Istanbul Yazilari
Sabah
Nem ve sicak bunaltici.
Pembeden griye, griden laciverte uzanan gokyuzunde yildiz gorunmuyor.
Deniz, durgun bir golun uykusunda; gordugu karabasanda kiyidaki betonlari parcaliyor.
Bir kadin, bebeginin kulagina, az sonra babasinin gelecegini fisildiyor.
Cocuklarin ruyasinda anne ve babasinin silueti ust uste. Ama cok azi gulumsuyor.
Sabah yaklasiyor.
***
Topkapi Sarayi siyaha gomulmus; Sultanahmet Camisi'nin sadece bir yani aydinlik; uykuyla uyaniklik arasinda.
Klimalardan dusen damlalarin tip tiplari yankilaniyor kaldirimlarda.
Terkedilen bir kadin, erkegi icin son kez gozyasi dokuyor.
Bir cocuk, kabusunda annesine telefon ediyor. Karanliktan gelen ‘‘Aradiginiz numaraya ulasilamiyor’’ anonsu uykusunu boluyor. ‘‘Babaa, su verir misin’’ diyor.
Sabah yaklasiyor.
***
Derin uykuya teslim olamiyor Istanbul; pencereler, sokaklar terliyor.
Bulvarlar eglenceden donenlerle, hastane arayanlarin yolunu gozluyor.
Bir kadin, son sigarasini yakan yeni tanistigi erkegin gozlerine bakiyor.
Bodyguardlardan dayak yiyen sokak cocuklarinin kufurleri degiyor derin ugultuya.
Sabah yaklasiyor.
***
Hafif bir meltem geliyor denizden.
Golgeleri catilara dusen kuslarin civiltisi artiyor.
Yari acik pencereden giren esinti, bir kadinin bacaklarini oksuyor.
Cocuklarin dusleri bitiyor, hicbiri digerine benzemiyor.
Sabah yaklasiyor.
***
Pembelikler acik maviye donusuyor.
Gece boyunca yanip sonen Cankurtaran Feneri dimdik, gulumsuyor.
Perdeler gunesi bekliyor, seccadeler ezan sesini.
Golgeler, kadinlarin ve cocuklarin uzerini son kez ortuyor.
Sabah oluyor.