Kasım sonunda Antalya’ya gitmek için 5 neden

Kasımda yaz kalabalıkları çekildiğinde, bunaltıcı sıcaklar, yüksek nem yerini şeker gibi bir havaya bıraktığında kentteki güzelliklerin tadını Antalyalılar ve dünyanın dört bir yanından gelen orta yaş üstündeki kültür turistleri çıkarıyor. Güneşli bir sabah, 18 asırlık Hadrianus Kapısı’ndan geçip, Kılıçaslan Mahallesi’ne, namı diğer Kaleiçi’ne girdiğinizde geçmişin asude dünyasına adım atıyorsunuz. Sahildeki falezlerde gördüğünüz kehribar renkli tüf taşından yapılmış bahçe duvarları, sokaklara taşan yemyeşil narenciye ağaçları, dallarda sallanan portakallar, restore edilmiş cumbalı tarihi evler, sonbahar yağmurlarıyla yıkanmış taş kaplı daracık sokaklar, fosforlu renkleriyle bu tabloyu güzelleştiren, bahçelerden balkonlara tırmanan begonviller...

Portakal bahçesini andıran avlulardaki kafeler, restoranlar. Karakteri olan bir mahalle, öyküsü olan sokaklar, dile gelse neler neler anlatacak ahşap ev kapıları, eşikler, yüksek duvarların arkasındaki cennet bahçelerine ve masmavi denize açılan renkli kepenkler, pencereler... Hesapçı Sokak’ta, Kaleiçi restorasyonlarına öncülük yapan birkaç bina var ki mutlaka görülmeli. Ahşap işçilikleriyle dikkat çeken, ziyaretçilerini zemine serilmiş podimalarla (mozaik benzeri taş süsleme) karşılayan bu yapıların portakal ağaçları ve begonville süslü huzur dolu avluları geçmişin dünyasına açılan birer kapı. 1996’da açılan Suna-İnan Kıraç Müzesi, 19’uncu yüzyıldan kalma Antalya evini ve Aya Yorgi Kilisesi’ni içeriyor. Birkaç yıl önce müzeye, karşısındaki binalar restore edilerek Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü ve kitaplık eklenmiş. Tarihi evde geçmişin Antalya’sından, ev hayatından kesitler canlandırılıyor. Kilisede ise tarihi Çanakkale seramikleri, geçen yüzyıldan sokak satıcılarının fotoğrafları sergileniyor. Şu anda Sagalassos fotoğrafları sergilenen enstitünün avlusunda birkaç dakika durup çevrenizi seyretmenizi öneririm. Gözünüze, ruhunuza iyi gelecek (www.kaleicimuzesi.com). Aynı öneriyi Bahailere ait İnsanlığın Birliği Derneği’nin kültür merkezi için tekrarlayabilirim. Giriş zeminindeki podima, ahşap sütunlar üstünde yükselen tarihi yapı, portakal ağaçlarıyla süslü, kayrak taşı kaplı avlu adeta bir sanat eseri. Bina 1999’da ziyarete açılmış (www.insanliginbirligi.org). Kaleiçi’nin dar sokaklarında yürürken Art Hotel, Seraser gibi geçmişin mimarisini yaşatan birçok butik otel göreceksiniz, çekinmeyin, içlerine girin ve bu güzelliğe tanık olun. Yaklaşık yarım gününüzü alacak bu turdan sonra limanı kuş bakışı görebileceğiniz Mermerli Sokak’taki çay bahçesinde oturup, falezleri, çağlayan oluşturarak denize dökülen dereyi, körfezin karşı kıyısındaki dağları seyredin.

Kaleiçi’nden denizi seyrederken, falezlerin kıyısındaki platformlarda güneşlenenleri, yüzenleri göreceksiniz. Antalya’da deniz mevsimi henüz bitmedi, suyun sıcaklığı 22 derece. Göz alabildiğine uzanan Konyaaltı’ndan ya da Kaleiçi’nde Hıdırlık Sokak’taki plajdan denize girebilirsiniz. Antalya’yı ve falezleri denizden seyretmek istiyorsanız, gün boyunca limandan gezi tekneleri kalkıyor. Turlar yaklaşık bir saat sürüyor. Akdeniz’in deniz dibi doğasını, balıklarını merak ediyorsanız dünyanın en uzun tüneliyle Antalya Akvaryumu hizmetinizde. Her gün 10.00’dan 21.00’e kadar açık. 40’a yakın akvaryumda Akdeniz’in yanı sıra Hint, Pasifik ve Atlantik okyanuslarından balıklar sergileniyor
(www.antalyaaquarium.com).

Her ne kadar kıyı şehri olsa da Antalya’nın et yemekleri ünlü. Merkezde, saat kulesine üç dakika yürüyüş mesafesindeki Parlak, 406’ncı Sokak’a açılan geniş avlunun içinde, temiz bir esnaf lokantası. Közde tavuğu ve ızgaralarıyla ünlü. Tandır seviyorsanız uğramanız gereken adres Parlak’ın komşusu Hasan Antalya. Mutfağında kadın aşçılar çalışıyor ve yemekleri leziz. Uluslararası gastronomi birliklerinden Chaine des Rotisseurs’un üyesi üç restoran var merkezde. 7 Mehmet Restoran (www.7mehmetrestoran.com), Turgay Et Lokantası (www.turgayetlokantası.com) ve Seraser (www.seraserrestaurant.com). İlk ikisi, kış sezonunda bile, hafta sonunda rezervasyonsuz gidilmeyecek kadar yoğun. Ayrıca otel restoranı olarak toplam 26 işletmenin adı geçiyor birliğin web sayfasında (www.chainedesrotisseurs.com).

Kasım Antalya’nın piyano mevsimi. Uluslararası Piyano Festivali bu yıl 15’inci kez düzenleniyor. 29 Kasım’a kadar sürecek. Bu hafta her akşam, hatta ikindi vakti bir konser var. Örneğin bugün Kemal Cem Yılmaz resitalini Hüseyin Sermet’in Akdeniz Filarmoni Orkestrası eşliğinde sahneye çıkacağı Mozart Akşamı izleyecek. 27 Kasım’da Gershwin Akşamı’nda aynı orkestra Freddy Kempf’e eşlik edecek. 26 Kasım’da Fahir Atakoğlu’nun piyanosu, Ara Dinkjian’ın uduyla buluşacak. Festivalin çocuklardan oluşturduğu orkestra, müziği 29 Kasım’da Cumhuriyet Meydanı’na taşıyacak. Bu coşkudan siz de payınızı alın (http://piyanofestivali.com). Plastik sanatlara meraklıysanız, kentin ressamlarının eserlerini Güzel Sanatlar Galerisi’nde görebilirsiniz. Cumhuriyet Meydanı’ndaki galeri geçen baharda Kışla Mahallesi’ne taşındı (Cumhuriyet Caddesi 59. Sokak Şeref Apt. No: 2). Kitaplara meraklıysanız, Tophane Parkı’nın karşısındaki adada bulunan 22, 23, 44’üncü sokaklarda 15 sahaf var. 300 metrekarelik dükkânında 12 bin kitap sergileyen Türkiye’nin en büyük sahafı İltem de 24’üncü Sokak’ta, Orduevi’nin yanında.

İki günlük bir hafta sonu kaçamağında, otomobil kiralayarak çevredeki tarihi bölgeleri gezebilirsiniz. Antalya merkezinin tadını çıkarmak en iyisi. Türkiye’nin en güzel parklarından bazıları bu şehirde. Kıyı boyunca uzanan, falezlerin üzerindeki parklar Akdeniz’in derin mavisini kuşbakışı görüyor. Karşı kıyıdaki Sarıçınar, Bakırlı, Teke Dağları ve arka sıradaki Beydağları’na geçen hafta ilk kar düştü. Kasımın güneşli, berrak günlerinde manzara soluk kesici. İsterseniz banklara kurulup seyredin, isterseniz kıyı boyunca parklara serpiştirilmiş çay bahçelerinde çayınızı yudumlayarak... Şehrin bütünü açık botanik bahçesi gibi. İç bölgelerdeki parklar ise sinema, demokrasi şehitleri gibi temalar etrafında düzenlenmiş. Bazılarında heykel yoğunluğu açıkhava galerisini andırıyor. Özellikle geçen yıllarda düzenlenen heykel bienalleri kapsamında üretilen eserlerin sergilendiği Minia Kültür Parkı mimarisiyle, heykelleriyle görülmeye değer.