İstanbul Yazıları
Çamlar
Ada denilince akla çamlar gelir. Çamlar şiirlere, şarkılara konu olmuştur. İstanbul adaları içinde çamları en çok ve en güzel olanı da Heybeliada'dır.
Kimi adalılar, bu çamların tá Bizans'tan beri var olduğunu, kimileri ise 1700-1800'lerde yetiştirildiğini ileri sürerler.
Ada çamları Kızılçam (Pinus Brutia) türündedir. Ender olarak şemsiye çamı veya fıstık çamı da bulunur. Kızılçam, İstanbul Boğazı'ndan başlayıp, Ege'ye kadar uzanan bölgede yetişir yaşı da 200-300 yılı geçmez. Yaşının 40-50 yıl olduğu kesin olarak bilinen çamların çapı 30-40 santimdir. En kalın çam gövdesinin çapı da 80 santimi bulmaz. Bu bilgilere göre çamların çok eski olmadığı sonucuna varılabilir. Bu konudaki ikinci kanıt da Ressam Melling'in Büyükada'da, Ayayorgi tepesinden bakarak çizdiği Heybeliada gravürüdür. 1800 tarihli resimde Heybeliada'da yapılar, yollar, ağaçlar pek net olarak gösterilmiştir. Rıhtımdaki birörnek evler, Papaz dağındaki Aya Triada Kilisesi, Bahriye Okulunun yerindeki köşk, buradan Ayayorgi Manastırına uzanan selvili yol, Ayayorgi Manastırı, Değirmen tepesindeki değirmen ve yollar açık, seçiktir. Resimde adanın ağaçsız, neredeyse kel olduğu görülmektedir. Papaz dağı ve Değirmen tepesi çıplaktır. Makiler arasında tek tek, ya da küme küme çam ağaçları görülmektedir. Çamların en sık olduğu yer, Sanatoryum ve Terki Dünya dolaylarıdır.
Böylece 1800 yılında adada pek çam olmadığı, bugünkü çam ormanlarının ise 1800'den sonra yetişmiş olduğu kanıtlanmaktadır.
Adalılar çamın çok arsız olduğunu, rüzgárla uçuşan tohumlarının en elverişsiz görünen yerlerde, kaya tepelerinde bile tutunup büyüdüğünü bilirler. Bugün Papaz Okulunun kuzeye bakan yamaçlarında, boyu 3-4 metreye varmış olan çamlar 40 yıl önce dikilmiştir. Bundan, boyu 15-20 metreye varan çamların bile ömrünün 150-200 yıldan fazla olmadığı sonucuna varılabilir.
(Heybeliada. Tekin Yayınevi. 1985)