İstanbul'un otantik semti: Balat
Hafta sonu nerelere kaçsak diye düşünürken, madem kış kendini hâlâ tam olarak hissettirmemişken, hava yazdan kalma, Balat’a gitme fikri düştü aklıma. Plân yapmadan attım kendimi Balat'ın otantik sokaklarına... Semtin tarihi dokusu, kokusu, insanı derken, günün sonunda "iyi ki gelmişiz" diyerek, tatlı bir yorgunluk eşliğinde evinize döneceğiniz keyifli bir durak Balat.
Yakın zamana kadar Yahudi mahallesi olan Balat, İstanbul’un en eski semtlerinden. 1950’lerde Yahudilerin büyük bir çoğunluğu İsrail’in kurulmasıyla oraya göç etmiş ve Balat, bugünkü sahiplerine kalmış. Semt orada bulunan bir saraydan dolayı Palation adıyla anılmış tarih boyunca. Zaman içerisinde bu isim değişmiş ve bugünkü isim olan Balat olarak gelmiş günümüze. Benim için ilginç bir özelliği de var Balat'ın. Anne tarafım 1960'larda Rize’den İstanbul’a göç ederek Balat’a yerleşmişler. O yıllarda böyle bir akım varmış Karadeniz’den. Bizimkiler de göç furyasına katılanlardan olmuşlar. Bir süre Balat’da yaşadıktan sonra da; yine nüfusun büyük çoğunluğunu Karadenizlilerin oluşturduğu Sarıyer’e gitmişler. Affınıza sığınarak bu anektodu da paylaşmak istedim; yoksa benim için yazı eksik kalacaktı.
Yazıyı okuduktan sonra özellikle henüz yolu Balat’a düşmeyenlerin ilk fırsatta kendilerini oraya atacaklarından şüphem yok. Zira İstanbul’da yaşayıp Balat’ı görmemek olmaz diyorum. Samimi bir yorumdur bu. Güvenin bana.
Her yanı tarih dolu
Eski İstanbul’un tam kalbinde olan semt, içinde birçok önemli tarihi yapıyı barındırıyor. Meşhur Cibali Kapı, içinde Santa Clause’a ait bir portre bulunan Aya Nikola Rum Ortodoks Kilisesi (Noel Baba Kilisesi), yine kilise olarak yapılan ancak İstanbul’un fethinden sonra II. Beyazid tarafından camiye çevrilen Gül Cami, İstanbul’un en tarihi hamamlarından biri sayılan Küçük Mustafa Paşa Hamamı, Stefi Stefan Bulgar Kilisesi, Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi, heybetli yapısıyla dikkat çeken ve bir kez bizzat içine girme fırsatı yakaladığım Fener Rum Lisesi, Moğolların Meryemi Kilisesi, Balat’ın meşhur evleri ve Balat Çıfıt Çarşısı.
Ayrıca Kadir Has Üniversitesi içinde bulunan Rezzan Has Müzesi’ni de plânınız içine almayı unutmayın. Müzede Artuklulardan kalma 3000 yıllık bir takı koleksiyonu ve 11. yydan kalma Bizans dönemine ait bir su sarnıcı göreceksiniz. Hatta Balat’ı gezmeye buradan başladık. Eminönü tarafından gelirseniz siz de buradan başlayabilirsiniz. Vaktiniz ve fırsatınız varsa sahile inip Eyüp tarafına doğru devam ederek Pierre Loti’ye de uğrayablirsiniz.
Zamana direniyor
Kahvaltı sonrası soluğu semtte aldım. En son 10 yıl önce geldiğim için çok da hatırlayamadım sokakları. Zaten en güzeli de arnavutkaldırımlı sokaklarda kaybolmak. İki adımda bir fotoğraf çektim desem abartmış olmam. Tarihi yapıları, zamana meydan okuyan evleri ve cıvıl cıvıl çocuklarıyla Balat, İstanbul’un kaotik ortamı içinde kendini soyutlayıp orjinal dokusunu korumuş. Tabi ki bazı sokaklarda inşaatlar görmek de mümkün ama genel olarak Balat hâlâ zamana ve insana karşı güçlü bir şekilde direniyor.
Yukarıda yazdığım tarihi yapıları gezdikten sonra, soluğu Naftalin Cafe’de aldım. Kedisiyle, antika eşyalarıyla, dekoruyla ve lezzetleriyle mekân son derece keyifli. Tavsiye ederim. Gidip bir dibek kahvesi içiniz efenim. Birkaç saat de kafede vakit geçirdikten sonra biraz daha gezdim Balat sokaklarını. Çok keyifli antika dükkânları var Balat’da. Belirli günlerde mezatlar yapılır. Antikaya meraklıysanız kaçırmayın derim. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan havayı kararttım Balat’da. Peki bir gün yetti mi tabii ki yetmedi. Semtin üst tarafına çıkamadım vakit yetmediği için. Aslında biraz da bilerek çıkmadım tepelere ki, ilk fırsatta tekrar geleyim.
Uğranılacak mekânlar
Balat’a giderken rastgele keşfettiğimiz Atölye Kafası’nı şiddetle tavsiye ederim. Konsept cafe de, aynı zamanda ahşaptan yapılmış el ürünlerini de satın alabilirsiniz. Ayrıca mekân da konser, workshop ve sinema etkinlikleri de yapılıyor. Instagram hesabını takip etmenizi tavsiye ederim. Bir diğer öneri Meşhur Agora Meyhanesi. Mekânın işletmesini son olarak yönetmen Ezel Akay almış. Bizzat deneyimlemedim ama gidenlerden duyduğum kadarıyla gayet keyifli bir akşam geçirebilirsiniz.
Naftalin Cafe’den zaten bahsetmiştik. Kesinlikle Balat’a gittiğinizde vakit ayırın Naftalin’e ve leziz tatlarından deneyin. Hem lezzeti hem de nostaljiyi bulacaksınız. Yazının başında da belirttiğim gibi hafta sonu kaçamakları için ideal İstanbul duraklarından biri Balat. İster kahvaltıya gelin ister beş çayına... Balat, ‘yeni’ye rağmen hala tüm samimiyeti ve sıcaklığıyla sizii ağırlamaya hazır.
Nasıl gidilir?
Rumeli Hisarüstü’nden metroya (Hacıosman-Yenikapı metro hattı) binerek rahat bir şekilde ulaşılabilir. Yaklaşık yarım saatlik bir yolculuk sonunda Haliç durağında inip, 10 dakika yürüyorsunuz. Otobüsle de Eminönü ve Taksim’den ulaşım mevcut. Benim tavsiyem vaktiniz varsa Eminönü’nden yürüyerek gidin ki Haliç’in tadını da çıkarmış olun.