Son Güncelleme:
Kartpostallar içinde yolculuk yaptık
Rüçhan Sel (63), uzun yıllar İstanbul’daki büyük şirketlerde yönetici yardımcısı olarak çalıştı. İki yetişkin evlat sahibi. Üç yıl önce emekli oldu. 10 yıldır ağırlıklı olarak Avrupa ülkelerini geziyor. Rusya, Mısır, İsrail’i de görmüş. Amerika ve Kanada sırada. Uzakdoğu’yu merak etmiyor.
Günlük ve fotoğraflarını birleştirdiği gezi defterleri seyahate çıkan arkadaşlarına rehber oluyor. Bu eylülde eşi ve arkadaşlarıyla Fransa’nın dört bin kilometre uzunluğundaki Dordogne Vadisi’ne gitti. "Kasabalarındaki ortaçağ dokusu, taş yapıları, ormanları, nehirleri, yerel mutfağındaki lezzetleriyle büyüleyici bir bölge. Mutlaka görülmeli" diyor.
Yolculuğumuz İstanbul’dan Bordeaux’ya uçarak başladı. Kiraladığımız otomobille 120 kilometre ötedeki Riberac kasabasına ulaştık. Le Gelibert köyünde geniş bahçe içinde, taş bir ev kiralamıştık. Günübirlik turlarla çevreyi keşfedecektik. Otomobille günde ortalama 200 kilometre yol yapıp sadece Pay Basque bölgesine gittiğimizde bir gece konaklayacaktık.
İlk gün Dronne Nehri’nde bir tekne turuna katıldık. Venedik’i andıran Brantome’den başlayan iki saatlik tekne turunda, nehrin iki yakasındaki ormanlardaki Ortaçağ kalıntılarını gördük. Aynı gün otomobille yarım saat uzaktaki kasabaları gezdik. Aubeterre’in monolitik kilisesi Englise St. Jean, beyaz toprak oyularak yapılmıştı. Saint-Jean-de-Cole’un taş sokakları sağlı sollu çiçeklerle süslüydü. St.Front Katedraliyle ünlü Perigueux’daki Silasin Meydanı’nda yöreye özgü, tuzla terbiye edilmiş ördek butunu (Confit de Canard) tattık.
ŞARLAT’IN PAZARI ŞÖLEN YERİ
İkinci gün 1,5 saat ötedeki Gironde Bölgesi’ne gittik. Bordeaux civarındaki Medoc, Margaux ve Pauillac bağlarla çevriliydi. Görkemli şarap şatoları muhteşem yeşilliğe gömülmüştü. Lussac bağlarından geçerken, asmaların bağ boyunca birbirine paralel uzanan tellere gerilmesi dikkatimizi çekti. Salkımlar en altaki telde sıralanmıştı. Taş evleri, parke sokak ve meydanlarıyla St. Emilion tam bir ortaçağ kasabasıydı. Meydanındaki kapalıçarşı tamamen kireç taşından oyulmuştu. Place de la l’Englise Monolithe’deki yemekten sonra acıbademe benzeyen Macaron’u, yoğurt tatlısını çağrıştıran Canele’i tattık.
Ertesi günü Bordeaux’ya ayırmıştık. Geniş Garonne Nehri’ndeki Pont de Piere köprüsünden girdik şarap şehrine. Minyatür Paris gibiydi. Cathedral Saint Andre, Komedi Meydanı’ndaki Grand Theatre, Monument aux Girondino’u gezdik. Meşhur l’tandance bulvarını baştan başa yürüdük.
Sonraki günlerde günübirlik gezilerimiz aksamadan devam etti. Ortaçağ ve rönesanstan kalma yapılarla çevrili Perigord Bölgesi, kaz ciğeri ve ceviziyle ünlü. Şarlat’taki Place de la Liberte’de cumartesi kurulan açık pazar çeşit çeşit peynir satılan, sokaklar boyu uzanan kaz ciğeri tezgahlarıyla, ev yapımı turta ve çeşitli ekmekleriyle tam bir gurme cenneti. Turistler kaz ciğeri sürdürleri ekmeklerini, keklerini kemirerek bir yandan alışveriş yapıyor, bir yandan eğleniyor. Kasaba daracık sokakları, taş evleri, meydanlarıyla tablo gibi. Place aux Oies’de fotoğraf çekip, kasabadan zor ayrıldık. Nehir kıyısındaki söğütlerle süslü La Rocque-Gageac’ı geçip kayadan oyulmuş evleriyle meşhur Les Eyzies de Tayac’a vardığımızda Dordogne Vadisi’nin büyük bölümünü tamamlamıştık.
EVLER, YOLLAR ÇİÇEKLERLE SÜSLÜ
Cahor, kaldığımız eve 150 kilometre mesafedeydi. Lot Nehri kıyısındaki kasabada Valerie Köprüsü’nü gördük. Nehir boyunca ilerleyip, Lot Vadisi’nin mücevheri St. Cirq Lapopie’ye geldik. Taş evler, sokaklar alabildiğine çiçekle süslüydü. Zaten Güneybatı Fransa’nın her tarafı çiçeklendirilmiş: Yol kenarları, elektrik direkleri, pencere içleri, balkonlar... Kutsal bölgedeki Rocamadour kasabası kayalık bir tepenin üstüde. Yamacın etekleri taş ortaçağ evleri, trafiğe kapalı ana caddesindeki taş kemerler gözalıcı güzellikte.
Bergerac, Dordogne kıyısında beyaz şarapları ile ünlü, sevimli bir kasaba. Cyrano de Bergerac’ın heykeline selam verip, kahvemizi içtik. Lot-et-Garonne bölgesinden geçip Villeneu-sur-Lot’a gittik. Lot Nehri ve Casseneuil doğası, mimarisiyle adeta harikalar diyarı. Garonne Bölgesi ülkenin erik merkezi. Başkenti Agen’de yılda 35 bin ton erik üretiliyor. Ağaçlarda gördüklerimizin her biri şeftali kadardı.
İspanya sınırına yakın Pay Basque bölgesini gezmek üzere iki günlük plan yaptık. Bayonne tahminimizden daha büyük, şık bir sahil şehri. Güzel villaları, sokakları, lüks dükkanlarıyla üst gelir gruplarının tatil mekanı. Biarritz’ın okyanus kıyısındaki plajı uçsuz bucaksız. Akşam Nivelle Nehri kıyısındaki balıkçı köyü St. Jean-de-Luz’da konakladık. Tahta panjurları, balkonları kırmızı boyalı, beyaz evleri Bask mimarisinin izlerini taşıyor. Trafiğe kapalı ara sokaklarında restoranlar sıralanmış. Masalar deniz mahsulleriyle dolup taşıyor: Görmediğimiz irilikte istiridye, yengeç, midyeler. İştah kabartan şaraplar... İstiridyeler yakındaki Bassin d’Arcachon’dan geliyor. Avrupa’nın en büyük kumsalına sahip bölgesi bu. Ertesi gün köyümüze dönerken üç kilometrelik, ince, beyaz kum sahilini gördük.
Geriye porselenleriyle ünlü Limousin kalmıştı. Başkenti Limoges, ortaçağ ve Rönesans dönemindeki mine işlemeleriyle tanınıyor. Vienne Nehri kıyısındaki şehre girdiğimizde, dev bitpazarıyla karşılaştık. Antikacı doluydu her yer. Meydan ve sokaklarda paellalar, bölgeye özgü pirzolalar, sebzeler pişiyordu. Tabağını alan çevredeki masalara kurulup, keyifle yemek yiyordu. Sonrasında bağlarla çevrili Cognac’a uğradık. Martell, Remy Martin gibi konyaklar burada üretiliyordu. Düşük alkollü beyaz şarabın damıtarak yapıyorlardı.
Gezimiz boyunca her gün bir öncekinden çok daha çarpıcı güzellikte kasabalar, nehirler, şatolar, bakmaya kıyamadığımız ormanlar gördük. Bazı akşamlar et, peynir reyonları çok zengin marketlerden aldığımız malzemelerle evde şölenler hazırladık. Mutfağa meraklı olan eşim muhteşem yemekler yaptı. Bıldırcınlı, ördekli, çeşitli pirzolalı, deniz mahsullü, peynirli, kaz ciğerli, zeytinyağlı, bol şaraplı, sohbetli sofralar kurduk.
Geziye toplam üç aile çıkmıştık. Konaklama giderlerini paylaştık. Ve bu gezi bize uçak biletleri dahil, kişi başına 1250 Euro’ya maloldu.
en sevdiği 5 yer
İstanbul, Üçağız (Antalya), Floransa, Paris, Maggiore
ne okur
Rehber kitaplar
neyle seyahat eder
uçak, otomobil
nerede kalır
kiralık evlerde
kimle seyahat eder
Eşi, arkadaşları, yakınları
çantasının vazgeçilmezleri
Kalem, bloknot, harita
ne giyer
Rahat spor kıyafetler
Yolculuğumuz İstanbul’dan Bordeaux’ya uçarak başladı. Kiraladığımız otomobille 120 kilometre ötedeki Riberac kasabasına ulaştık. Le Gelibert köyünde geniş bahçe içinde, taş bir ev kiralamıştık. Günübirlik turlarla çevreyi keşfedecektik. Otomobille günde ortalama 200 kilometre yol yapıp sadece Pay Basque bölgesine gittiğimizde bir gece konaklayacaktık.
İlk gün Dronne Nehri’nde bir tekne turuna katıldık. Venedik’i andıran Brantome’den başlayan iki saatlik tekne turunda, nehrin iki yakasındaki ormanlardaki Ortaçağ kalıntılarını gördük. Aynı gün otomobille yarım saat uzaktaki kasabaları gezdik. Aubeterre’in monolitik kilisesi Englise St. Jean, beyaz toprak oyularak yapılmıştı. Saint-Jean-de-Cole’un taş sokakları sağlı sollu çiçeklerle süslüydü. St.Front Katedraliyle ünlü Perigueux’daki Silasin Meydanı’nda yöreye özgü, tuzla terbiye edilmiş ördek butunu (Confit de Canard) tattık.
ŞARLAT’IN PAZARI ŞÖLEN YERİ
İkinci gün 1,5 saat ötedeki Gironde Bölgesi’ne gittik. Bordeaux civarındaki Medoc, Margaux ve Pauillac bağlarla çevriliydi. Görkemli şarap şatoları muhteşem yeşilliğe gömülmüştü. Lussac bağlarından geçerken, asmaların bağ boyunca birbirine paralel uzanan tellere gerilmesi dikkatimizi çekti. Salkımlar en altaki telde sıralanmıştı. Taş evleri, parke sokak ve meydanlarıyla St. Emilion tam bir ortaçağ kasabasıydı. Meydanındaki kapalıçarşı tamamen kireç taşından oyulmuştu. Place de la l’Englise Monolithe’deki yemekten sonra acıbademe benzeyen Macaron’u, yoğurt tatlısını çağrıştıran Canele’i tattık.
Ertesi günü Bordeaux’ya ayırmıştık. Geniş Garonne Nehri’ndeki Pont de Piere köprüsünden girdik şarap şehrine. Minyatür Paris gibiydi. Cathedral Saint Andre, Komedi Meydanı’ndaki Grand Theatre, Monument aux Girondino’u gezdik. Meşhur l’tandance bulvarını baştan başa yürüdük.
Sonraki günlerde günübirlik gezilerimiz aksamadan devam etti. Ortaçağ ve rönesanstan kalma yapılarla çevrili Perigord Bölgesi, kaz ciğeri ve ceviziyle ünlü. Şarlat’taki Place de la Liberte’de cumartesi kurulan açık pazar çeşit çeşit peynir satılan, sokaklar boyu uzanan kaz ciğeri tezgahlarıyla, ev yapımı turta ve çeşitli ekmekleriyle tam bir gurme cenneti. Turistler kaz ciğeri sürdürleri ekmeklerini, keklerini kemirerek bir yandan alışveriş yapıyor, bir yandan eğleniyor. Kasaba daracık sokakları, taş evleri, meydanlarıyla tablo gibi. Place aux Oies’de fotoğraf çekip, kasabadan zor ayrıldık. Nehir kıyısındaki söğütlerle süslü La Rocque-Gageac’ı geçip kayadan oyulmuş evleriyle meşhur Les Eyzies de Tayac’a vardığımızda Dordogne Vadisi’nin büyük bölümünü tamamlamıştık.
EVLER, YOLLAR ÇİÇEKLERLE SÜSLÜ
Cahor, kaldığımız eve 150 kilometre mesafedeydi. Lot Nehri kıyısındaki kasabada Valerie Köprüsü’nü gördük. Nehir boyunca ilerleyip, Lot Vadisi’nin mücevheri St. Cirq Lapopie’ye geldik. Taş evler, sokaklar alabildiğine çiçekle süslüydü. Zaten Güneybatı Fransa’nın her tarafı çiçeklendirilmiş: Yol kenarları, elektrik direkleri, pencere içleri, balkonlar... Kutsal bölgedeki Rocamadour kasabası kayalık bir tepenin üstüde. Yamacın etekleri taş ortaçağ evleri, trafiğe kapalı ana caddesindeki taş kemerler gözalıcı güzellikte.
Bergerac, Dordogne kıyısında beyaz şarapları ile ünlü, sevimli bir kasaba. Cyrano de Bergerac’ın heykeline selam verip, kahvemizi içtik. Lot-et-Garonne bölgesinden geçip Villeneu-sur-Lot’a gittik. Lot Nehri ve Casseneuil doğası, mimarisiyle adeta harikalar diyarı. Garonne Bölgesi ülkenin erik merkezi. Başkenti Agen’de yılda 35 bin ton erik üretiliyor. Ağaçlarda gördüklerimizin her biri şeftali kadardı.
İspanya sınırına yakın Pay Basque bölgesini gezmek üzere iki günlük plan yaptık. Bayonne tahminimizden daha büyük, şık bir sahil şehri. Güzel villaları, sokakları, lüks dükkanlarıyla üst gelir gruplarının tatil mekanı. Biarritz’ın okyanus kıyısındaki plajı uçsuz bucaksız. Akşam Nivelle Nehri kıyısındaki balıkçı köyü St. Jean-de-Luz’da konakladık. Tahta panjurları, balkonları kırmızı boyalı, beyaz evleri Bask mimarisinin izlerini taşıyor. Trafiğe kapalı ara sokaklarında restoranlar sıralanmış. Masalar deniz mahsulleriyle dolup taşıyor: Görmediğimiz irilikte istiridye, yengeç, midyeler. İştah kabartan şaraplar... İstiridyeler yakındaki Bassin d’Arcachon’dan geliyor. Avrupa’nın en büyük kumsalına sahip bölgesi bu. Ertesi gün köyümüze dönerken üç kilometrelik, ince, beyaz kum sahilini gördük.
Geriye porselenleriyle ünlü Limousin kalmıştı. Başkenti Limoges, ortaçağ ve Rönesans dönemindeki mine işlemeleriyle tanınıyor. Vienne Nehri kıyısındaki şehre girdiğimizde, dev bitpazarıyla karşılaştık. Antikacı doluydu her yer. Meydan ve sokaklarda paellalar, bölgeye özgü pirzolalar, sebzeler pişiyordu. Tabağını alan çevredeki masalara kurulup, keyifle yemek yiyordu. Sonrasında bağlarla çevrili Cognac’a uğradık. Martell, Remy Martin gibi konyaklar burada üretiliyordu. Düşük alkollü beyaz şarabın damıtarak yapıyorlardı.
Gezimiz boyunca her gün bir öncekinden çok daha çarpıcı güzellikte kasabalar, nehirler, şatolar, bakmaya kıyamadığımız ormanlar gördük. Bazı akşamlar et, peynir reyonları çok zengin marketlerden aldığımız malzemelerle evde şölenler hazırladık. Mutfağa meraklı olan eşim muhteşem yemekler yaptı. Bıldırcınlı, ördekli, çeşitli pirzolalı, deniz mahsullü, peynirli, kaz ciğerli, zeytinyağlı, bol şaraplı, sohbetli sofralar kurduk.
Geziye toplam üç aile çıkmıştık. Konaklama giderlerini paylaştık. Ve bu gezi bize uçak biletleri dahil, kişi başına 1250 Euro’ya maloldu.
en sevdiği 5 yer
İstanbul, Üçağız (Antalya), Floransa, Paris, Maggiore
ne okur
Rehber kitaplar
neyle seyahat eder
uçak, otomobil
nerede kalır
kiralık evlerde
kimle seyahat eder
Eşi, arkadaşları, yakınları
çantasının vazgeçilmezleri
Kalem, bloknot, harita
ne giyer
Rahat spor kıyafetler