Evrim SÜMER
Son Güncelleme:
Jules Verne’in roman karakteri İnatçı Keraban’ın peşinden gittik
"Gözümü açtığımdan beri bisiklet üstündeyim. İki tekeri hep çok sevdim, günün birinde de kendimi motosiklet üzerinde buldum." Kazım Uzunoğlu (38) motosikletle olan ilişkisini böyle anlatıyor. Mesleği turizm, motosiklet sevdasını da işinin bir parçası haline getirmiş. Yurtdışından gelen motorculara Türkiye’yi gösteriyor. Türkiye’nin bu coğrafyalardaki geziler için bir motosiklet üssü olacağı günleri hayal ediyor. Hürriyet Seyahat için anlattığı seyahat benim çok hoşuma gitti; 11 günlük seyahatte 5 bin kilometre yol yapmış, Karadeniz’i çevreleyen tüm ülkeleri kıyıdan dolaşmışlar.
Bu seyahat nereden geldi aklınıza?
- İstanbul’dan çıkıp, hiçbir köprüden geçmeden Karadeniz’in çevresini dolaşmak istedik. Ama esas fikir neydi derseniz, Jules Verne’in bir romanındaki bir karakterin peşinden gittik. İsmi İnatçı Keraban; 1800’lerde yaşamış bir Osmanlı tüccarı. İstanbul’da oturuyor, Hollandalı bir ortağı var. Bir gün Anadolu yakasındaki evine gitmek için karşıya geçmek istiyor ama kayıkçılar vergi ödeyeceksiniz diyor. Keraban da adı üstünde, inatçı ya "Ben bilirim karşıya başka yoldan geçmeyi" diyor. Topluyor ekibini, ortağını da alıyor ve Avrupa yakasından yola çıkıp, Karadeniz’in çevresini dolaşarak aylar sonra geliyor evine. Yolda fırtınalara yakalanıyor, hırsızlar saldırıyor... Harika bir macera romanıdır. Bunu neden motosikletle yapmayalım, dedik ve 11 günde beş bin kilometre yol yaptık.
Nereden nereye gittiniz?
- Biz de Keraban gibi Avrupa yakasından çıktık yola. Bulgaristan, Romanya, Moldova, Ukrayna, Rusya ve Gürcistan üzerinden İstanbul’a, Anadolu yakasına geldik. Sınır maceralarımız anlata anlata bitmez. Geçtiğimiz ülkelerin sınır kapılarındakiler biraz malum, nasıl desem, hep elleri kaşınan memurlardı. Hele bizi de 10 motor gördüler mi, pek bir heyecanlanıyorlardı. 11 günde iki bin dolara yakın resmi olmayan para harcadık.
MACERA MOLDOVA’DA BAŞLIYOR
İlk duraklar nereleriydi?
- Sultanahmet Camii’nin önünden kalkıp Bulgaristan’a gittik. Bulgaristan kıyıları çok güzel. Karadeniz’in devamı. Orada Neşebar isimli bir sahil kasabasında yemek yedik. Gittiğimizde bahardı ve kıyılarda yoğunlaşmaya başlayan bir hayat vardı.
Romanya turizmde yükselen bir trend. Siz neler gördünüz?
- Köstence bizim Bodrum gibi. Bükreş’e iki saat mesafede olduğu için çok gelen var. Enteresan bir şehir. Eski mimari aynen duruyor ve yatırım yapılıyor. İlginç bir tezat var. Çok güzel lokantalar, barlar. Çok seviyorlar gece hayatını. O çevre gerçekten çok güzel. Doğası anlatmakla anlaşılmaz. Tek başına Bulgaristan ve Romanya beş-altı günlük bir tur olabilir bence. Romanya ve Bulgaristan büyük ihtimalle bizden önce AB’ye girecek. Şimdiden görüyorsunuz etkilerini. Gayet medeniler, gümrük geçişleri kolaydı. Esas macera Moldova’da başladı. Romanya’dan Moldova’ya geçmek bile sorun oldu.
Neden?
- Gitmeden önce vizeye ihtiyacımız olup olmadığını bile öğrenemedik. Nehir üzerinde bir sınır geçişi var ama oradan sokmadılar bizi. Romanya, biz geçiririz ama Moldova’ya almazlar dedi. Bir deneyelim dedik, iki kişi gittik. Bir kadın bir de erkek memur çıktı karşımıza. Eski Sovyet tarzı, buz gibi, sert iki tip. Derdimizi anlattık, dizlerimizin üzerine bile çöktük ama nafile, ben size transit vize vermem diyerek bizi neredeyse 100 kilometre kuzeydeki, Cahul diye bir şehrin yakınındaki sınır kapısına yolladı. Orası da ayrı bir hikaye. Görevli evine gitmiş, adamı binbir ricayla getirttik evinden. Bir kağıdın üzerinde 13 imza ve kaşeyle girebildik sonunda. Gece de mecburen orada kaldık.
Kötü müydü Cahul’da kalmak?
- Şimdi düşününce iyi ki bunu yaşamışız diyorum. Çünkü çok güzeldi. Çok basit ve imkanları az ama coğrafyasıyla, insanıyla çok güzel. Öte yandan, bizi Ukrayna sınırından alacak olan motorcu grup, olduğumuz yeri duyunca, biz oraya gelmeyiz dedi. Trans-Dinyeper bölgesi çok tehlikeliymiş meğerse. Polis kılığında eşkıya doluymuş. Biz şanslıydık, başımıza bir şey gelmeden, üstelik son derece keyifli bir şekilde geçtik o bölgeyi. Moldova’nın avantajlarından biri de Türkçe konuşulması.
Moldova’dan sonra nereye gittiniz?
- Yine komik ve zorlu sınır maceraları yaşayarak Ukrayna’ya gittik. Oradaki hedefimiz Odessa idi. Çok büyük ve ihtişamlı bir şehir ama biraz da basık geldi bana. Ruh hali olarak diyorum. Çok güzel binalar var hepsi dev gibi ama bakımsızlıktan dökülüyorlar. Tahmin ediyorum ki 10-15 sene sonra orası da muhteşem bir şehir olacak.
RUSYA’DA AKDENİZLİLİK HİSSİ
Ukrayna’ya kadar gelmişken Kırım Yarımadası’na gittiniz herhalde?
- Kırım Yarımadası’nı herkes görmeli. Bir bölümü dümdüz, sonra dağlık bölge başlıyor. Bir sürü nehirden, dev gibi köprülerden geçtik. Tatar ve Kırım Türklerinin yaşadığı köyleri gördük. Oralarda cami minareleri çoğaldı. Bahçesaray’da kaldık, Sivastopol’da yemek yedik. Balaklava da ilginç bir yerdi. Yalta tam bir resort şehri. Çok güzel ama ahalisi ilginç. Sokaklarda camları siyah filmle kaplanmış siyah cipler, Mercedes’ler falan görüyorsunuz sadece. Mafya zengini bir şehir. Ukrayna’nın bizim rotamızdaki en son kasabası olan Kerç’i de gördükten sonra Rusya’ya doğru yola çıktık.
İlk konuşmamızda vapur ve feribot ücreti ödemeden yaptık bu seyahati dediniz ama haritaya bakınca bu coğrafi olarak mümkün değil. En azından Kırım Yarımadası’nın doğu ucundan Rusya’ya geçmek başka şekilde mümkün değil.
- Çok doğru bir soru! (Gülüyor) Kerç’te ilk defa feribota binmek zorunda kaldık. Bu arada Kerç’te çok komik bir ceza yedik. Kulp şuydu: 10 motosiklet olduğumuz için kazaya sebebiyet verebileceğimiz... Normal bir otomobilden inen üniformalı bir polis kesti bu cezayı. 300 dolar ödedik.
Rusya’da nerelere gittiniz?
- Oradaki ilk durağımız Soçi’ydi. Oraya Rusya’nın rivierası diyorlar. Çok güzel, hafif bir Akdenizlilik hissi var. Putin’in ve eski çarlık ailesinin yazlık evleri var o bölgede.
Son ülke Gürcistan mıydı?
- Evet. Gürcistan’a gitmeden önce biraz endişeliydik çünkü Rusya’dan Gürcistan’a kara geçişi yok. Problemler yüzünden kara geçişini kapamışlar. Aslında o bölge motosikletle gitmek için çok güzel, tamamen dağlık çünkü. Ama riske etmek istemedik ve Soçi’den Poti’ye bir deniz yolculuğu ayarladık. Küçük deniz otobüsü gibi bir şeydi. Motorları yüklemek ve yerleştirmek saatlerimizi aldı. Hem zorlandık, hem eğlendik. Çünkü sadece yolcular için düzenlenmiş bir gemiydi ve kargo bölümü yoktu. İskelenin ve geminin seviyesi de aynı değildi. Vinçler tutup, milimetrik yerleştirmeler yaptık. Bir iki motor da yolcuların arasında durdu.
Bu ülkelerde günlük hayat nasıl?
- Yer yer bize çok benzeyen haller gördük. Moldova’da sabanla, öküzle tarla sürüyorlar hálá. Romanya ve Bulgaristan daha modern, daha gelişmiş. Ukrayna ve Rusya’da eskinin ihtişamını, şimdiki sefaleti ve kara parayı bir arada görüyorsunuz. Karadeniz’e ortak ülkelerin denizi nasıl farklı kullandığını ve faklı bakışlarını görmek güzeldi. Ama bütün gezilerin sonunda bir şey söyleyebilirim; bütün insanlar aynı. Herkesin günlük ihtiyaçları aynı. Ve çocuk her yerde çocuk, her toplumda en önde çocuklar geliyor, en çok onlar seviliyor.
Keraban’ın izini buldunuz mu gittiğiniz yerlerde?
- Bulamadık maalesef ama onun yerine çok hoş insanlarla tanıştık, harika yerler gördük. Bu turu tekrar yapacağım ve bu sefer 11 gün değil, birkaç hafta kalacağım. Bu sefer Gürcistan-Rusya arasını karadan geçmeyi deneyeceğim, galiba olacak. Öyle bir tüyo aldım!
TÜRKİYE’NİN EN GÜZEL MOTOSİKLET PARKURLARI
Safranbolu-Kurşunlu (Boyalı köyü üzerinden) l Kapadokya l Beyşehir-Eğirdir Gölü l Akseki-Manavgat arasındaki ara yol l Artvin civarı, Ovid Geçidi l Artvin’den Erzurum’a giden ve Çoruh nehrini takip eden yol l Germencik-Tire-Ödemiş dağ yollarıl Akdeniz’e inen ve dağları çevreleyen tüm ara yollar
En sevdikleri 5 yer
Fas Galapagos Macchu Picchu Petra (Ürdün) Doğu Anadolu
seyahatte ne okuyor
Rehber kitap ve orada ne bulursa onu okuyor.
ne dinliyor
Motosiklet üstünde müzik dinlemek mümkün ama o sevmiyor.
ne giyiyor
Koruyucu motosiklet kıyafeti, çabuk kuruyan hafif kıyafetler.
ne yiyor, ne içiyor
Her şeyi yiyor, "sevip sevmeyeceğimi anlamak için tadına bakmam gerek" diyor.
neyle seyahat ediyor
Motosikletle.
nerede kalıyor
Bölgenin tadını ve dokusunu yansıtan yerleri seviyor.
kimle seyahat ediyor
Aynı hedefleri paylaşan arkadaşları ve müşterileriyle.
çantasının olmazsa olmazları
GPS, ilkyardım çantası, alet-edevat takımı, fotoğraf makinesi, harita.
- İstanbul’dan çıkıp, hiçbir köprüden geçmeden Karadeniz’in çevresini dolaşmak istedik. Ama esas fikir neydi derseniz, Jules Verne’in bir romanındaki bir karakterin peşinden gittik. İsmi İnatçı Keraban; 1800’lerde yaşamış bir Osmanlı tüccarı. İstanbul’da oturuyor, Hollandalı bir ortağı var. Bir gün Anadolu yakasındaki evine gitmek için karşıya geçmek istiyor ama kayıkçılar vergi ödeyeceksiniz diyor. Keraban da adı üstünde, inatçı ya "Ben bilirim karşıya başka yoldan geçmeyi" diyor. Topluyor ekibini, ortağını da alıyor ve Avrupa yakasından yola çıkıp, Karadeniz’in çevresini dolaşarak aylar sonra geliyor evine. Yolda fırtınalara yakalanıyor, hırsızlar saldırıyor... Harika bir macera romanıdır. Bunu neden motosikletle yapmayalım, dedik ve 11 günde beş bin kilometre yol yaptık.
Nereden nereye gittiniz?
- Biz de Keraban gibi Avrupa yakasından çıktık yola. Bulgaristan, Romanya, Moldova, Ukrayna, Rusya ve Gürcistan üzerinden İstanbul’a, Anadolu yakasına geldik. Sınır maceralarımız anlata anlata bitmez. Geçtiğimiz ülkelerin sınır kapılarındakiler biraz malum, nasıl desem, hep elleri kaşınan memurlardı. Hele bizi de 10 motor gördüler mi, pek bir heyecanlanıyorlardı. 11 günde iki bin dolara yakın resmi olmayan para harcadık.
MACERA MOLDOVA’DA BAŞLIYOR
İlk duraklar nereleriydi?
- Sultanahmet Camii’nin önünden kalkıp Bulgaristan’a gittik. Bulgaristan kıyıları çok güzel. Karadeniz’in devamı. Orada Neşebar isimli bir sahil kasabasında yemek yedik. Gittiğimizde bahardı ve kıyılarda yoğunlaşmaya başlayan bir hayat vardı.
Romanya turizmde yükselen bir trend. Siz neler gördünüz?
- Köstence bizim Bodrum gibi. Bükreş’e iki saat mesafede olduğu için çok gelen var. Enteresan bir şehir. Eski mimari aynen duruyor ve yatırım yapılıyor. İlginç bir tezat var. Çok güzel lokantalar, barlar. Çok seviyorlar gece hayatını. O çevre gerçekten çok güzel. Doğası anlatmakla anlaşılmaz. Tek başına Bulgaristan ve Romanya beş-altı günlük bir tur olabilir bence. Romanya ve Bulgaristan büyük ihtimalle bizden önce AB’ye girecek. Şimdiden görüyorsunuz etkilerini. Gayet medeniler, gümrük geçişleri kolaydı. Esas macera Moldova’da başladı. Romanya’dan Moldova’ya geçmek bile sorun oldu.
Neden?
- Gitmeden önce vizeye ihtiyacımız olup olmadığını bile öğrenemedik. Nehir üzerinde bir sınır geçişi var ama oradan sokmadılar bizi. Romanya, biz geçiririz ama Moldova’ya almazlar dedi. Bir deneyelim dedik, iki kişi gittik. Bir kadın bir de erkek memur çıktı karşımıza. Eski Sovyet tarzı, buz gibi, sert iki tip. Derdimizi anlattık, dizlerimizin üzerine bile çöktük ama nafile, ben size transit vize vermem diyerek bizi neredeyse 100 kilometre kuzeydeki, Cahul diye bir şehrin yakınındaki sınır kapısına yolladı. Orası da ayrı bir hikaye. Görevli evine gitmiş, adamı binbir ricayla getirttik evinden. Bir kağıdın üzerinde 13 imza ve kaşeyle girebildik sonunda. Gece de mecburen orada kaldık.
Kötü müydü Cahul’da kalmak?
- Şimdi düşününce iyi ki bunu yaşamışız diyorum. Çünkü çok güzeldi. Çok basit ve imkanları az ama coğrafyasıyla, insanıyla çok güzel. Öte yandan, bizi Ukrayna sınırından alacak olan motorcu grup, olduğumuz yeri duyunca, biz oraya gelmeyiz dedi. Trans-Dinyeper bölgesi çok tehlikeliymiş meğerse. Polis kılığında eşkıya doluymuş. Biz şanslıydık, başımıza bir şey gelmeden, üstelik son derece keyifli bir şekilde geçtik o bölgeyi. Moldova’nın avantajlarından biri de Türkçe konuşulması.
Moldova’dan sonra nereye gittiniz?
- Yine komik ve zorlu sınır maceraları yaşayarak Ukrayna’ya gittik. Oradaki hedefimiz Odessa idi. Çok büyük ve ihtişamlı bir şehir ama biraz da basık geldi bana. Ruh hali olarak diyorum. Çok güzel binalar var hepsi dev gibi ama bakımsızlıktan dökülüyorlar. Tahmin ediyorum ki 10-15 sene sonra orası da muhteşem bir şehir olacak.
RUSYA’DA AKDENİZLİLİK HİSSİ
Ukrayna’ya kadar gelmişken Kırım Yarımadası’na gittiniz herhalde?
- Kırım Yarımadası’nı herkes görmeli. Bir bölümü dümdüz, sonra dağlık bölge başlıyor. Bir sürü nehirden, dev gibi köprülerden geçtik. Tatar ve Kırım Türklerinin yaşadığı köyleri gördük. Oralarda cami minareleri çoğaldı. Bahçesaray’da kaldık, Sivastopol’da yemek yedik. Balaklava da ilginç bir yerdi. Yalta tam bir resort şehri. Çok güzel ama ahalisi ilginç. Sokaklarda camları siyah filmle kaplanmış siyah cipler, Mercedes’ler falan görüyorsunuz sadece. Mafya zengini bir şehir. Ukrayna’nın bizim rotamızdaki en son kasabası olan Kerç’i de gördükten sonra Rusya’ya doğru yola çıktık.
İlk konuşmamızda vapur ve feribot ücreti ödemeden yaptık bu seyahati dediniz ama haritaya bakınca bu coğrafi olarak mümkün değil. En azından Kırım Yarımadası’nın doğu ucundan Rusya’ya geçmek başka şekilde mümkün değil.
- Çok doğru bir soru! (Gülüyor) Kerç’te ilk defa feribota binmek zorunda kaldık. Bu arada Kerç’te çok komik bir ceza yedik. Kulp şuydu: 10 motosiklet olduğumuz için kazaya sebebiyet verebileceğimiz... Normal bir otomobilden inen üniformalı bir polis kesti bu cezayı. 300 dolar ödedik.
Rusya’da nerelere gittiniz?
- Oradaki ilk durağımız Soçi’ydi. Oraya Rusya’nın rivierası diyorlar. Çok güzel, hafif bir Akdenizlilik hissi var. Putin’in ve eski çarlık ailesinin yazlık evleri var o bölgede.
Son ülke Gürcistan mıydı?
- Evet. Gürcistan’a gitmeden önce biraz endişeliydik çünkü Rusya’dan Gürcistan’a kara geçişi yok. Problemler yüzünden kara geçişini kapamışlar. Aslında o bölge motosikletle gitmek için çok güzel, tamamen dağlık çünkü. Ama riske etmek istemedik ve Soçi’den Poti’ye bir deniz yolculuğu ayarladık. Küçük deniz otobüsü gibi bir şeydi. Motorları yüklemek ve yerleştirmek saatlerimizi aldı. Hem zorlandık, hem eğlendik. Çünkü sadece yolcular için düzenlenmiş bir gemiydi ve kargo bölümü yoktu. İskelenin ve geminin seviyesi de aynı değildi. Vinçler tutup, milimetrik yerleştirmeler yaptık. Bir iki motor da yolcuların arasında durdu.
Bu ülkelerde günlük hayat nasıl?
- Yer yer bize çok benzeyen haller gördük. Moldova’da sabanla, öküzle tarla sürüyorlar hálá. Romanya ve Bulgaristan daha modern, daha gelişmiş. Ukrayna ve Rusya’da eskinin ihtişamını, şimdiki sefaleti ve kara parayı bir arada görüyorsunuz. Karadeniz’e ortak ülkelerin denizi nasıl farklı kullandığını ve faklı bakışlarını görmek güzeldi. Ama bütün gezilerin sonunda bir şey söyleyebilirim; bütün insanlar aynı. Herkesin günlük ihtiyaçları aynı. Ve çocuk her yerde çocuk, her toplumda en önde çocuklar geliyor, en çok onlar seviliyor.
Keraban’ın izini buldunuz mu gittiğiniz yerlerde?
- Bulamadık maalesef ama onun yerine çok hoş insanlarla tanıştık, harika yerler gördük. Bu turu tekrar yapacağım ve bu sefer 11 gün değil, birkaç hafta kalacağım. Bu sefer Gürcistan-Rusya arasını karadan geçmeyi deneyeceğim, galiba olacak. Öyle bir tüyo aldım!
TÜRKİYE’NİN EN GÜZEL MOTOSİKLET PARKURLARI
Safranbolu-Kurşunlu (Boyalı köyü üzerinden) l Kapadokya l Beyşehir-Eğirdir Gölü l Akseki-Manavgat arasındaki ara yol l Artvin civarı, Ovid Geçidi l Artvin’den Erzurum’a giden ve Çoruh nehrini takip eden yol l Germencik-Tire-Ödemiş dağ yollarıl Akdeniz’e inen ve dağları çevreleyen tüm ara yollar
En sevdikleri 5 yer
Fas Galapagos Macchu Picchu Petra (Ürdün) Doğu Anadolu
seyahatte ne okuyor
Rehber kitap ve orada ne bulursa onu okuyor.
ne dinliyor
Motosiklet üstünde müzik dinlemek mümkün ama o sevmiyor.
ne giyiyor
Koruyucu motosiklet kıyafeti, çabuk kuruyan hafif kıyafetler.
ne yiyor, ne içiyor
Her şeyi yiyor, "sevip sevmeyeceğimi anlamak için tadına bakmam gerek" diyor.
neyle seyahat ediyor
Motosikletle.
nerede kalıyor
Bölgenin tadını ve dokusunu yansıtan yerleri seviyor.
kimle seyahat ediyor
Aynı hedefleri paylaşan arkadaşları ve müşterileriyle.
çantasının olmazsa olmazları
GPS, ilkyardım çantası, alet-edevat takımı, fotoğraf makinesi, harita.