Son Güncelleme:
Kaldırımlar, parklar gökkuşağı gibi rengarenk
Uzun yıllar basında çalışan Hüseyin Kemal Çağın, bir süredir sektör yayıncılığı yapıyor. 2000 yılında, kızına bitkileri tanıtmaya çalışırken botanik merakı edindi. Bulduğu tüm İngilizce, Fransızca, Türkçe kitapları topladı. Türkiye’deki bitkiler üzerine altı kitap yazdı. 2500 civarında bitkinin resmini çizdi, bunları farklı kentlerde sergiledi.
14 yıldır, her sonbahar otomotiv sektörüyle ilgili faaliyetleri nedeniyle Paris’e gidiyor. Parkları, botanik bahçelerini, çiçekçileri ve kitapçıları geziyor. Çizim yapıyor, tohum topluyor, kitap alıyor. "Paris bir sanat şehri, ancak bu özelliği tarihinin yanı sıra büyüleyici doğasından kaynaklanıyor. Kent her sonbaharda göz alıcı renklere boyanıyor" diyen Çağın, gözlemlerini anlattı.
Lise yıllarında basketbol oynuyor, yüzüyor, karate yapıyordum. Turnuvalar sayesinde yurtdışı gezilerine başladım. 1976’da, 19 yaşında karete takımıyla İtalya’ya gitmiştim ilk kez. Fotoğrafla da ilgileniyorum. 1982’de İFSAK’la Bulgaristan’a gitmiştim. 1994’te Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan, Rusya’yı içeren bir geziye çıktım. Bu tarihten sonra yılda birkaç kez Almanya, Fransa’ya gitmeye başladım. Türkiye’nin de birçok kentini gezdim. Zaman içinde ilgi alanlarım değişti, yurtdışındaki gezilerde eskiden her ilginç görüntüyü fotoğraflardım, şimdi birkaç konuya odaklandım. İtalya tarihiyle etkilemişti beni. Bulgaristan eski bir Osmanlı kasabası gibi gelmişti. Elma bahçelerini, güllerini, erik rakısını unutamıyorum. Leningrad’ı Hermitage Müzesi için görmeye değer. Kafkaslar denince aklıma göz alabildiğine uzanan gelincik tarlaları geliyor. Tiflis denince aklıma uzun yaşayan, sağlıklı, güzel halkı geliyor.
1992’den sonra otomotiv endüstrisine yönelik yayımcılığa yöneldim. Hobilerimi geliştirme fırsatı buldum. 1997’de kızım doğdu, küçük yaşta resim yapmayı öğrettim. Birlikte çiçek resimleri yapmaya başladık. Bu sayede botanikle ilgilenmeye başladım. Kurtuluş’taki bir arsada, ilginç bir bitkiyle karşılaştım. Tam altı ay ne olduğunu öğrenmeye çalıştım. Bitki kitapları edindim, ismi tatula’ymış. Gezilerde faunaya dikkat etmeye başladım. Böceklerin de resimlerini çiziyordum, fakat o kadar derin bir konu ki, sadece botanikte derinleşmeye karar verdim. Kitap toplayıp, taksonomi ve bitkiler hakkında derinlemesine bilgi edinmeye çalıştım. Mimozayla akasyayı ayırt edemeyen akademisyenlerin bulunduğu bir ülkede, entelektüel uğraş olarak bu konuda çalıştım.
PARİS KAVAKLARINI SEVİYOR
BİZ İSE KESİYORUZ
Paris, Avrupa’nın en yeşil başkentlerinden. Seine Nehri boyunca kavaklar, sokak aralarında görkemli çınarlar var. Avrupalılar yeşili görünce seviniyor, güzel bir ağacı görünce kucaklayanlara rastlıyorum. Türkler bahçıvan değil, oduncu bir millet. Alerji yaptığı iddiasıyla kestiğimiz, oysa tohumları ilaç olarak kullanılan kavak ağaçları Paris’in ulusal zenginliği. 17.yy’dan itibaren kraliyetin botanik ilgisi Paris’i botanik bahçesine dönüştürmüş. Kentin güneyinde Akdeniz ikliminin bitkileri, gökdelenlerin, yüksek binaların yoğunlaştığı kuzeyinde daha soğuk iklim bitkileri görülüyor. Bazı coğrafyalarda sonbahar, renk açısından ilkbahardan çok daha zengindir. Kimi bitkiler sonbaharda meyve verir, yaprakları kırmızı ve mor tonlarına boyanır. Bu dönüşümün keyfini çıkarabileceğiniz en güzel şehirlerden biri Paris. Türkiye’de çöpçüler yaprak bırakmamacasına yerleri süpürür. Paris’te yaprakları süpürmüyorlar, caddelerde sonbahar güzelliği yaşanıyor. Parklar bu zenginlikten faydalanıyor. Kaldırımlar rengarenk. Kent merkezindeki devasa dönme dolaba binip yükseldiğinizde, sonbahar renklerine boyanmış yeşillik gözalıcı şekilde ayaklarınızın altında uzanıyor. Saray bahçeleri, parklarda büyüleyici güzelliklerle karşılaşıyorsunuz. Concorde Meydanı’ndan Louvre Müzesi’ne doğru yürüdüğünüzde, parklardan geçtiğinizde, bahçıvanlık estetiğinin, biliminin sergi alanları birbiri ardına karşınıza çıkıyor. 24 köprüden geçip, nehrin iki yakası arasında yer değiştirebiliyorsunuz. Bu yeşillik kent içinde boğulan kişilere huzur, mutluluk veriyor. Çevrede akordeon, keman çalanlar görülüyor.
PARKLAR BİTKİ CENNETİ
Kent merkezindeki evlerin avluları çiçek bahçesi gibi. Quai Branly’de ağaçtan bir yapı gördüm, yosundan yapılmış gibiydi, kademe kademe çiçeklerle süslenmişti dış cephesi. Restoran olarak kullanılıyordu. Binaların terasları seralara dönüştürülmüş, tropikal kökenli bitkilerle zenginleştirilmiş bu bahçeler. Saint Michel bulvarındaki binaların pencerelerde, opera binasında gördüğüm sardunyaların renk çeşitliliği, gür görünümü etkileyiciydi.
Eğer botanik meraklısıysanız, her köşede bir sürprizle karşılaşmanız mümkün. Bu mevsimde bile yaban gülünün beş ayrı türünü görebilirsiniz parklarda. Eskiden mayısta çiçeklenen bitkilerin bazıları, artık sonbaharda da açıyor. Ekimde sadberk, anjo gülleri, bir duvardan sarkan hezarenle karşılaştım, şaşırdım. Edebiyatçı Marcel Proust’un yaşadığı Haussman Bulvarı’ndaki kitapçıdan 2005’te Avrupa florası üzerine bir kitap almıştım. Paris Quadrifolia’yı bu kitapta tanımıştım. Kentte dolaşırken birden karşıma çıkınca çok mutlu oldum. Bela Bartok bahçesinde, üç ayrı çeşit fussia gördüm. Büyülenmiş gibi dolaştım.
Bastille’deki, Lüksemburg Bahçesi tür çeşitliliği açısından önemli. Kendinizi tropikal bitkiler cennetinde sanıyorsunuz. Yeryüzündeki 803 tür krizantemden 40’ını orada görebilirsiniz. Tatula’nın 10 çeşitini, boru çiçeğinin gözalıcı pembe ve sarı tonlarını... Lüksemburg Bahçesi sadece doğada bulunan türler değil, yeni geliştirilen bitki türleri açısından da çok zengin. Ağaçlardan çok, çalı formundaki bitkiler ağırlıkta. Böğürtenin birçok türü var. Bahçenin ortasına, paravansız açık havaya pisuvarlar koymuşlar, bu beni çok şaşırttı. Yine aynı semtte, Piccasso Müzesi’ne yakın Jardin du Plant, botanik tarihiyle ilgili bilgi edinmek isteyenlerin gitmesi gereken merkez. Kurutulmuş bitkiler galerisi, canlı ağaç müzesinin yanı sıra amatör botanikçileri bilgilendirmek amacıyla bir de açık hava bahçesi açmışlar. Bu bahçede resim çizenlere, bitkilerin altındaki tabelaları okuyup bilgilenenlere, kitap okuyanlara rastlıyorsunuz.
ZAMBAKLAR PARİS’İN SİMGESİ
Eyfel Kulesi’nin hemen altındaki küçük göletin etrafında da küçük bir botanik bahçesi var. Burada da nadir rastlanan egzotik bitkiler yetiştiriliyor. Sadece bu bahçedeki bitkileri incelemek, resimlerini çizmek için Paris’e gitmeye değer.
Paris’te çiçekler tarih boyunca simgelere dönüşmüş. İstanbul’un simgesi nasıl laleyse, Paris’inki de zambak. Saflığı, temizliği simgeleyen çiçek kraliyet armasında da yer alıyor. İlkbaharda parklarda, sonbaharda kentin çiçekçileri zambakla doluyor. Sonbaharda zambak sevenlerin ziyaret etmesi gereken şölen yeri, L’ile de Saint Louis semtinin çiçekçileri. "Kötülük Çiçekleri"nin ölümsüz yazarı Baudelaire’in evi de bu semtte.
Kalp hastalıklarına iyi gelen, concallaria marjalis ya da bildiğimiz ismiyle inci çiçeği 19.yy’da işçi sınıfının simgesiymiş. 1789 devriminde ölenlerin anısına dikilen Colonne de Juillet’in üstünde bir peri yer alıyor. Bu peri, mitolojiye göre inci çiçeğinden doğmuş. Sacre Coeur kilisesine adını veren kutsal yürek, aslında Hazreti İsa’nın yüreği ve yapının güney cephesinde gülle tasfir ediliyor.
Gezmek, görmekle yetinmeyip, Türkiye’ye ilginç bitkilerle dönmek isterseniz, kent merkezindeki küçük adacıkta, yani Isle St. Louis’teki tohum ve bitki satan dükkanlara uğrayın. Kimileri soğanlı bitkiler, kimileri çalı formunda bitkilerde uzmanlaşmış.
Bitkiler hakkında bilgi edinmek isterseniz, Fnac gibi büyük kitapçıların botanik bölümlerinde farklı dillerde kitaplar bulabilirsiniz. Botanikçilere hitap eden kitapçı, Saint Michel Bulvarı’ndaki Gibert Jeune. (www.gibertjeune.fr) İngilizce kitaplar da satıyor. Son ziyaretimde, Orman Enstitüsü’nün 4200 sayfalık rehber kitabını aldım, böylesine zengin bir bilgi kaynağı bulmak beni çok mutlu etti. Bu arada 10 civarında bitkinin tohumunu yanımda getirdim. Bir kısmını çok güzel oldukları için yetiştirmek istiyorum, bir kısmını da türlerini saptayamadığım için yanıma aldım. Yeşertmeyi başarırsam, türlerini saptayacağım. Serhan YEDİG
seyahatte ne okuyor
Gezi kitapları, broşür, gittiği ülkeninyazarlarına ait eserler
ne yiyor ne içiyor
Vejetaryen yemekler
ne giyiyor
Spor kıyafetler
nerede kalıyor
Pansiyonlarda
ya da iyi otellerde
neyle seyahat ediyor
Otobüs, tren, uzun mesafede uçak
çantasının vazgeçilmezleri
Harita, sözlük, not defteri, kuru boya, tohum kapları
kiminle seyahat ediyor
Yalnız ya da eşi ve kızıyla
oradan ne alıyor
Kitap, yaprak, tohum, çiçek
Lise yıllarında basketbol oynuyor, yüzüyor, karate yapıyordum. Turnuvalar sayesinde yurtdışı gezilerine başladım. 1976’da, 19 yaşında karete takımıyla İtalya’ya gitmiştim ilk kez. Fotoğrafla da ilgileniyorum. 1982’de İFSAK’la Bulgaristan’a gitmiştim. 1994’te Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan, Rusya’yı içeren bir geziye çıktım. Bu tarihten sonra yılda birkaç kez Almanya, Fransa’ya gitmeye başladım. Türkiye’nin de birçok kentini gezdim. Zaman içinde ilgi alanlarım değişti, yurtdışındaki gezilerde eskiden her ilginç görüntüyü fotoğraflardım, şimdi birkaç konuya odaklandım. İtalya tarihiyle etkilemişti beni. Bulgaristan eski bir Osmanlı kasabası gibi gelmişti. Elma bahçelerini, güllerini, erik rakısını unutamıyorum. Leningrad’ı Hermitage Müzesi için görmeye değer. Kafkaslar denince aklıma göz alabildiğine uzanan gelincik tarlaları geliyor. Tiflis denince aklıma uzun yaşayan, sağlıklı, güzel halkı geliyor.
1992’den sonra otomotiv endüstrisine yönelik yayımcılığa yöneldim. Hobilerimi geliştirme fırsatı buldum. 1997’de kızım doğdu, küçük yaşta resim yapmayı öğrettim. Birlikte çiçek resimleri yapmaya başladık. Bu sayede botanikle ilgilenmeye başladım. Kurtuluş’taki bir arsada, ilginç bir bitkiyle karşılaştım. Tam altı ay ne olduğunu öğrenmeye çalıştım. Bitki kitapları edindim, ismi tatula’ymış. Gezilerde faunaya dikkat etmeye başladım. Böceklerin de resimlerini çiziyordum, fakat o kadar derin bir konu ki, sadece botanikte derinleşmeye karar verdim. Kitap toplayıp, taksonomi ve bitkiler hakkında derinlemesine bilgi edinmeye çalıştım. Mimozayla akasyayı ayırt edemeyen akademisyenlerin bulunduğu bir ülkede, entelektüel uğraş olarak bu konuda çalıştım.
PARİS KAVAKLARINI SEVİYOR
BİZ İSE KESİYORUZ
Paris, Avrupa’nın en yeşil başkentlerinden. Seine Nehri boyunca kavaklar, sokak aralarında görkemli çınarlar var. Avrupalılar yeşili görünce seviniyor, güzel bir ağacı görünce kucaklayanlara rastlıyorum. Türkler bahçıvan değil, oduncu bir millet. Alerji yaptığı iddiasıyla kestiğimiz, oysa tohumları ilaç olarak kullanılan kavak ağaçları Paris’in ulusal zenginliği. 17.yy’dan itibaren kraliyetin botanik ilgisi Paris’i botanik bahçesine dönüştürmüş. Kentin güneyinde Akdeniz ikliminin bitkileri, gökdelenlerin, yüksek binaların yoğunlaştığı kuzeyinde daha soğuk iklim bitkileri görülüyor. Bazı coğrafyalarda sonbahar, renk açısından ilkbahardan çok daha zengindir. Kimi bitkiler sonbaharda meyve verir, yaprakları kırmızı ve mor tonlarına boyanır. Bu dönüşümün keyfini çıkarabileceğiniz en güzel şehirlerden biri Paris. Türkiye’de çöpçüler yaprak bırakmamacasına yerleri süpürür. Paris’te yaprakları süpürmüyorlar, caddelerde sonbahar güzelliği yaşanıyor. Parklar bu zenginlikten faydalanıyor. Kaldırımlar rengarenk. Kent merkezindeki devasa dönme dolaba binip yükseldiğinizde, sonbahar renklerine boyanmış yeşillik gözalıcı şekilde ayaklarınızın altında uzanıyor. Saray bahçeleri, parklarda büyüleyici güzelliklerle karşılaşıyorsunuz. Concorde Meydanı’ndan Louvre Müzesi’ne doğru yürüdüğünüzde, parklardan geçtiğinizde, bahçıvanlık estetiğinin, biliminin sergi alanları birbiri ardına karşınıza çıkıyor. 24 köprüden geçip, nehrin iki yakası arasında yer değiştirebiliyorsunuz. Bu yeşillik kent içinde boğulan kişilere huzur, mutluluk veriyor. Çevrede akordeon, keman çalanlar görülüyor.
PARKLAR BİTKİ CENNETİ
Kent merkezindeki evlerin avluları çiçek bahçesi gibi. Quai Branly’de ağaçtan bir yapı gördüm, yosundan yapılmış gibiydi, kademe kademe çiçeklerle süslenmişti dış cephesi. Restoran olarak kullanılıyordu. Binaların terasları seralara dönüştürülmüş, tropikal kökenli bitkilerle zenginleştirilmiş bu bahçeler. Saint Michel bulvarındaki binaların pencerelerde, opera binasında gördüğüm sardunyaların renk çeşitliliği, gür görünümü etkileyiciydi.
Eğer botanik meraklısıysanız, her köşede bir sürprizle karşılaşmanız mümkün. Bu mevsimde bile yaban gülünün beş ayrı türünü görebilirsiniz parklarda. Eskiden mayısta çiçeklenen bitkilerin bazıları, artık sonbaharda da açıyor. Ekimde sadberk, anjo gülleri, bir duvardan sarkan hezarenle karşılaştım, şaşırdım. Edebiyatçı Marcel Proust’un yaşadığı Haussman Bulvarı’ndaki kitapçıdan 2005’te Avrupa florası üzerine bir kitap almıştım. Paris Quadrifolia’yı bu kitapta tanımıştım. Kentte dolaşırken birden karşıma çıkınca çok mutlu oldum. Bela Bartok bahçesinde, üç ayrı çeşit fussia gördüm. Büyülenmiş gibi dolaştım.
Bastille’deki, Lüksemburg Bahçesi tür çeşitliliği açısından önemli. Kendinizi tropikal bitkiler cennetinde sanıyorsunuz. Yeryüzündeki 803 tür krizantemden 40’ını orada görebilirsiniz. Tatula’nın 10 çeşitini, boru çiçeğinin gözalıcı pembe ve sarı tonlarını... Lüksemburg Bahçesi sadece doğada bulunan türler değil, yeni geliştirilen bitki türleri açısından da çok zengin. Ağaçlardan çok, çalı formundaki bitkiler ağırlıkta. Böğürtenin birçok türü var. Bahçenin ortasına, paravansız açık havaya pisuvarlar koymuşlar, bu beni çok şaşırttı. Yine aynı semtte, Piccasso Müzesi’ne yakın Jardin du Plant, botanik tarihiyle ilgili bilgi edinmek isteyenlerin gitmesi gereken merkez. Kurutulmuş bitkiler galerisi, canlı ağaç müzesinin yanı sıra amatör botanikçileri bilgilendirmek amacıyla bir de açık hava bahçesi açmışlar. Bu bahçede resim çizenlere, bitkilerin altındaki tabelaları okuyup bilgilenenlere, kitap okuyanlara rastlıyorsunuz.
ZAMBAKLAR PARİS’İN SİMGESİ
Eyfel Kulesi’nin hemen altındaki küçük göletin etrafında da küçük bir botanik bahçesi var. Burada da nadir rastlanan egzotik bitkiler yetiştiriliyor. Sadece bu bahçedeki bitkileri incelemek, resimlerini çizmek için Paris’e gitmeye değer.
Paris’te çiçekler tarih boyunca simgelere dönüşmüş. İstanbul’un simgesi nasıl laleyse, Paris’inki de zambak. Saflığı, temizliği simgeleyen çiçek kraliyet armasında da yer alıyor. İlkbaharda parklarda, sonbaharda kentin çiçekçileri zambakla doluyor. Sonbaharda zambak sevenlerin ziyaret etmesi gereken şölen yeri, L’ile de Saint Louis semtinin çiçekçileri. "Kötülük Çiçekleri"nin ölümsüz yazarı Baudelaire’in evi de bu semtte.
Kalp hastalıklarına iyi gelen, concallaria marjalis ya da bildiğimiz ismiyle inci çiçeği 19.yy’da işçi sınıfının simgesiymiş. 1789 devriminde ölenlerin anısına dikilen Colonne de Juillet’in üstünde bir peri yer alıyor. Bu peri, mitolojiye göre inci çiçeğinden doğmuş. Sacre Coeur kilisesine adını veren kutsal yürek, aslında Hazreti İsa’nın yüreği ve yapının güney cephesinde gülle tasfir ediliyor.
Gezmek, görmekle yetinmeyip, Türkiye’ye ilginç bitkilerle dönmek isterseniz, kent merkezindeki küçük adacıkta, yani Isle St. Louis’teki tohum ve bitki satan dükkanlara uğrayın. Kimileri soğanlı bitkiler, kimileri çalı formunda bitkilerde uzmanlaşmış.
Bitkiler hakkında bilgi edinmek isterseniz, Fnac gibi büyük kitapçıların botanik bölümlerinde farklı dillerde kitaplar bulabilirsiniz. Botanikçilere hitap eden kitapçı, Saint Michel Bulvarı’ndaki Gibert Jeune. (www.gibertjeune.fr) İngilizce kitaplar da satıyor. Son ziyaretimde, Orman Enstitüsü’nün 4200 sayfalık rehber kitabını aldım, böylesine zengin bir bilgi kaynağı bulmak beni çok mutlu etti. Bu arada 10 civarında bitkinin tohumunu yanımda getirdim. Bir kısmını çok güzel oldukları için yetiştirmek istiyorum, bir kısmını da türlerini saptayamadığım için yanıma aldım. Yeşertmeyi başarırsam, türlerini saptayacağım. Serhan YEDİG
seyahatte ne okuyor
Gezi kitapları, broşür, gittiği ülkeninyazarlarına ait eserler
ne yiyor ne içiyor
Vejetaryen yemekler
ne giyiyor
Spor kıyafetler
nerede kalıyor
Pansiyonlarda
ya da iyi otellerde
neyle seyahat ediyor
Otobüs, tren, uzun mesafede uçak
çantasının vazgeçilmezleri
Harita, sözlük, not defteri, kuru boya, tohum kapları
kiminle seyahat ediyor
Yalnız ya da eşi ve kızıyla
oradan ne alıyor
Kitap, yaprak, tohum, çiçek