İstanbul’da caz mevsimi
Belki tatilinizi ertelediniz, belki günlerce bilet peşinde koşturdunuz. Neden? Çünkü bugünden itibaren on bir gün sürecek dopdolu bir Caz Festivali başlıyor! İster yaz akşamlarının şanına uygun bir şekilde açıkhavada Latin müziği eşliğinde dans edin, ister kulüplere takılarak caz dinleyin, ister avangard gruplara kulak verin...
Artık neredeyse bir marka haline gelen İstanbul Caz Festivali'nin altıncısı epey zengin bir programla başlıyor. Altı değişik mekánda gerçekleşecek Festival'e bu yıl 300'ün üzerinde yerli ve yabancı müzisyen olmak üzere toplam 42 topluluk katılıyor. Elektronik cazdan rock'a, Latin müziğinden etnik denemelere kadar farklı türlere yer veren Caz Festivali'ni, Festival yöneticisi Görgün Taner anlatıyor...
Caz Festivali rüştünü nasıl ispatladı?
İstanbul Festivali'nden bağımsız Caz Festivali'nin ilki 1994'te gerçekleşti. İlk Festival'de 16 civarında konser vardı, şimdi ulaştığımız sayı büyüdüğümüzün göstergesi. Kurulduğumuzdan beri Avrupa'nın saygın caz festivallerinin üye olduğu ‘‘Avrupa Caz Festivalleri Birliği’’ne üyeyiz. Diğer festivallerin programında neler varsa, İstanbul Caz Festivali'nin programında da üç aşağı beş yukarı aynı şeyler var.
Festival'in içeriğini nasıl belirliyorsunuz?
‘‘Avrupa Caz Festivalleri Birliği’’ olarak senede beş-altı kez bir araya gelip, görüş alışverişinde bulunuyoruz. Bu toplantılarda kimlerin turneye çıkacağı, konser vereceği, kimin iyi olup kimin performansının düştüğünü tartışıyoruz.
Bu çerçevede bizim festivalin programı da belirleniyor. Zaten altı kişilik bir danışma kurulumuz da var.
Kimlere danışıyorsunuz?
Sadettin Davran, Can Kozlu, Cengiz Işılay, Jak Baruh, Jak Cornfield ve Faruk Eczacıbaşı.
Siz nasıl dahil oldunuz Festival'e?
(Upuzun bir ooooh çekiyor) Eski hikáye. Ben 83'te Film Festivali'nde çalışmaya başladım, sonra İstanbul Festivali'ne geçtim. 94'ten beri de Caz Festivali'nde çalışıyorum.
Festival'in bu yılki programını belirlerken neleri göz önünde bulundurdunuz?
Biliyorsunuz tüm dünyada Latin Caz'a özellikle de Küba müziğine büyük ilgi var. Daha cıvıl cıvıl yaza uygun bir Festival düşledik, bu yüzden Latin ve dans müziği ağırlıklı bir program oldu. Geniş bir yelpazeyi ele alıyoruz, bu nedenle sadece pür caz değil; folk, funk, blues gibi caza komşu bütün müziklere yer veriyoruz. Caz büyük bir şemsiye, Festival'de Khaled de var Patti Smith de, Suzanne Vega da var Branford Marsalis de.
Seyircinin ilgisi çok yoğun, insanlar sadece yıldızların değil az bilinen sanatçıların konserlerine de bilet bulamamaktan şikáyet ediyor...
Evet, sağolsunlar öyle. Festival'in amaçlarından biri de mütemadiyen aynı sanatçıları tekrar tekrar getirmek yerine, dinleyicileri yeni sanatçılarla tanıştırmak ve genç sanatçılar için bir platform oluşturmak. Programımızın % 30-40'ı şu an pek tanınmayan ama ileriki yıllarda isimleri büyüyecek sanatçılardan oluşuyor. Bu yılki Festival'e katılan Marc Ribot, Brad Mehldau Trio, Bugge Wesseltoft, Nils Petter Molvaer ve Olu Dara bu isimlerden bazıları.
Festival'e hemen hemen her yıl katılan isimler de var ama...
Var tabii. Onların farklılığı da her seferinde yeni projeler üretmelerinde yatıyor. Mesela bizde hep söylenir, ‘‘Jan Garbarek Türkiye'yi mesken tuttu’’ diye ama diğer festivallerde de durum böyle. Jan Garberek, Al Jarreau, Chick Corea, Herbie Hancock gibi isimler hemen hemen her yıl her festivalde çalıyorlar.
Bu yıl Dulcinea, Roxy ve Babylon gibi kulüplerde de konserler verilecek...
Kulüp ortamında sanatçıları izlemek çok daha değişik bir atmosfer, doğal olarak seyirciyle daha iyi bir iletişim kuruluyor. Zaten bu konserler atmosferleriyle var olabiliyor, mekánı konsere göre belirliyoruz.
Sizin Festival'deki favorileriniz neler?
Ayın 12'sindeki Michel Camilo konseri. Bir de 16 ve 17'sindeki Bugge Wesseltoft konseri. Ben sadece dinleyici olsam bu konserleri kaçırmazdım.