Gizem 1945 yıl sonra aydınlandı: Meğer her şeyi yanlış biliyormuşuz… Uzmanlar da şaşkın! Pompei'deki o insanlar kim?
Doğanın gücünü her bakışta hatırlatan felâket izleri... Zamanın içinde donup kalmış dokunaklı figürler... Oğlunu kucaklamış bir anne, birbirine sarılmış iki kız kardeş... Pompei'de bulunan bu kalıpların sırrı, Vezüv'ün püskürmesinden tam 1945 yıl sonra çözüldü. Meğer her şeyi yanlış biliyormuşuz...
İtalyan yazar Italo Calvino, bir kişinin hayatının bir olaylar bütünü olduğunu ve son olayın bütünün anlamını değiştirebileceğini söyler. MS 79 yılında da böylesine büyük bir olay yaşandı.
Vezüv Yanardağı'nın püskürmesiyle, dağın eteklerinde yer alan Pompei'nin üzerine gökten ponza taşları yağdı. Sarsıntılar yeri yerinden oynattı. Binalar ve çatılar yıkıldı. Kül, gaz ve kayalardan oluşan akışkan magma kısa süre içinde şehri yaktı kavurdu. Pompei, 6 metre derinliğindeki bir kül ve lav yığınıyla kaplandı.
Bu felakette can veren yüzlerce insanın bedenleri, etraflarında biriken moloz yığınlarının içinde olduğu gibi kaldı. Aradan geçen yüzyıllarda yumuşak dokuların çürümesiyle geriye insan eliyle yapılmış heykellere benzeyen mükemmel korunmuş içi boş kalıplar kaldı.
ALTIN BİLEZİK HANESİ VE İKİ GENÇ KIZ
1863 yılından itibaren arkeologlar bu kalıpları alçıyla doldurarak hayatını kaybedenlerin felaket anında yaşadıklarının kopyalarını çıkarmaya başladı.
Bu süreçte özellikle iki grup kurban öne çıktı.
Bunlardan birinde bir çocuk ve iki yetişkin bulunuyordu. Yetişkinlerden birinin kolundaki bir ziynet eşyası dikkat çekiyordu. Bu kişinin kucağında da dizine yatmış gibi görünen bir çocuk bulunuyordu. Kolundaki bilezik ve çocuğu tutuşu nedeniyle bunların bir anneyle henüz bebek denebilecek yaştaki oğlu olduğu düşünülüyordu.
Arkeologlar bu topluluğa, ziynet eşyasından da hareketle Altın Bilezik Hanesi Ailesi adını vermişti.
Öte yandan birbirine sevgiyle sarılmış iki vücuttan oluşan topluluk ise İki Genç Kız olarak adlandırılmıştı. Bunların iki kız kardeş veya genç bir anneyle kızı olduğu inancı hakimdi.
EDEBİYATA, SİNEMAYA KONU OLDU
Felaket yaşandığı sırada Pompei'nin nüfusunun aşağı yukarı 20.000 olduğu ve bu kişilerin yaklaşık yüzde 10'unun Vezüv'ün patlaması sonucu hayatını kaybettiği tahmin ediliyor.
Pompei kalıntılarındaki ilk sistematik kazılar 1748'de başladı ancak arkeolog Giuseppe Fiorelli'nin göreve getirildiği 1860 yılına kadar çalışmalarda fazla ilerleme kaydedilemedi.
Fiorelli'nin geliştirdiği alçı tekniğiyle bugüne kadar 104 Vezüv kurbanının kalıpları çıkarıldı.
Arkeologların bu kalıpların konumları ve duruşlarıyla ilgili yorum ve tahminleri, ilerleyen yıllarda edebiyattan Hollywood sinemasına birçok romantik esere de konu oldu. Ancak bilim ve teknolojideki modern gelişmeler, bu gruplarla ilgili tahminlerin hepsini boşa çıkardı.
DNA ANALİZLERİ UZMANLARI BİLE ŞAŞIRTTI
Perşembe günü bilim dergisi Current Biology'de yayımlanan çalışmada, kalıpların içinde kalan iskelet kalıntıları üzerinde yapılan DNA testleri sayesinde, bu kişilerin kimlikleri ve aralarındaki ilişkilerle ilgili varsayımların hiçbirinin doğru olmadığının anlaşıldı. Sonuçlar uzmanları da şaşırttı.
104 kalıptan 14'üne odaklanan çalışma, aralarında Harvard Üniversitesi'nden genetik uzmanı David Reich ile Floransa Üniversitesi'nden antropolog David Caramelli'nin de bulunduğu bir grup bilim insanı tarafından gerçekleştirildi.
2015 yılında alçı kalıpların restore edildiği dönemde kemik parçacıklarına ulaşmayı başaran Caramelli başlangıçta bu parçalardan DNA örneği alabileceklerinden şüpheliydi. Ancak çabalar sonuç verdi ve anneden çocuğa geçen bir genetik veri olan mitokondriyal DNA'ların çözümünde başarı elde edildi.
ANNE OĞUL ZANNEDİLENLER İKİ ERKEKMİŞ
Buna göre daha önce anne-oğul zannedilen iki kişinin biri yetişkin biri çocuk yaşta iki erkek olduğu ve aralarında herhangi bir biyolojik bağ olmadığı tespit edildi. Bir başka deyişle dört kişilik grubun tamamının erkeklerden oluşuyordu.
Daha da önemlisi hâkim görüşün aksine bu dört kişiden üçü arasında hiçbir akrabalık ilişkisi bulunamazken dördüncünün de diğerleriyle en azından anne tarafından akraba olmadığı belirlendi.
Verilerin analiz edildiği Harvard Üniversitesi laboratuvarında görev yapan genetikçi Alissa Mittnik, "Arkeologların bu dört kişinin bir çekirdek aile olduğuna dair öngörülerini çok net bir biçimde yanlışlamış olduk. Ancak elbette bu kişilerin kim olduğunu ve aralarında nasıl bir ilişki olduğunu bilmiyoruz, bu konuda kesin bir şey söyleyemiyoruz" dedi.
Mittnik, "Bu kişilerin hizmetkârlar ya da köleler olması veya çocukların aynı evde yaşayan hizmetkârların ya da kölelerin çocukları olması mümkün" ifadelerini kullandı.
KIZ KARDEŞLER DE ŞAŞIRTTI
Öte yandan genom sekanslama çalışmalarıyla anne-kız veya kardeş zannedilen İki Genç Kız'dan en az birinin erkek olduğu da kesinleştirildi. Dr. Mittnik, "Burada da bir tanesinin genetik olarak erkek olduğunu ve aralarında anne tarafından bir akrabalık olmadığını söyleyebiliriz" dedi.
Birbirine sarılmış kişilerin bir çift olabileceğini ifade eden Dr. Mittnik, "Roma İmparatorluğu döneminde evlat edinme çok yaygın bir uygulama olduğundan bu kişilerin birbirlerini kardeş gibi görüyor olmaları da mümkün" diye konuştu.
Dr. Mittnik, "Bir kez daha görüntüde en açık ya da en iç görülü olan açıklamanın bilimsel verilerle uyuşmadığı bir vaka" ifadelerini kullandı.
Gizemler Villası olarak bilinen zengin bir hanenin bir odasında tek başına bulunan kişinin bir erkek olduğu da teyit edildi.
GENETİK YAPILARI EGE'DEN LEVANT'TAN GELDİKLERİNİ GÖSTERİYOR
Pompei ahalisiyle ilgili olarak kendilerini en fazla şaşırtan şeylerin başında genetik çeşitlilik geldiğini vurgulayan Dr. Mittnik, bunun Roma İmparatorluğunun kozmopolit yapısını yansıttığını belirtti.
Dr. Mittnik, bu yapının göçler, kölelik, fetihler ve ticaret kanallarıyla oluştuğunu vurguladı. Nitekim felaketin yaşandığı dönemde Roma İmparatorluğu'nun ticaret yolları Kuzey Afrika'dan Asya'ya kadar çok geniş bir coğrafyaya uzanıyordu. İnsanlar bazen kendi tercihleriyle bazen de zorla Roma'ya taşınıyordu.
Dr. Mittnik, "Genom yapılarını oluşturmayı başarabildiğimiz kişilerden bazıları Doğu Akdenizlilere benzeyen genetik miraslar taşıyordu. Bu kişilerin genomları Ege'deki veya Levant dediğimiz bölgedeki insanlarla eşleşebilir. Dolayısıyla bunlar bu bölgelerden yakın zamanda göçmüş kişiler veya geçmişte göçmüş kişilerin torunları olabilir" dedi.
Roma'nın kozmopolit bir yapısı olduğu önceden de biliniyordu ancak Pompei'de de benzer bir durumun ortaya çıkması araştırmacıların tahminlerini doğruladı. Viyana Üniversitesi'nden evrim antropoloğu Ron Pinhasi, "Sonuçlar, imparatorluğun genelinde göçün yaygın ve 'kozmopolit' olduğunu teyit ediyor" dedi. Valencia Üniversitesi'nden araştırmacı Gianni Gallello ise genetik miras verileriyle insanların akraba olmadıkları gerçeğini bir araya getirince kurbanların Pompei'ye Roma İmparatorluğu'nun çeşitli yerlerinden gönderilmiş köleler olma ihtimalinin ortaya çıktığını söyledi. Gallello, "Elimizde yeni veri olması her zaman iyidir. Bu sayede Pompei nüfusunun tarihiyle ilgili yeni bir yol bir kez daha açılmış oldu" ifadelerini kullandı.
"GEÇMİŞ KEŞFEDİLMEMİŞ BİR ÜLKE"
Dr. Reich ise bu araştırmanın en önemli çıkarımlarından birinin geçmişi dış görünüşe bakarak yeniden kurgulamanın yanlışlığı olduğuna vurgu yaptı.
Dr. Reich, The Washington Post'a yaptığı açıklamada, "Sonuçlar, geçmişte yaşanan bu olaylarla ilgili ne kadar az şey bildiğimizi gösteriyor. Bu yeni bilimsel aracı alıp kullandığınızda, gerçeklerin kurgulardan ne kadar farklı olduğunu görüyorsunuz. Sonuçlar size geçmişin, çok klişe olacak ama, keşfedilmemiş bir ülke olduğunu, gerçekten yabancı ve gerçekten farklı olduğunu gösteriyor. Bazen gördüğünüz sandığınız şey, gerçekte olan şey olmuyor" ifadelerini kullandı.
BÜYÜK POMPEİ PROJESİ DE ÇARPICI SONUÇLAR ORTAYA KOYMUŞTU
Kopenhag ve Tor Vergata Üniversitelerinde görev yapan genetik uzmanı Gabriele Scorrano, parçası olmadığı araştırmayı The New York Times ve The Washington Post için değerlendirdi.
"Bu bulgular bu ünlü eve dair bildiklerimizi tamamen yeniden şekillendiriyor" diyen Scorrano, ziynet eşyaları takmanın kadınlara özgü bir davranış olduğu gibi toplumsal cinsiyetle alakalı ön kabullerin de sorgulandığını vurguladı.
Scorrano, genetik testlerle elde edilen bulguların, Büyük Pompei Projesi kapsamında gerçekleştirilen ve 2017 yılında kamuoyuyla paylaşılan ilk analizlerin sonuçlarını teyit edip güçlendirdiğini de sözlerine ekledi.
8 yıllık bir program olan Büyük Pompei Projesi, tarihi alanın en fazla tehlike alında olan unsurlarını tamir edip istikrarlı bir hale getirmeyi amaçlıyordu.
TIBBİ TARAMALARLA HAMİLELİK İDDİASI YALANLANMIŞTI
Bu girişim kapsamında Sidney Üniversitesi'nden arkeolog Estelle Lazer'ın yaptığı tıbbi görüntüleme çalışmalarıyla, kalıplarla ilgili pek çok şehir efsanesinin yanlış olduğu ortaya koyulmuştu. Örneğin, elinde sadaka dolu bir torba bulunan bir dilenci olduğu zannedilen kişinin bir ergen olduğu anlaşılmıştı.
Hamile Kadın olarak bilinen kalıba uygulanan CT taramalarında da bu kişinin hamile olmadığı hatta belki de kadın bile olamayabileceği tespit edilmişti. Uzmanlar karın bölgesindeki şişliğin sebebinin bir kumaş yığını olabileceğini öne sürmüştü. Öte yandan Pompei kurbanlarından bazıların ölüm nedenlerinin boğulma değil kafa yaraları olabileceği sonucu da yine bu taramalardan çıkmıştı.
Lazer, yeni araştırmayla ilgili şu ifadeleri kullandı: "Geçmişte yapılan çalışmalar ikincil delillere ve yüzeysel incelemelere dayanarak kurbanlar hakkında gerçek hayatlarına ve ölümlerine çok da benzemeyen hikayeler geliştiriyordu. Bilim kurbanların gerçek hayatlarını ortaya çıkarmamıza yardım ediyor. Bu, onları hikâyeler anlatırken dekor olarak kullanmaya kıyasla çok daha saygılı bir yaklaşım."
The New York Times'ın "With DNA, Pompeii Narratives Take a Twist" ve The Washington Post'un "Science is revealing the true stories of Pompeii’s victims beneath the ash" başlıklı haberlerinden derlenmiştir.