Kadim bir dost: Roma
Roma’da İtalyanların genlerinin dibine kadar işlemiş estetik duygusunu bol bol içime çektim. Anladım ki, ne kadar gitsem yine de sıkılmam Roma’dan… Üstelik nezdimde çok başka bir anlamı var… Roma benim için “Amor” demek... Çünkü üç yıl önce burada evlendim...
Bu gidişimde de Prati semtinde Hotel Cicerone’de kaldık. St. Pietro’ya yürüyerek 10-15 dakika. Piazza Del Popola, Via Del Corso, Via del condotti, İspanyol merdivenleri hep yürüme mesafesi. Otele yakın Via Cola di Rienzo mütevazi bir alışveriş caddesi... Turistik kalabalıklarından uzak daha sakin bir semt burası.
Pantheon civarlarındaki sokaklarda dolaştım biraz… Buradaki minik dükkanları keşfettim. Bayıldığım iki yer var; biri Thun… Via dei Pastini’de. Seramik biblolar, melekler muhteşem… Benim favorim dünya kadınları biblo serisi… Diğeri ise Campo Marzio... Kırtasiye meraklıları için tam bir cennet. Üstelik bu alandaki ünlü marka Fabriano’ya kıyasla fiyatları çok daha uygun. Rengarenk bloknotlar, defterler, kalemler, ajandalar arasında insan kendini kaybediyor.
Buralardayken leziz bir makarna için Piazza delle Coppelle 44’de ki Maccheroni’de mola verebilirsiniz. Tüm masalarda İtalyanları görünce insan doğru yerde olduğunu anlıyor. Biz yediğimiz üç çeşit arasından kabaklı (zucchini) ve peynirli olan makarnayı beğendik.
Akşam Yahudi Ghetto’sunda bulduk kendimizi… Buraya Piazza Venezia’nın güneybatısından 10 dakikalık bir yürüyüşle ulaşabilirsiniz. Roma’nın ana sinagogu burada. Ferzan Özpeteğin 'Karşı Pencere' filminde bir sahnede geçen “Sora Margarita"da bu bölgede (Piazza delle Cinque Scole). Dokuz masalık şirin bir trattoria burası. Yine bu bölgede Da Gigetto var.
Spesiyali enginar yemeği “Carciofi alla giudia” (Via Alessandria 43). Biz La Taberna degli Amici’yi tercih ettik (Piazza Margana, 37). Sıcacık ortamında bir yemek içimizi ısıttı… Yoksa yemeğin üstüne içtiğimiz sambucalar mıydı içimizi ısıtan?
Bir başka akşam Osteria St. Ana’da leziz Roma spesiyalleri eşliğinde “ihtiyar delikanlı” gitaristimizle zaman tüneline girdik… Ünlülerin uğrak yeri olduğu duvarlarındaki fotoğraflardan belli olan bu lokantanın mahsen benzeri ortamında 60’lar 70’lerde gezindik… 80’lerde çocuk olmuş bir Türk grubu olarak istek şarkımız tabii ki Laşantami kantare (L’italiano)… Adriano Celantano’yu da anımsadık elbette… Burada Roma usulü kızarmış enginarı yemeli mutlaka. Bizim İstanbul’da hiç yemediğimiz enginar yaprakları ne kadar leziz olmuştu öyle! Unutmadan, sarımsak soslu midye de nefisti…
Trastevere’ye uğramadan, Roma’dan dönmem. Sevimli lokantalarla dolu. Buradaki önerim biraz yürüyüşle gideceğiniz Le Mani in Pasta, favori yemeğim “tagliolini clams mullet and shrimp”. Daha merkezde ise Paris’i önerebilirim; tipik İtalyan lokantası.
İnsan İtalya’da gördüğü her şeyi paketleyip eve götürmek istiyor. Yeme içme alışverişi açısından Campo Dei Fiori harika bir seçenek… Pazarından (her gün kuruluyor) makarna, balsamik sirke, porcini, limoncello aldım. Balsamik sirkem altı yıl dinlendirilmiş. Hoş bir aroması var. Döner dönmez yaptığım ton balıklı salatada denedim; nefisti… Buradayken çarşı Pazar gezmenin yorgunluğunu Obika’da kırmızı şarapla mozeralla ile atıverdik.
Roma sokaklarında yürümekten kendimi alıkoyamadığımdan güneşli bir pazar sabahı kendimi Plaza Saint Lorenzo in Lucina’da buluverdim. Meydanda dolaşan, kafelerde oturan şık giyimli İtalyan ailelerinin cazibesine kapılıp hemen köşedeki Ciampini’ye oturup bir kahve ve bir tiramisu söyledim. İlk lokmamdan sonra yediğim en lezzetli tiramisu olduğunu yemin edebilirdim...
Roma tatlı dilli bir italyan; kadim bir dost gibi kucaklıyor beni... Yediriyor, içiriyor, ruhumu okşuyor, elime paketleri tutuşturup gülümseyerek uğurluyor. Ben de bir turist olarak vazifemi yerine getiriyorum elbette... Bir sonraki gelişimi garanti etmek ve aşksız kalmamak için Aşk Çeşmesi’ne arkamı dönüp iki tane bozukluk atıveriyorum. Bugüne dek hep işe yaradı, darısı başınıza...
Hürriyet Seyahat gezginlerinde Zeynep Gülder'in seyahatleriyle ilgili diğer yazılarına 'www.tazebirnefes.com' adresinden de ulaşabilirsiniz.
MUTLAKA GÖRÜLMESİ GEREKEN YERLER
Galleria Borghese: Roma’nın en önemli müzelerinden. Bernini’ye ait heykel koleksiyonuyla ünlü bir müze. Özellikle Davide ve Apollo e Dafne heykellerini görmelisiniz... Mutlaka gitmeden bir hafta önce internetten bilet alın.
San Pietro in Vincoli Bazilikası: Bu bazilikada dünya klasik heykel sanatının en önemli eseri Michelongelo’nun Musa’sını göreceksiniz. Bu heykel dünya sanat tarihi mirasının en önemli heykellerinden bir tanesidir.
Bunların dışında Pantheon Fontana Di Trevi (Aşk Çeşmesi), Colosseum (Kolezyum), Piazza Navona (Navona Meydanı) ve Vatikan asla es geçilmemeli...
Size özel Roma turları için tıklayın