GeriSeyahat İstanbul’u sevenlere...
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
İstanbul’u sevenlere...

İstanbul’u sevenlere...

Daha önce de söyledim, Sefa Kaplan haber merkezinde benim karşı be karşı komşum. Meslektaşımdan ziyade ‘kafadaşım’. Yani ilgi konuları (sadece gazetecilikte ve yazarlıkta değil, bir aydın olarak) ve üslubu bana çok tanıdık.

Okurken bunca keyif almamın sebebi bu olsa gerek.

Bu kez, dedim a, konu ‘Batılı Gezginlerin Gözüyle İstanbul’ : 16.yy’dan, 20.yy’a, Chateaubriand’dan Andersen’e, Pierre Loti’den Hemingway’e, yolu bu bizim dünya güzeli şehre düşmüş yazarların, çizerlerin İstanbul’a bakışları, dünyanın bu en gizemli şehriyle tanışmaları. ‘Bizim’ İstanbul’umuza, bizi bazen mutlu eden (şovenizdir ya biraz) bazen kızdıran bakışları...

Birinden (toplam 19 gezgin söz konusu) bir örnek vereceğim, size kitabı ‘tattırmak’ amacıyla.

Kitaba katkı yapan bir başka dostumdan, Herman Melville’den bir alıntı. (Melville de ‘gıyabında’ bir dost: Moby Dick ve Katip Bartlebey gibi iki muhteşem kitabı yazdığı ve bu güzellikleri benimle paylaştığı için...)

ÜÇ GÜNDE ÜÇ DİNİ BAYRAMI OLAN ŞEHİR...

“14 Aralık, Pazar / İstanbul’da haftada üç dini bayram günü var. Cuma, Türklerin; Cumartesi, Yahudilerin; Pazar, Katoliklerin, Rumların ve Ermenilerin. - Sabah 8.00’de ikinci köprüden İstanbul tarafına geçtim. Niyetim surları gezmekti. Sur ile Haliç arasından geçip Rum ve Yahudi mahallelerinde dolaştım ve kara surlarının dışına çıktım, karanın içerilerinde akan ve güzel bir orman açıklığıyla son bulan Kağıthane Deresi’yle karşılaştım...” diyor Melville ve ekliyor:

“Bu surların etekleri mezarlık ormanlarıyla kaplı. - Serviler İskoçya’daki köknarlar gibi sık. Çok eski, -ilk çağları andıran görünüm - esrarengiz. Buralarda yaşayanların köşkleri ile ölülerin zindanları arasında amansız bir engel. -Sur dışında bir Rum kilisesi var. Adını rehberde bulursunuz (Balıklı Ayazması). Çok güzel, eski bir yerleşim alanı üzerinde yeni görünümlü. (Mucize balıklar burada.) Üzerinde Meryem Ana’nın tasvirleri bulunan kilise bayraklarıyla donatılmış. Güzel bir mağara şapeli. Ayazma var bir de - Rumlar buraya geliyor, yıkanıyor ve mum yakıyorlar. Ağaçların altında millet oturmuş nargile tüttürüyor, yiyip içiyor, ata biniyor. Neşeli kalabalık. Rumların Pazar günü...”

Sefa’ya bakarsanız (yazara “İstanbul gibi bir kente gelmişsin, üstelik kendi rızanla gelmişsin, kimse kolundan tutup sürüklememiş seni. İnsaf için bir tane bile olumlu sıfat bulamaz mı insan, bir ülkede, bir kentte her şey bu kadar olumsuz olabilir mi sahiden?” diye hesap soruyor.) Melville bir türlü ‘ısınamamış’ İstanbul’a:

“13 Aralık Cumartesi / Sonra Binbir Direk Sarnıcı’na gittik. Sık otlarla örtülü yuvarlak bir tepe. Patikaya benzer bir yoldan aşağı iniliyor, derken eğreti bir ahşap platformda buluyorsunuz kendinizi, zifiri karanlık içinde kaybolan bir mermer sütunlar ormanına bakıyorsunuz. Cehennem sarayı gibi. Birbiri üzerine abanmış iki sıra sütun; alttaki sütunların yarısı gömülü. Kemerlerin kilittaşlarındaki çatlaklardan yer yer ışık sızıyor, yeşillikler sarkıyor. Vaktiyle su deposuymuş burası. Şimdi ipek büken oğlanlar dolu içinde. Büyük keşmekeş. Bir türlü yerinde duramayan yaramaz çocuklar gibi hareket ediyorlar. Fırıl fırıl iplik eğiren inler cinler. Aşağı inerken (gemi ambarına inermiş gibi) ve yürürken ipek çilelerine çok dikkat etmek gerek. Burada insan rahatça soyulabilir ya da katledilebilir”.

Yine de kendisini bu kadar korkutan şehrin büyüsüne kapılacaktır zaman zaman:

“16 Aralık, Salı / Sabah saat 8.30’da vapurla Büyükdere’ye gittim. - Harika! Manzara baştan başa sanat ve doğa şaheseri. Avrupa ile Asya güzelliklerini sergilemekte birbiriyle yarış halinde. Bir ara geri çekilir gibi yapıp daha büyük bir güzellikle ortaya çıkan, derken yeniden geri çekilip yeniden ilerleyen güzellikler, biri ötekine bırakmıyor yarışmayı. -Mersin ağaçlı, serviler, sedirler - fundalıklar - Büyükdere’den Karadeniz’i şöyle bir gördüm”. (...)

“Çarların, padişahların başkentine göz dikmelerine şaşmamalı. Köknarlar arasında yaşayan Rusların buradaki mersin ağaçlarını arzulamaları normal. - Başkentte rastlanan yegâne ağaçlar sedir ile servi. -Serviler yeşil minareler gibi, taş minarelerle kaynaşıyor. Minare (belki de) servinin biçiminden esinlenerek yapılmıştır. Karanlık ağaç ile parlak kulenin birbirine karışması, hayat ile ölümün birbirine karışmasını andırıyor. - Boğaziçi’nin kutsal yanı.”

*

Neyse, bana kalsa satır satır anlatacağım size...

Beleşçiler sizi...

Alın ve kendiniz okuyun:

BATILI GEZGİNLERİN GÖZÜYLE İSTANBUL
Sefa Kaplan
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ

 

False