Kadınları saklamak için 70 kule yaptılar 13’ü ayakta kaldı
Toscana’nın en çok ziyaret edilen kasabası San Gimignano’nun kuleleri hemen dikkati çekiyor.
Böylesine küçük bir kasabada rastlayabileceğinizden çok daha fazlasını, bu kadar yakın mesafede görmek şaşırtıcı. 70 tane yapılmış, 13’ü bugüne ulaşabilmiş. Kasabanın kadınlarını Floransalılardan saklamak için yaptıkları kuleler daha sonra İtalya’nın birçok yerine yayılmış. San Gimignanolular bugün tüm Hıristiyan dünyasının boynunda taşıdığı haç sembolünü, kolye haline getirmeyi ilk akıl edenler. Bu kasaba İtalya’yı tanımak için güzel bir başlangıç.
İtalya’nın en ilgi çeken bölgelerinden, şaraplarıyla ünlü Toscana’da ortaçağın izlerini sürmek istiyorsanız Siena ve San Gimignano’yu görmelisiniz. Her ikisi de bugün hâlâ ortaçağ dokusunu koruyor. Siena nispeten büyük ve tanınmış. San Gimignano, daha küçük olsa da, tarihe geçen özellikleriyle ondan aşağı kalmıyor. 3 bin 500 nüfuslu kasabayı özel yapan birçok nokta var.
Şehir kapısından girdiğinizde sağlı sollu seramik dükkânları, sanat galerileri, kafeleri ve şarapevleri ile sevimli bir atmosfer karşılıyor sizi. İnişli çıkışlı ara sokakları, kuleleri görüyorsunuz. Avrupa’nın ilk işkence müzesi de burada. Kasabanın ortasındaki sarnıçtan dolayı, ana meydana Sarnıç Meydanı deniyor. Şehrin kilisesinin yanında yönetim binası duruyor. Yönetim ile kilise, birbirlerinden ayrılmadıklarını ifade etmek için ek bir revak ile bağlanmış. Evlerin yanında, bakarken boynunuzu ağrıtacak kuleler yükseliyor. 13’ü ayakta kalabilmiş. Zamanla San Gimignano’yu alan Floransa, kuleleri daha da büyütüp ev şekline dönüştürmüş, kule mimarisi buradan başlayıp bütün İtalya’ya yayılmış. Bugün de kimisi hastane, kimisi kiler olarak kullanılıyor.
SAFRAN VE HAÇLA ZENGİN OLDULAR
İtalya’da bugün birer kent veya kasaba olan birçok yerleşim merkezi, eskinin küçük devletleriydi. San Gimignano da ortaçağda din turizminden payına düşeni alan küçük, zengin bir devletti. Bunu ticari zekâlarına borçluydular. Hac için Roma’nın kuzeyinden gelen bütün kervanlar burada mola verirdi. Çünkü tepede, havadar bir kasabaydı, halkı misafirperverdi. Kasaba bu fırsatı iyi kullandı.
Asurluların ana tanrıça figürünü idollere dönüştürdüğünü biliyorlardı, bundan hareketle İsa’nın gerildiği çarmıhı, kolyeye çevirmeyi akıl ettiler. Seramikten minyatür haçları deri şeritlere bağlayıp kolye yaptılar. Böylece bu küçük devlet, ucuz ve kolay taşınabilir bir obje yarattı. Bunu bütün Hıristiyanlara satmayı başardı. Diğer zenginlik kaynağı Siena sınırına kadar uzanan Elsa Vadisi’ndeki safran tarlalarıydı. Ürünlerini tüm Avrupa’ya pazarladılar.
Servetleri elbetteki güçlü komşularının ağzını sulandırdı. Floransa, “özgürsünüz ama bundan sonra benim için çalışacaksınız” dedi. Önceleri haraçla yetindiler, sonra sıra sokakta gördükleri San Gimignanolu güzel kadınlara, kızlara geldi. Baskınlar bitecek gibi değildi. Kadınları ev dışında bir yerde saklamak gerekiyordu. Dâhice bir fikir buldular. Kuleler inşa ettiler, üstlerine gizli bölmeler yerleştirdiler. İçten, dıştan fark edilmeyen bu bölüme asma merdivenle giriliyordu. Baskın sırasında sokakta biraz kadın kaldığı için bunu Floransalılar hiç anlayamadı. Böylelikle kadınların en azından bir bölümü korudular. Kulelerin her biri büyüklük, yükseklik olarak farklıydı. Ganimet toplamaya geldiklerinde kolayca zengini, orta halliyi ayırt edebiliyorlardı. 1348’de Floransa, San Gimignano’yu tamamen aldı.
Bu bölgedeki diğer devletler de aynı durumdaydı. Fakirleşen Pisalılar, artık Floransalıların üstesinden gelemeyeceklerini anladıklarında hiç savaşmadan teslim oldu. Amacına ulaşan Floransa bir kurnazlık yaptı. Bu küçük devletlerin tüm zenginliğini toplayıp, kendisi için harcadı. Tutsak şehirlere yeni bina yapmadı. Dolayısıyla ortaçağ dokusu bozulmadan korundu. San Gimignano 1990’da UNESCO Dünya Mirası listesine girdi. Bugün ayakta kalan tüm binaları 10’uncu yüzyıl civarında yapılanlar.
AYDINLANMA MERKEZİ
San Gimignano aydınlanma döneminde önemli bir merkezdi. Ortaçağın, tarihçilerce “aydınlık” olarak adlandırılan ikinci evresinde, yükselen Dolce Stil Nuovo’ya (Yeni Tatlı Üslup) göre daha önceki çağlarda ezilen kadınlar, artık “göksel yaratık” olarak görülüyordu. Kadın önceleri köle, sonraları cadı olarak görülürken bu dönemde artık el üstünde tutuldu, hatta erkekler kadının tüm kaprislerini yerine getirmeye başladı. Bu olay hümanizmayı hazırlayan bir altyapı oldu. San Frencesco tarikatı da bunda etkili oldu. İnsanoğlunun önemini kavrayan, maddi varlığa değer vermeyen, kadınları da üyeliğe kabul eden tarikat o dönem için önemli bir aşamaydı. Tüm San Gimignanolular kadın merkezli yaşamaya başladılar.
(Bu gezi ETS Tur’un sponsorluğunda yapılmıştır.)
KASABANIN PÜF NOKTALARI
Püf noktası deyiminin bu kasabadaki bir seramik atölyesinden çıktığı söyleniyor. Hikâyeye göre Luccalı Latini isimli bir çırak, artık işi öğrendiğini düşünüp ustasından ayrılır, Siena’da atölye açar. Ancak çanakları bir süre sonra çatlamaktadır. Ustasının yanına döner, bir süre daha çalışır. Mesleğin sırrını kavradığını düşünüp, ikinci kez atölye açar. Yine çanaklar kırılır. Ustasının atölyesine son dönüşünde bir ayrıntıyı fark eder: Şekil verilen testinin üzerine üflenmesi gerekmektedir. İşte bu teknik tarihe “püf noktası” olarak geçer. Decameron hikâyelerinde, ortaçağda kadın zekâsının kıvraklığını yazan Boccacio’nun mezarı da San Gimignano’da. San Gimignano Katedrali’ndeki mozaikleri Michelangelo’nun hocası Ghirlandaio yapmış. Bu sanatçının davet edilmesi kasabanın o dönemdeki zenginliğini gösteriyor. Kasabanın çevresinde “cascinale” denilen çiftlik evleri var. Hepsi bugün butik otel olarak işletiliyor ve bağbozumu turları, şarap kursları, degüstasyonlar, gastronomi kursları yapılıyor. Hatta bölgenin zeytinyağı, şarap ve yemek üzerine tematik yayın yapan ALICE adlı özel bir TV istasyonu bulunuyor.