kasımpaşa birçok ünlü insan yetiştirdi. 1921 Kasımpaşalılar Derneği'nin başlattığı mahallenin imajını restore etme çabasını onlara aktardık. Onlar da bize kendi Kasımpaşa'larını anlattılar. Hepsinin de güzel anıları var...

Recep Tayyip Erdoğan:

Kasımpaşalı olmakla övünüyorum

Tarihi derinliği çok eski olan Kasımpaşa ile ilgili çirkin yakıştırmaları çok haksız buluyorum. Özellikle Osmanlı tarihi içerisinde elit kadroların iskan bölgesi olan Kasımpaşa, son dönemlere kadar ülke hizmetinde bulunan birçok yöneticileri de bağrından çıkartmış bir semttir. İstanbul'un fethine tanıklık etmiş olan bu semt özellikle de gerek sivil gerekse askeri yönetimlerin de iskan edildiği alandı. Yanlış yönetim anlayışları neticesinde, yanlış planlamalarla yoğun izinli ve izinsiz yerleşimle sosyal yapısı değişen Kasımpaşa, bugün tasvip edilmeyecek bir sıkıntıyı yaşıyor.

Tayyip Erdoğan olarak, çocukluğumun en güzel günlerini, Kulaksız-Okmeydanı'ndan Mecidiyeköy hatta Levent'e kadar olan bölgedeki o geniş alanlarda, dut bahçelerinde, tarihi dikili taşlar ve nişantaşları arasında arkadaşlarımla birlikte yaşadım.

Kasımpaşa bir tarihtir, Kasımpaşalı olmak bir kültürdür ve Kasımpaşa geçmişiyle net ve mert olmanın odaklaştığı bir mekandır.

Muazzez Ersoy

Şirket Sokak'taki komşuluk

Hem annesi hem de babası çalışmak zorunda olup başka kardeşi olmayan bir çocuktum. İşe giderken annem ve babam beni komşularımıza emanet ederlerdi. Öylesine güzel bir komşuluk ilişkisi vardı ki ailemi özlememin dışında hiçbir sorunla karşılaşmadım. Hristo Amca ve karısı Leyla Teyze bana o kadar sıcak ve ilgiliydiler ki kendimi bazen o ailenin bir ferdi zannederdim. Yıllar sonra Kasımpaşa'dan ayrıldım ama Hristo Amca ve ailesinden hiç kopmadım ta ki onlar bu dünyadan kopana kadar.

Yaşadığım Şirket Sokak'ta bizim bir komşumuz Ermeni ise bir diğeri Rum veya Musevi olabilirdi. Birarada hoşgörülü ve uyum içinde yaşamayı başarabiliyorduk. Bir de sokak eğlencelerini, sokak düğünlerini hiç unutamam. Hep beraber söylenir, hep beraber oynanırdı. Kasımpaşalılar sıcakkanlı ve heyecanlı insanlardır. Bitirim dediğimiz insanlara sıkça rastlanırdı. Delikanlılığa sığmayacak davranışlar karşısında tepkisiz kalınmaz, gereken yapılırdı. Bu yüzden kavgalar da pek eksik olmazdı. Fakat herşeye rağmen, Kasımpaşa ile ilgili anılarımı düşündüğümde yüzümde acı değil tatlı bir tebessüm kalır.

Kassımpaşşalı olmak üzerine

Metin Üstündağ:

Kitabi öğreti beraberinde 'kitabına uydurma' kurnazlığını da getirir. Ve fakat ancak hayati bilgi hafızanızda, ruhunuzda 'şartlı refleks' biçiminde yer eder.

'Kassımpaşşalı', 'Erzincanlı' ya da başka bir yerli olmak pek mühimsenmeyebilir ama biraz yaşadığınız, doğup büyüdüğünüz yerlere de benzersiniz. Bu konuda ben enteresan bir örneğim mesela. Bir yanım Erzincan gibi ücra ve tir tir titrerken, bir yanım da 'Kassımpaşşalı' gibi höd, öfkeli ve felaket derecede kendine güvenli.

Benim ilkokul, ortakokul ve lise tahsilimi yaptığım 70'li yıllardaki Kassımpaşşa'daki hayat uluorta ve dımdızlaktı. O meşhur anlatılan eski güzel İstanbul'un dipleriydi sanki. Azınlıklar henüz çoğunluk sayılırdı. O günlerden hafızama yakışıklı kederler ve sıkı arkadaşlıklar kalmış.

O zamanlar televizyonda 'beyaz Gölge' diye bir dizi vardı. Beyaz bir 'koç' kenar mahalledeki bir zenci lisesinde göreve başlar. İlk zamanlar biraz bocalar ama sonra o şoparlardan şahane insanlar ve basketbolcular çıkarır. Kassımpaşşa ve Kassımpaşşa Lisesi de böyle bir yerdi işte. Şehrin cehennemine yakın en büyük mahalle sakinleri birleşmiş milletler kadar çok ve enteresan. Ve tabii şimdiki gibi böyle her yan beton değil ve hayat sokakta ve kırlarda henüz.

Bir de 'racon' meselesi var... O hayatın akortu yani. Ben bizim mahallede ilk eleştirimi yaptığım bir abi tarafından az daha bıçaklanıyordum. Bu yüzden şimdi edebiyat dünyasında olup biten eleştiri savaşlarını pek anlamıyorum. Yazarken başka, yaşarken başka olan şahısları pek anlayamıyorum. Kassımpaşşa içimde topuzu dürüstlükten, vefadan yana bir kantar sanki.

Racon insanlarını 'lumpen', 'hanzo' ya da 'zonta' olarak algılamak büyük Serdar Turgutluk olur. Racon insanı hal ve tavırlarına, jest ve mimiklerine, söz ve aksesuarlarına 'şekil' vermiş kişidir. Bu 'şekil' hayatın ve delikanlılığın imbiğinden geçmiş Robin Hood katmerli bir 'şekil'dir. (Oralar çünkü hala ormandır. Şehirliler oradan ya çevre yoluna çıkmak için, ya da ot almak ve işkembe çorbası içmek için geçerler.) Racon, bir ruh ve tarz terbiyesidir. Ağır aabileri birbirine racon keserken seyretmek bin kat sinemaydı bizim için.

Bizim evimiz Kassımpaşşa'nın yukarısındaydı. Tarlabaşı'nda, Aynalıçeşme'deydi. Çocukluğumun bir bölümü şimdi koskoca bir bulvar. Yukarıları aşağılara oranla daha asimile ve büyük çıngara açık. Ama aşağıları daha içine kapanık ve kendi halindeydi. Argo farklılığı vardı bir kere. Sonra aşağılara indikçe şoparlaşma, siyahlaşma artıyordu. Sakinlerin çoğu Anadolu göçmeni. Herkes bilmeden birbirine öteki. Bizim mahallenin ucunda Pakistanlılar yaşardı misal ne alakası varsa, yöresel giysileriyle dolaşırlardı. Şimdi de aynı Ruslar, Romenler, Afrikalılar var.

'Kassımpaşşa' başlıbaşına bir panel konusu, bir nehir roman mevzusu. Bir de çocukken oralar bana çok büyük görünürdü geçen yaz dolaştım, durdum bir avuç yermiş meğer. Hem çok da değişmiş Aynalıçeşme'yi Kassımpaşşa'ya bağlayan merdiven, mesela boylu boyunca otel olmuş. Gazinolar kapanmış, yeşillikler kelleşmiş. Şimdi ne anlatsam Haldun Taner Hikaye Ödülü'ne katılır. Ama biz yaşadık orada ve tüm yoksulluğuna, eksikliklerine rağmen çocukluk kadar güzeldi.

Racon sahibi eski ve delikanlı bir arkadaşımı hatırlar gibi hatırlıyorum Kassımpaşşa'yı ve hürmetle ellerinden öpüyorum evlerinin, sokaklarının, kahvelerinin, ağaçlarının... Bize çok emeği geçmiştir. Sağolsun, varolsun,

False