Jambo Taş Şehir
Zanzibar Adası’nın başkenti Taş Şehir, Afrika ve Arap kültürünü buluşturan bir açık hava müzesi. Tanzanya’dan UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren yedi yerden biri. Şehre okurumuz Selin Ekim şubat ayında gitti. Sıcak bir “jambo” (merhaba) ile karşılandı. Tarihi eserleri gezdi, izlenimlerini yazdı.
Zanzibar Havalimanı’na iner inmez yüzümüze çarpan sıcaklık, şubat ortasında vücudumuza iyi geliyor. Pasaportlarımız, sarıhumma aşısı karnemizle ülkeye kolayca giriyoruz. Vizeyi havaalanında almak da mümkün, İstanbul’dan almak ise geçişi hızlandırıyor. Güler yüzlü rehberimiz Ali Musa adanın çoğunluğu gibi Müslüman. Aracımız hareket eder etmez Ali adayı anlatmaya başlıyor. Gözüm sokaklarda. Rengârenk giyimli halka, çöplerle oynayan çocuklara, kaotik trafiğe bakıyorum. Uçak alçalırken gördüğüm mercan kayalıkları, turkuvaz mavisi deniz, bembeyaz kumsallarla hiç örtüşmeyen bu karmaşık hayat, önümüzde bir hafta göreceklerimizin habercisi.
KUMSALDA YEMEK
Taş Şehir, adanın Afrika’ya bakan tarafında. Zanzibar’ın tarih ve kültür merkezinde iki gece kalacağız. Otelimiz “The Swahili House”a yerleştikten hemen sonra şehrin dar sokaklarına atıyoruz kendimizi. Saat 20.00’ye yaklaşmış, hava kararmış. Rehberimizin “24.00’ten önce otelde olun” uyarılarına aldırmadan keşfe dalıyoruz. Dönüşte oteli bulabilmek için kendimizce birkaç köşe, ev ve sokağa “mim” koymaya çalışsak da, aslında kimsenin kaybolmaktan çekinmediği ortada. Sahile varınca limanı, House of Wonders’ı ve her akşam aynı yere kurulan onlarca tezgâhta, yüzlerce çeşit yiyeceğin satıldığı Frodhani Bahçesi’ni görüyoruz. Önerilen Living Stone’a akşam yemeğine gidip, kumsaldaki masada çok leziz deniz ürünleriyle akşamı noktalıyoruz. Otele dönüşümüz beklediğimizden kolay oluyor.
KÖLE TİCARETİNİN UTANDIRAN İZLERİ
Zanzibar, tarih boyunca birçok sömürgeciyi kendine çekmiş; Mısırlı, Hintli, Çinli, Pers, Portekizli, Arap, Hollandalı, İngiliz... Nüfusunun yüzde 97’sinin Müslüman olmasında Arap işgali etkili olmuş. 1800’lerin başında gelen baharat, iklime ve verimli topaklara olağanüstü uyum sağlayınca adanın kaderi değişmiş. 1800’ün ortalarına gelindiğinde Zanzibar dünyanın en büyük baharat üreticisi olurken aynı zamanda Afrika’nın en büyük köle ticareti merkezine de dönüşmüş.
Taş Şehir’de gezerken geçmişteki vahşi köle ticaretinin izlerini görmek canımı acıtıyor. Adalıların beyaz olduğum için benden nefret etseler haksız olmayacaklarını düşünüyorum. Bu fikir içimi burkuyor. Geçmişin yükü sanki omuzlarıma çökmüşcesine sokaklarda dolaşıyor, fotoğraf çekiyorum. Statü işareti sayılan oyma tahta kapıların güzelliği, rengârenk ipekler giyen kadınların ışıltısı, okullardan yükselen neşeli şarkılar içimdeki karanlık havayı dağıtıyor. Büyülenmiş gibi gezerken bir “jambo” ile kendime geliyorum. Swahili dilinde “merhaba” anlamına geliyor. Hayatımda duyduğum en sıcak, en samimi merhaba bu.
Taş Şehir’de geçen iki günün ardından bu kez adanın kuzeydoğusu Kiwengwa’da Hint Okyanusu kıyısındaki otelimiz Ocean Paradise Resort’a yerleşiyoruz. İşte bembeyaz kumlar, masmavi deniz, adeta cennetten bir köşe. Burada yüzmek, dhow denilen yelkenlilerle gezmek, köylüler, balıkçılarla sohbet etmek, buz gibi Tanzanya birası içip hamakta şekerleme yapmak, hiç uyanmak istemediğim bir rüyada olmak gibi...
GELGİT MUCİZESİ
Adanın kuzey sahillerinde günde iki kez etkileyici bir doğa olayı yaşanıyor. Okyanus kıyıdan 200 metre kadar çekiliyor. Sabah erkenden balıklama atladığımız okyanus öğlen tamamen gözden kayboluyor, ufukta hayal meyal seçiliyor. Okyanus “gidince” tekneler karaya oturuyor; köylü kadınlar tarladan domates toplar gibi ahtapot, balık ve kabuklu topluyor. Turistler de fotoğraf çekiyor. Saat 14.00’e doğru hafif bir esintiyle birlikte suyun güçlü sesi uzaklardan duyulmaya başlıyor ve okyanus geri geliyor. Jozani Ormanı, Red Colobus maymunlarının yaşam alanı. Adaya özgü maymunlar insana alışık. Severek poz veriyorlar.