Kapadokya’nın tüm güzelliklerini koşarak görmek
Doğa ve tarihin muhteşem şekilde bütünleştiği Göreme, Ürgüp, İbrahimpaşa, Ortahisar, Avonos ve Uçhisar'dan oluşan Türkiye’nin açık hava müzesi Kapadokya… Herkesi kendine hayran bırakan bu güzelliği Salomon Kapadokya Ultra Trail ile keşfetmek için yola koyuldum. 75 ayrı ülkeden 2500'den fazla sporcuyla Kapadokya'da kaybolmak harikaydı... İşte detaylar…
38, 63 ve 119 kilometrelik üç parkurdan oluşan bu yarışta geçen yıl 38 km koşmuştum ve parkurdan o kadar çok etkilenmiştim ki, yarış sırasında kızıl vadiye geldiğimde önümüzdeki yıl 63 kilometreyi koşacağım kararını almıştım. İşte şimdi 63 kilometreyi koşmak için Kapadokya’dayım. “Deli mi bu 63 km koşmak ne?” diyor olabilirsiniz, ama düzenli antrenmanla her şey mümkün. Ve bunu böyle harika bir doğa içinde yapıyorsanız zamanın nasıl geçtiğini, kilometrelerin nasıl bittiğini fark etmiyorsunuz.
Bu tür yarışların en büyük artısı da, spor için geldiğiniz bu gölgelerde tatilinizi yapmak ve çevreyi tanıma olanağınız. Ben de hem ortama uyum sağlamak hem de bu güzellikleri tatmak için yarıştan üç gün önce geldim. İlk hedefim koşacağım parkuru yukarıdan izlemekti. Bunun için de bu rengârenk balonlardan birine binmeye karar verdim. Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta fiyatların 160 euro olmasına rağmen hiç boşalmayan balon trafiği. Eğer bu zevki yaşamak istiyorsanız rezervasyonu önceden yapmalısınız. Bu yoğunluğun en büyük nedeni daha güvenli bir ortam için balon seferlerinin azaltılması ve turistlerin yoğun ilgisi. Sadece balona binmek için İsviçre’den gelen bir grup bile vardı.
Ama bu engelleri geçtikten sonra o vadileri yukarıdan görmek, etrafınızdaki balonlarla beraber dans edercesine o kanyonlara girmek harika bir duygu. Herkes bir kere bu duyguyu tatmalı. Balon turu sabah 7-8 gibi bitiyor ve önünüzde kocaman bir gün kalıyor. Bunu çevrede bulunan müzeleri gezerek değerlendirmeniz mümkün ama ben dinlenmeyi tercih ettim. Zaten dünyanın her tarafından koşucular yavaş yavaş Kapadokya’ya gelmeye başlamıştı. Yarışa katılan sporcuların neredeyse yarısı yabancı olunca ortam gerçekten çok farklı bir hal alıyor. Bir ara kendimi yurt dışında yarışıyormuş gibi hissettim. Bu zamanı onlarla muhabbet ederek geçirdim.
Yarıştan bir gün önce…
En heyecanlı zamanlar. Diğer yarışmacılarla konuştukça heyecanınız daha da artıyor. Herkesin hedefleri ayrı. Kimi üst sıralarda yer almak için, kimi sadece bitirmek için koşuyor. Bence de bu mesafelerde koşmanın esas amacı bunun keyfini sonuna kadar çıkartmaktır. Yarıştan bir gün önce birçok markanın bulunduğu ve çok güzel indirimlerin yapıldığı bir fuar alanı bizi karşılıyor. Yarışın ve benim de sponsorum olan Salomon ve Suunto’nun stantları en dikkat çekicilerden. Bu fuarların en güzel yanı eksik malzemelerinizi tamamlayabilmeniz. Bu tür yarışlarda yanınızda taşımanız gereken zorunlu malzemeler olmakta ve onlardan bir tanesi bile eksik olursa yarışa alınmazsınız. Çünkü benim koşacağım 63 km’lik parkurun maksimum bitirme süresi 12 saat 30 dakika ve bu süre içerisinde belli noktalar dışında hiçbir yerden yardım alamazsınız. Bu sırada en az 1 litre suyunuzu, bazı besin maddelerinizi ve zorunlu malzemeleri üzerinizde taşımalısınız. Benim bardağım eksikti ve fuardan bunu alıp, kayıt merkezine doğru yola çıktım. Kayıt merkezinde sağlık raporu vb belgelerinizi gösteriyorsunuz, malzemelerinizi kontrol ettirip, yarış sırasında üzerinizde olması gereken yarış numarasıyla elektronik zaman çipinizi alıyorsunuz. Bu çip tüm yarış boyunca zamanınızın düzgün bir şekilde tutulmasını sağlar. Yarışın tüm detaylarının anlatıldığı teknik toplantı ve sonrasında Türkiye’nin en kalabalık makarna partisinden sonra yavaş yavaş herkes dinlenmeye çekiliyor. Çünkü herkesin ertesi gün çok keyifli ve bir o kadarda zor yarışı var.
Yarış sabahı 6.55
63 km ve 119 km koşucuları olarak şampiyon elit atletlerle birlikte, yaklaşık 1000 kişi start yerinde heyecanla bekliyoruz. 38 km startı bizden üç saat sonra. Orada da 1300 kişi start alacak ve o sporcuların çoğu bizi uğurlamak için start alanında. Herkes birbirine şans diliyor. Çünkü beş dakika sonra Türkiye’nin en büyük yarışlarından biri olan Salomon Cappadocia Ultra Trail başlayacak. Daha önce tüm parkuru antrenmanlarda test ettiğim için tüm planım hazır. Kafamda onları düşünüyorum. Ve bu sırada geri sayım başlıyor
3, 2, 1 haydi bakalım başlıyoruz
Bu harika macera Ürgüp’ün içinde tatlı bir yokuşla başlıyor ve 500 metre sonra patikaya giriyoruz. Burada Kapadokya’nın eşsiz zemini ile karşılaşıyoruz. İlk hedefimiz Ortahisar üzerinden İbrahimpaşa Kontrol noktasına ulaşmak. Solumuza İshak Kalesi’ni alarak harika bir patikayı takip ediyoruz ve Ortahisar’dan geçerken karşımıza köyün çocukları çıkıyor. Kapadokya halkı her yıl gerçekleşen bu yarışa o kadar alışık ki hepsi bizi alkışlarla destekliyor. İbrahimpaşa’ya geldiğimizde 10 km’yi de bitirmiş oluyoruz. Buraya gelirken hafifte bir yağmur başlıyor. Ama bu yağmur rahatsızlık vermekten ziyade bizi serinletiyor. Ben bu istasyona 42. olarak girdiğimden ve üzerimde taşıdığım suyum yeterli olduğundan zaman kaybetmeden devam ediyorum.
Şimdiki hedef 27. km’deki Uçhisar. Yine peri bacalarının aralarında devam ederken bir anda sonbaharın tüm renklerini barındıran bir ormanın içine giriyoruz. Sadece orman da değil, tüneller, köprü geçişleri ile bezenmiş doğa harikası yerler. Burası parkurun yokuş aşağı olan bölümlerinden olduğundan oldukça hızlı geçiyor. Ama yarış sonrasında konuştuğumda arkadaki gruptaki arkadaşlar buralardaki Elmalarında tadına bakmışlar.
Ve sonrasında Uçhisar tırmanışı başlıyor. Parkurun en dik ama en güzel yerlerinden biri. Yukarı doğru yavaş adımlarla çıkarken sağ tarafımızda rengârenk bir çiçek bahçesi bizi karşılıyor ve Uçhisar sokaklarında koşumuz devam ediyor. Bu sokakların büyüsü ile tırmanışın acısını unutuyorum. Bölgenin en yüksek tepesi olan Uçhisar, normal zamanda da mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri. Uçhisar kalesinden güneşin doğumunu, gökyüzünde onlarca balona beraber izlemek ayrı bir keyif.
Biz burada 2. kontrol noktasına ulaşıyoruz. Bu nokta Uçhisar Kalesi’nin içinde. Burada tüm sularımı dolduruyorum ve gerekli beslenmemi yapıp yoluma devam ediyorum. Bundan sonra parkurda inişe başlıyoruz. Ama bu inişte çok dikkatli olmak lazım çünkü etraf o kadar güzel ki yola konsantre olmanız zorlaşıyor. Yol düzleşmeye başladığında bir anda yanımızdan at safarisine çıkmış bir grup geçiyor. Ve biraz ilerledikten sonra da bir ATV safarisine denk geliyoruz. Bunlar yapılacaklar listesine ekleniyor.
Bir sonraki kontrol noktası olan 35. Km’deki Göreme’ye ulaşırken sağ bacağımda bir ağrı başlıyor ve yavaşlamak zorunda kalıyorum. Neyse ki kontrol noktasında ki sağlık ekibinin müdahalesi ile ağrım biraz azalıyor ve bir sonraki noktaya doğru devam ediyorum. Şimdiki hedef Çavuşin köyü. Ama buraya giderken önce Göreme Açık hava müzesinden sonra da Göreme milli parkından geçiyoruz. Buralarda yine koşuya odaklanmakta zorlanıyorum. Bu zorlanma dizimin ağrısından değil çevrenin güzelliğinden. Bu bölge Unesco Dünya Mirası listesinde olan bir bölge olduğundan her karışı ayrı bir keyif. Kızıl vadide bütün acılarımı unutuyorum ve kıpkırmızı bir vadide hızla ilerliyorum. Buraları daha sonra yürüyerek gezmek umudu ile Çavuşin kontrol noktasına geliyorum. 48km bitti. kaldı 14km. Ama şimdi karşımda koca bir dağ var. Burada yine sularımı doldurup tuz takviyemi alıyorum ve zorlu Akdağ tırmanışına başlıyorum. Buralarda koşmanın imkanı yok. Yavaş adımlarla zirveye doğru çıkıyorum. Ben yükseldikçe manzara daha da güzelleşmeye başlıyor. Zaten bu tür tırmanışların en güzel yanı bu. Ne kadar çok tırmanırsanız ödülü o kadar güzel olur. Bu tırmanış sırasında etraftaki koşucularla muhabbet etme imkanı da buluyorum ve herkesin duyduğu keyif başka.
Artık son kontrol noktası 52. km deki Akdağ. Bundan sonra güzel bir iniş başlıyor ama dizimdeki ağrı devam ettiğinden çok zevk almıyorum. Ama artık son 11km ve finiş çizgisini düşünerek hızlanıyorum. Ve tekrar başladığımız yer olan Ürgüp’e geliyorum. Ama sabah 7 den farklı olarak bir sürü anı, tecrübe, 63km lik bu zorlu parkuru bitirmenin verdiği haz ile finish çizgisini geçiyorum. Kapadokya’nın her yerini tam tamına 8 saatlik bu yolculukla gezerek sağlıklı bir şekilde yarışı bitiriyorum. Genel sıralamada 66. Yaş kategorimde 23. olarak yarış bitirme madalyamı boynuma astıktan sonra derhal bitirenlere sunulan harika yemeğe doğru ilerliyorum.
Her yarışın sonunda ayrı hazlar duyarsınız. Bu yarış 10 km de olsa 63km de olsa hepsininki farklıdır. Ama bu yarışı böyle harika bir atmosferde yaklaşık 2000 koşucu ile birlikte yaparsanız bu haz bir kat daha artıyor. Bu yarışın bize ulaşmasını sağlayan Salomon, Suunto ve Organizasyonu eksiksiz bir şekilde yapan Argeus’a teşekkürler. Tabi ki her şey burada bitmiyor. Şimdi Kapadokya’nın keyfini çıkartma zamanı. Kapadokya deyince de ilk akla gelen yemeklerden olan Testi kebabı zamanı. Ufak bir testinin içinde pişen bu harika yemek, kapağı kapalı olarak geliyor ve getiren garson “Kırmak isteyen var mı?” diyor. 63 km koştum. Tabi ki ben kıracağm.
Bu yarış önümüzdeki sene yine bu tarihlerde olacak ve bu güzelliklerin keyfini siz de 38 km’lik parkurda çıkarabilirsiniz. Size önerim hedefinizi belirledikten sonra düzgün bir antrenman programı ile hazırlanmanız ve yarışa katılmaya karar verirseniz de rezervasyonlarınızı çok önceden yapmanız. Yarış zamanı Kapadokya’ya gelen sporcular aileleri ile birlikte geldiği düşünülürse fazladan 3500 kişi demek.
Ben şimdi Antalya Ironman 70.3 ve sonrasında Çeşme Gran Fondo bisiklet yarışı için yola çıkıyorum. Siz de bu arada bu anlattıklarımdan oluşan videoyu Asla Durma Youtube hesabından izleyebilirsiniz.