GeriSeyahat İstanbul’u kuşbakışı görmek mi istiyorsunuz, kanatlanın o zaman
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
İstanbul’u kuşbakışı görmek mi istiyorsunuz, kanatlanın o zaman

İstanbul’u kuşbakışı görmek mi istiyorsunuz, kanatlanın o zaman

İstanbul’u gezmeyi düşünüyorsunuz ama keşmekeşten azade bir yolculuk istiyorsunuz. Kanatlanıp uçmadıkça mümkün değil gibi görünüyor değil mi? Siz de kanatlanıp uçun o zaman! Plan Tour, İstanbul semalarında helikopter gezilerine başladı. Helikopter en az dört kişiyle kalkıyor. En fazla altı kişi alıyor. Yarım saatlik yolculuğa katılanlara ücretsiz Miniatürk bileti veriliyor.

Hüseyin Kurtoğulları turizmci. Kızı Sırma ile birlikte çalışıyor. Plan Tour diye bir şirketi var. Tam 24 yıllık. Kendisi 41 yıldır bu işin içinde. Araba kiralayarak başlamış turizme. İki katlı, üstü açık tur otobüslerini Türkiye’ye getirdi. Boğaziçi’nde turistik yat işine girdi. Şimdi de şirket içinde "Air Sightseeing" adında bir helikopter birimi oluşturdu ve İstanbul turizmine yeni bir boyut kazandırdı.

Helikopter turunun sloganı "Uçan halımızın üstünden İstanbul’u keşfedin." Helikopterler Sütlüce’den, tam Miniatürk’ün yanındaki pistten hareket ediyor. Ve sislerin, küçük bulut kümeciklerinin, denizlerin ve karaların, ormanların, yalıların, kilise ve camilerin, bulvar ve meydanların üzerinden sihirli bir aleme doğru taşıyor sizi. Haliç’in dibinden, Küçükköy, Alibeyköy ve Kağıthane derelerinin birleştiği havzanın hemen üstünden hareket ediyorsunuz. Altınızda Haliç adaları, sağınızda Piyer Loti. Eyüp’ün bu kentteki en yeşil ve güzel semtlerden biri olduğunu anlıyorsunuz. Sütlüce ile Feshane arasında uzanan rengarenk kayıklar, bu iç denizi geçmişe taşıyor. Güney Haliç hattından devam ettiğinizde altınızdan Ayvansaray geçiyor. Tekfur Sarayı’nın, Kariye’nin, Mihrimah Sultan Külliyesi’nin, Sultan Selim Camii’nin ve Fener Rum Erkek Lisesi’nin güzelliklerini seyrederken yarımadanın haritalara yansıyan soğuk yüzünün ne denli pırıltılı olduğunu fark ediyorsunuz.

Haliç kıyısında Bulgar Kilisesi’nin bir inci gibi salındığını görüp yolunuza devam ederken Balyan ailesinin eserlerinden biri olan Darüşşafaka Lisesi’nin delik deşik olmuş çatısının, "çöküyorum imdat" sesini duyuyorsunuz. Kaptan pilotunuz helikopterin yönünü Fatih Camii’ne ve Bozdoğan Su Kemeri’ne doğru kırıyor. Artık Zeyrek’tesiniz. Eski adı Patakrator Kilisesi olan Molla Zeyrek Camii’nin de onarılıp insanlığa kazandırıldığını, ama bu semtin dünyaya armağanı olan ahşap konakların harap halde olduğunu fark ediyorsunuz.

SÜLEYMANİYE , SANKİ DOKUNACAK GİBİ
/images/100/0x0/55eb3638f018fbb8f8b29e22


Mimar Sinan’ın emsalsiz eseri Süleymaniye Camii’nin çevresinde bir kelebek oluyorsunuz. Dünyada bir eşi daha bulunmayan ahşap Süleymaniye konaklarının peşpeşe yakılarak, yıkılıp yok olduğunu yukarıdan daha iyi fark ediyorsunuz.

Bu kentin en güzel seyir yerlerinden biri olan Beyazıt Kulesi’nin, İstanbul Üniversitesi’nin bahçesinde nasıl bir kimsesizliğe terk edildiğini anlıyorsunuz. Ayasofya Müzesi ve Sultanahmet Camii’ne bakıyorsunuz. Nasıl da görkemli birer mücevher gibi duruyorlar. "Allahım, iyi ki bu şehirde yaşıyorum" diye çığlık atmak geliyor içinizden. Sultanahmet Meydanı çevresinde şöyle iki tur attıktan sonra Topkapı Sarayı’na doğru alçalıyor uçan halınız. Suru Sultani’nin içinde sarayın etrafını kuşatan Zührevi Hastalıklar Hastanesi’ni, askeri binaları, matbaayı, ne olduğu belli olmayan barakaları, gecekondu tipi yapıları gördüğünüzde İlber Ortaylı hocanın ne denli haklı olduğunu anlıyorsunuz. "Bu binaları hemen yıkın ve sultan surlarının her metrekaresini gerçek sahibine yani Topkapı Sarayı’na terk edin" diye bağırıyorsunuz. Sizi hiç kimse duymuyor.

Helikopter, Saraburnu’ndan Üsküdar’a doğru sıçrıyor. Altınızda Kız Kulesi. İkindi vaktinin ışıklarında bir gümüş deryasının üstünde yakut bir yüzük taşı gibi ışıldıyor. İstanbul’u yeniden ve bir kez daha seviyorsunuz. Kuzguncuk üstünden yolunuza devam edip Boğaziçi Köprüsü’nün Anadolu yakasından uçuşunuzu sürdürüyorsunuz. Köprünün altından sular akıyor, gemiler geçiyor, üstündeki arabalar denizdeki hülyaya dalmış yorgun şehirlileri taşıyor iki kıta arasında. Korunaklı koylarda küçük teknelerin balık akınından yararlanmak için oltalarını denize uzattığını görüyorsunuz. Artık sırada Göksu ve Küçüksu, Fatih Sultan Köprüsü, Hidiv Kasrı var. Bunlar bitince uçan halınız Rumeli yakasına doğru alçalıyor. Koruların üzerinden geçerken, "Aaa, evet İstanbul’a sonbahar gelmiş" diyorsunuz. Sonbaharda bu şehrin ne kadar derin, ne denli hüzünlü olduğunu fark edince yine elinizi uzatıp okşamak, yumuşacık bir bulut olup onu sarmalamak istiyorsunuz.

Denizi uzakta bırakıp Maslak sırtlarına doğru uzandığınızda geçmişten geleceğe doğru yol aldığınızı, gökyüzüne tırmanan gökdelenlerin İstanbul’a başka bir güzellik kattığını anlıyorsunuz. Birdenbire kendinizi Taksim Meydanı’nda bulduğunuzda şaşırıyorsunuz. İstiklal Caddesi’nden geçip Galata’ya vardığınızda yeni bir güzelliğin ve keşmekeşin içinde buluyorsunuz kendinizi. Kule güzel, sokaklar yumuşacık kıvrımlarla denize doğru akıyor ama şu çatılar var ya şu çatılar, insanı delirtiyor. Tenekelerle, oluklu bir takım plastik ve metal örtülerle, derme çatma çatıları gördüğünüzde kentin ne denli sahipsiz kaldığının ayırdına varıyorsunuz. Perşembe Pazarı, Azapkapı, Haliç, Camialtı ve Taşkızak Tersaneleri’ni geçip restorasyonu bir türlü bitmediği için yıllardır kilit altında tutulan Aynalıkavak Kasrı’nı, o bölgede tek kurtarılmış nokta olan Rahmi Koç Müzesi’ni geçip uçmaya başladığınız noktaya geri dönüyorsunuz.

Ve "bir rüyaydı gelip geçti..." diyorsunuz.

Kişibaşı 99 Euro

Kişi başı 99 Euro. Talep edilirse kaldığınız otelden sizi alıp bırakıyorlar. Cuma ve cumartesi günleri öğlenden itibaren yolculuk başlıyor. Yarım saat sürüyor. Yaz sezonunda sefer günü ve sayısı artırılacak ve seferler saat 10.00’dan itibaren başlayacak. Helikopterin kalkış noktası Sütlüce’deki Miniatürk’ün yanından. Tel: 0212 234 77 77. www.plantours.com
False