Yeşilin binbir tonu: Karadeniz
İnsanları, doğası, yaylaları ve yöresel lezzetleri bir başkadır Karadeniz... Görünenin de ötesinde başka bir ruhu vardır Karadeniz'in. Gezilecek yerleri, çıkılacak tepeleri, yenilmesi gereken özel lezzetleri vardır. Trabzon, Rize, Giresun ve Artvin’in bilinen güzel yaylaları programa alınarak çeşit çeşit tur alternatifleri hazırlanır. İşte Karadeniz gezisinden izlenimler...
Karadeniz insanı için doğa, kandır candır, tapılası bir yerdir. Nefes aldıkları, yaşadıkları hatta tedavi oldukları en doğal hastanedir. Koşullar bazen ne kadar sert olursa olsun, Karadeniz insanı bu değişken ve zorlu doğa şartlarında her daim mücadeleye hazırdır. Bir Karadenizli asla pes etmez!
Kışı ayrı, yazı ayrı güzel ülkemizin özellikle yazın en sıcak aylarında bazıları Karadeniz’in eşsiz doğası altında serin ve yağmurlu iklimin keyfini çıkarmayı seçer. Trabzon, Rize, Giresun ve Artvin’in bilinen güzel yaylaları programa alınarak çeşit çeşit tur alternatifleri hazırlanır ve elbette bu turlara özellikle nemli ve sıcak yaz günlerinde ilgi çok daha büyüktür. Trabzon havaalanına indiğinizde hafif nemli ve sıcak bir hava hayal kırıklığı yaratabilir ama o birazdan geçer zira tur otobüsü yaylalara doğru tırmanmaktadır. O dar ve bozuk dağ yollarında yerli tur araçları öyle bir çıkar ki sanki safaridesiniz. Hele bir de tur sürücüsü Fiko (Fikret) ise tam manasıyla hoş geldiniz Karadeniz Disneyland’a.
Her doğa yürüyüşçüsü mutlaka en az bir kez Karagöl görmüştür. Burayı anlatmaya kelimeler yetmez, mutlaka ölmeden önce görmek lazım demeli. Sözcükler kâfi gelmediği gibi fotoğraflar dahi bu bölgeyi yeterince tarif edemez. Çıplak göz ve diğer duyu organları çalışıyorsa işte size keyif yapacağınız en müthiş yerlerden biri…Safariye devam edecek olunursa bu arada Fiko fırsat buldukça horon oynar ve ellerinin üzerinde amuda kalkarak yürüdüğünde büyük alkış kopar. Alkışlar büyüdükçe yüzü daha bi kızarır ve başlar Ankara ile bölgenin ilişkilerini heyecanlı anlatmaya. Bir yandan da araçta olmazsa olmaz Karadeniz müziği… Rahmetli Kazım Koyuncu başta olmak üzere kimler kimler vardır bilinen veya bilinmeyen.
Yayla evine yaklaşırken ara ara ihtiyaç molası verilirken bir yandan da fotoğraf için fırsat kollayanlar etrafa dağılır. Öyle çok fotoğraf malzemesi vardır ki; yukarı çıktıkça yağmur sonrası bulutlar aşağı doğru inmeye başlamıştır. Gökkuşağı bile çıkmıştır ya da çıkmak üzeredir. Böylece bol bol bulutlu fotoğraf çekildikten sonra yükselmeye devam edilir ve görülür ki çıktıkça hava daha bir berraklaşır. Azalan rutubet ve temizlenen havanın etkisiyle artık bu safariye dahi yeter diyebilirsiniz.
Karadeniz doğal safarileri her sürücüye göre değildir, bunu belirtmek lazım. Yollar zor hatta bazen yol yok, her an sel olabilir araçta mahsur da kalınabilir yani her türlü maceraya hazırlıklı olmak lazım. Zaten bu bölgenin yürüyüşçüsü macera için gelmiştir sorun olmaz, yabancı turist ise mutlaka bu macerayı beklemektedir. Yürüyüşlerde araç bile kullanmadan hatta çadırlarını taşıyarak tepelere tırmandıklarına şahit olabilirsiniz. Keşke bizler de yapabilsek. Mutlu ve gülümseyen yüzlerine hayranlıkla bakıp ancak “merhaba” dersiniz ve yola devam edersiniz. Bir de fark edersiniz ki onlar ne kadar sağlıklı ve aktifler.
Yayla evine nihayet varılır ve yürüyüşçüler küçük, sade odalara yerleşir. Hızlıca yerleştikten sonra zaten değişen ortam, alışılmamış havanın verdiği rehavet haliyle hemen uyku gelir ve yorgan veya battaniye ile yatmanız gerekebilir. Kısa ama doyurucu bir uyku sonrası gözünüzü açtığınızda etraftan çay, tereyağ ve tezek karışık bir koku gelir. Horozun sesi ve kuş cıvıltıları eşliğinde uykunuzu almış olarak kalktığınızda artık hedef bellidir. İyi bir kahvaltı ve kilometrelerce yürüyüş.
Doğa kokan bir ortamda dostlarla yapılan sevgi dolu kahvaltının tadına doyulur mu!? Mıhlama, laz böreği, bal, reçel ve tabii ki mısır ekmeği ve ev yapımı yoğurt yendikten sonra kolay acıkılır mı? İşte dünyada alınacak en eşsiz kahvaltı sonrası yürüyüşçüler saatlerce yürüyecekleri güzel bir Karadeniz gününe hazırdır. Ver elini yaylalar. Öncelikle Ayder olmak üzere Kavruk, Pokut, Gorgit… Yürüyüş boyunca kâh çıkılır, kâh inilir, ağaca tırmanılır, dere üzerinden yürünür veya daracık zayıf köprülerden geçilebilir. Çok sıcak bölge olduğu gibi serin orman parkurlarından gidilebilir veya hiç ara vermeden saatlerce çamurda kalınabilir. Hiç önemli değil. Sizlerin gerekli gıdası kahvaltıda alınmıştır. Üstüne mis gibi bir hava ve her yerden akan akarsuların tazeliği ile istemediğiniz kadar su! İster için ister yüzün. Ya da ayağınızı sokun. Ama bu güzellikten istifade edin sonuna kadar. Tanrı ne güzel sunmuş şu ortamı deyip keyfini çıkarmalı.
Asla ama asla şikâyet etmeyiniz. Şunu bilin ki aniden gök gürüldeyip şelale gibi yağmur yağabilir. Çamurların içinde kalabilirsiniz. Derelerden çıplak ayakla geçmek zorunda kalıp, patikası olmayan zorlu yollardan geçebilirsiniz. OLSUN. Her şeye değecektir.Yollar yürünürken sadece spor değil öğrenilen öyle çok şey var ki… Her bir yürüyüş günü hayata karşı daha güçlü duruş eğitimi gibidir. Asla pes etmeyen, mücadeleci ve çözümcü ama hep olumlu ve umutlu!
Akşam yorgun argın, ıslanmış ve acıkmış bir şekilde yayla evine döndüğünüzde işte o kuzine yok mu? Dünyadaki en güzel şey gibi gelir. Çünkü üzerinde tümü yerli çay kaynamakta, fırın kısmında börek pişmekte bir yandan da kuzine üzerinde çorba ısınmaktadır. Siz titrerken ıslak çorabınızı ve ayakkabınızı eğer yanına koyarsanız ne kadar çabuk kuruduğunu, ıslak saçlarınızın da nasıl hızla taranır hale geldiğini görürsünüz. Bu arada yanınız asla boş kalmaz. Diğerleri de benzer durumdadır. Saçını veya üzerindekileri kurutanlar, ayaklarını ısıtanlar veya sadece sıcak bir şey içmek için gelenler. O çıtır çıtır yanan odun seslerinin müziğiyle tatlı bir sohbet başlar. Sohbet yetmez, müzik dinlenir, şarkı söylenir, horona kadar da gider bu iş.
Sohbet zamanla öyle kalabalıklaşır ki içeriden gelen karalahana sarmasının kokusu bile hissedilmez sadece çalışkan Karadeniz kadınlarının ısrarlı sesleriyle istemeden grup içeriye girer.
“Hadi gençler, çorbayı soğutmayın”