Kadınların Kenti
Jale Özgentürk
Hürriyet Gazetesi, Türkiye Seyahat Acentaları Birliği ve Edirne Belediyesi’nin birlikte düzenlediği “Edirne’yi keşfet” programı için bu kentte unutulmaz üç gün geçirdik. Belediye Başkanı Recep Gürkan ve yöneticilerinin olağanüstü ev sahipliğinde yıllardır gelip gittiğim kentin bambaşka bir yüzünü tanıdım, hem tarih hem insani özellikler açısından ne kadar zengin olduğunu gördüm. Başkan Gürkan’ın verdiği bilgiye göre Floransa’dan sonra metrekare başına en fazla tarihi eser düşen bir kent Edirne.
Edirne’nin bu zenginlikleriyle özellikle turizm potansiyeli çok yüksek. Her şey var, vizyonda oluşmuş sırada harekete geçmek var. Ancak zenginlikler sadece bunlar değil. Türkiye’nin bitmeyen kadın mücadelesi için de Edirne umut verici bir kent. Kadınların hayatın içinde olduğunu anlamak için Sultan II. Bayezid Külliyesi’ndeki Sağlık Müzesi’nde bakmak yeterli. Bu coğrafyada ilk kadın cerrahlardan biri de Edirne’de yaşamış. 15. yüzyılda Darrüşşifa’da ameliyatları yapan bir kadın olduğu tarihi belgelerde yer alıyor.
Başkan Recep Gürkan da günümüzde kadınlara yönelik projelere destek veriyor. Başkan yardımcısı da bir kadın, Çiğdem Gegeoğlu...
Ben kente bağlı köylerdeki kadınlara omuz veren başka bir kadını anlatacağım. Adı Elmas Aslan...
Bulgaristan Kırcaali doğumlu bir göçmen. Suyun hem o tarafında hem bu tarafında yaşıyor. Bulgaristan tarafında restoranı var, bu tarafta ihracatçı. Aslan, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin 2007’de kurulan Kadın Girişimciler Kurulu’nun Edirne Başkanı.
Ziyaretimiz sırasında el emeklerini sergileyen kadınları bir araya getiren “Kırsalın Doğal Pazarı ve Girişimci Kadınlar Doğal Ürünler Pazarı”nın kurucusu... Aslanla bu girişimin nasıl ortaya çıktığını konuştuk. Aslan 2015’te köydeki kadınları çalışma hayatına katmayı hedefleyen bir proje düşünmüş. 38 köyde muhtarlarla konuşarak başlamış projesine. Başkan Recep Gürkan ise projeyi anlattığında “Özünde kadın varsa ben de varım. Kadınların olduğu yerde bolluk vardır, bereket vardır ve şeref vardır” diyerek destek vermiş.
İlk zamanlarda kadınların pazara gelmek konusunda çekingen davrandığını sonra ise tüm Edirne’nin sahip çıkmasıyla bu durumun aşıldığını söylüyor. Kadınların para kazanmaya, aile bütçelerine katkı sağlamaya başlamasıyla da eşlerinin destek verdiğini anlatıyor. “Eskiden elinde hiç parası olmayan kadınlar bugün çocuklarını okutuyor” diyor. Edirne’den ayrılacağımız gün bize gözlemeleriyle, börekleriyle, ekmekleriyle sürpriz yapan kadınlarla yaptığım sohbette ise projenin ne kadar değerli olduğunu onların ağzından dinliyorum: “Bizim için çok önemli bir fırsat yaratıldı. Kendi bahçemizde ürettiğimiz ürünleri satıyoruz. Paramızı kazanıyoruz, kendimize güvenimiz arttı.” Aslan büyük bir heyecanla anlatıyor, bu heyecanı da kadınlara yansıyor. Gece geç saatlere kadar kadınların sokaklarda olabildiği özgür kentlerden biri olan Edirne’ye “kadınların şehri” demek yanlış olmaz, değil mi?
Edirne denince akla gelen birkaç şeyden biri de badem ezmesi. Keçecizade ise badem ezmesinde ilk akla gelen marka. 1952’de helva ve şekerleme üreten Keçecizade’nin ikinci kuşağı Metin Keçeci’nin Karabük’ten 1972’de Edirne’ye gelerek başladığı üretim 46 yıldır sürüyor. Keçecizade’nin atölye sayılabilecek imalathanesi de ziyaret ettiğimiz yerlerden biri oldu. Metin Keçeci hala oradaydı ve badem ezmesi, kavala kurabiyesi, lokumların nasıl yapıldığını kendisi anlattı. Sınıra imalathane kurmak için gelmiş ve kalmış. Bugün taleplere yetişemediği için 300 metrekareden 1000 metrekareye çıkan yeni bir imalathane kuruyor. İki oğlu ile daha izin yıllar Edirne’nin sembollerinden biri olmak istiyor.