Son Güncelleme:
Ä°kinci olduk, testosteron teknelerinin bir bölümünü geride bırakarak hem de
GeçtiÄŸimiz hafta Bodrum’da düzenlenen Gant Kupası Yat Yarışı’ndaydım. Kurumsal destek verdiÄŸimiz bu yarışlara bir gazeteci olarak katılmam benim için ayrı bir keyif oldu. Bir aile teknesi olan Jasmin, testosteron havuzunda rakiplerini geride bırakıp ikinci olurken yıllar önce içimde uç veren deniz tutkusu da bir kez daha yeÅŸerdi.Rüzgar hızı 0.0. Tekne hızı 0.0. Derinlik 80.2 metre. Su sıcaklığı 27.2 derece.Bodrum’da Yalıkavak ile Turgutreis arasında bir yerlerdeyiz. Yaklaşık 20 dakikadır rüzgarın keyfini bekliyoruz. Rüzgar biraz nazlı; 50 metre yukarımızda esiyor, 50 metre aÅŸağımızda esiyor ama bize bir türlü gelmiyor. Teknenin yelkenlerinde tık yok.Jasmin yaklaşık 10 metrelik modern bir gezi teknesi; Fransız yapımı. Hürriyet’in desteklediÄŸi Gant Kupası’na katılan yelkenlilerden biri. Ä°ddiası yok; bir aile teknesi. Teknenin kaptanı baba; Şükrü Uzuner. Mürettebat ise eÅŸi Tijen ve kızı Yasemin; teknenin adı yani. Teknelerine aracılığı ile bindiÄŸim arkadaşım Ahmet Burak ve ben de mürettebatı tamamlıyoruz. ‘Bari atlayıp itelim’ diyor biri. Kısa bir yarış kuralları tartışmasından sonra arkadan ayak çırpmanın bizi yarış dışı bırakmayacağına karar veriyoruz. Kaptan dümen başında; teker teker atlıyoruz suya. Güvertenin 40 derecesinden sonra 27 derecelik deniz soÄŸuk ÅŸerbet gibi geliyor. Ellerimizle tutunup ayak çırpıyoruz; hız göstergesi hala 0.0. Ayaklarımızla itiyoruz bana mısın demiyor Jasmin. Yunanca adı Ko olan Ä°stanköy, Bodrum’da her ne hikmetse Kos olmuÅŸ; Jasmin’in sağında, yani sancağında uzanıyor. Burada saÄŸ dememek lazımdı aslında. Denizcilik terimlerini bilmeden bir tekneye binmek adaba pek uygun deÄŸil. Önce sol ile sağı öğrenmek gerek; iskele sancak yani. Sonra daha karmaşık sözcükler var. Istralya, iskota, mandar, bumba.. Bunların ve diÄŸerlerinin üçünün dördünün bir arada kullanıldığı cümlelerle anlaÅŸan yelken insanlarının yanında pek ses çıkartmak içimden gelmiyor. Cesaretimi topladığımda, ‘O ne demek, bu ne demek’ diye sormaya baÅŸlıyorum. Ama yakınımızdaki bir aile teknesinin mürettebatından bir gencin de bizi kastedip ‘Solumuzda tekne var’ demesi beni biraz rahatlatıyor. Yelken yarışçılığı alemi ilginç. Yarış için üretilmiÅŸ ve her yarışa katılan tekneler var: Uzma III, Provezza gibi. Gezi için üretilmiÅŸ ama yapılan deÄŸiÅŸiklikler ile hızlandırılmış tekneler var: Limonchello, Eshquia gibi. Bir de Jasmin gibi, sırf spor olsun diye yarışa katılan gezi tekneleri.Büyük tekneleri yarıştırmak için ekipler gerekli çünkü yelken yarışı emir komuta zinciri içinde bir ekip sporu. Aynı anda düşünülmesi gereken birçok etmen var ve etkin bir yarış için tüm adımların uyum içinde atılması gerekli. Bu ekiplerde profesyonellerin yanı sıra yelkeni seven, günün birinde tekne sahibi olmayı düşleyen genç insanlar bulunuyor. Yarış dışında sınıf farkının belli ölçülerde ortadan kalktığı, enseye tokat bir ortamın oluÅŸtuÄŸu erkek tekneler. Haliyle de bu tekneler ve özellikle de iddialı olanları yarış ortamında birer testosteron havuzu haline dönüşüyor. Bu arada yukarımızdaki teknelerden biri rüzgarı yakalamış daha da yukarı çıkıyor hızla; bizde hálá tık yok. Testosteron yüklü Limonchello’nun hedefi, rüzgarın, kıyıdan uzakta daha çok esiyor olmasından ve teknenin tasarımından, boyundan ve teçhizatından kaynaklanan hızından yararlanıp, daha uzun mesafe yapacak olmasına raÄŸmen diÄŸerlerinin önünde bitiÅŸ çizgisine varmak. Bazı tekneler de onu izliyor; onlar iddialı.ÇEKÄ°RDEK ÇİTLEYEREK BÄ°LE KAZANMAK MÃœMKÃœNSandviç faslından sonra rüzgar baÅŸlıyor; 4.0 knot; hızımız 2.2 knot civarı. Arada sertleÅŸiyor biz de hızlanıyoruz; yukarı çıkmadan normal rotamızda bitiÅŸ çizgisini hedefliyoruz. Rüzgar yine duruyor, yine çıkıyor falan. Ve sonunda, doÄŸru bir rota izleyenler de, hırs yapıp rüzgarı buldukları anda cin fikirli taktikler geliÅŸtirenler de aynı anda bitiÅŸ çizgisine geliyor: Bizim süremiz 4 saat 36 dakika 22 saniye. Aynı uzaklığı yürüyerek daha hızlı alabilirdik suyun üzerinde yürümek mümkün olsaydı eÄŸer. Hızlı gitmek için tasarlanmış ve ona göre teçhizat desteÄŸi almış tekneler, Jasmin gibi standart üretim teknelerle yarıştığında sahip oldukları avantajlar nedeniyle cezalandırıldıkları için, düzeltilmiÅŸ sürelere bakıldığında ilginç bir sonuç çıkabilir. Ama ilk yarış gözlemim ÅŸu: Durgun bir günde ayçiçeÄŸi çitleyerek kazanmak mümkün.Jasmin mürettebatının bir üyesi olarak mutlu haberi akÅŸam yemek yerken SMS ile alıyorum: 2. olmuÅŸuz. Testosteron teknelerinin bir bölümünü geride bırakarak hem de.Yelken ve yelken etrafından dönen bir yaÅŸam; teknede yaÅŸamak, marinalar, kısa seyirler, uzun seyirler, cesaretlenince gece seyirleri bir yaÅŸam tarzı. Alışkanlık diyenler var. Özellikle Ä°skandinavya’da çok yaygın; onların ata sporu. DiÄŸer Avrupa ülkelerinde de, Ä°skandinavya kadar olmasa da yaygın. Evlerin bahçelerinde küçük tekneler yapılıyor; geliÅŸmiÅŸ bir ikinci el tekne pazarı var tüm Avrupa’da. Göl kenarında, daÄŸlar arasındaki Cenevre dünyanın en önemli tekne yarışlarından birine ev sahipliÄŸi yapıyor.TÃœRKÄ°YE SIRTINI DENÄ°ZE DÖNMÜŞTürkiye ise amatör denizciliÄŸi geçen temmuz ayına kadar cezalandıran bir yasal yapı ile yine yasakçı, sınırlayıcı. Zengin eÄŸlencesi olarak algılandığı için vergiler yüksek, marinalar pahalı, balıkçı barınaklarına tekne baÄŸlama izni yok. Yelken eÄŸitimi veren kuruluÅŸların sayısı artıyor; ilginin dozu yükseliyor bir yandan da. Profesyonel denizciler yetiÅŸtirmede de eksikler var. Yabancı paralı turiste hizmet verecek 250 bin Euroluk guletlerde çalışacak dil bilen deniz adamı yok. Denizcilik okullarından çıkanları deniz ticaret filosu kapıyor. Denizin ekonomik potansiyelini deÄŸerlendirmeye dönük planlama hemen her konuda olduÄŸu gibi yetersiz. Yani sırtını denize dönmüş bir ülke. Denize küs sanki.Geçen temmuz ayında çıkartılan iki yönetmelik ile cumhuriyet tarihinde ilk kez, amatör denizcilikle profesyonel gemicilik birbirinden ayrı deÄŸerlendirilmeye baÅŸlanmış. Yeni yıl ile birlikte bir milat baÅŸlayacak Türkiye’de; amatör denizciler çok keyifli ÅŸu sıralarda.Gant Kupası’nın tüm ayaklarını kazanan Uzma III, hızla Jasmin’in yanından geçerken; ‘Adını deÄŸiÅŸtirelim Jasmin’in. ‘Tek Rakibim Uzma’ olsun’ demiÅŸtim. Kara adamının deniz esprisi iÅŸte bu olur. Yoksa, ilerde kendime tekne alırsam adı o mu olsa? Rebetiko’nun Allah’ı Ä°stanköy’deÄ°lk yarış gününün akÅŸamı yanaÅŸtığımız Ä°stanköy Marinası, Türkiye’deki tesisler ile kıyaslandığında altyapı olarak daha geri görünüyor. Biraz eski, biraz balıkçı barınağı havası var ama denizcilik hizmeti iyi. BindiÄŸimiz 27 metrelik Barketta guletinin marina giriÅŸ çıkışları büyüklüğü nedeniyle meÅŸakkatli. Trabzonlu Mehmet Kaptan çoluÄŸunu çocuÄŸunu az görmekten yakınıyor. Ayları denizlerde geçiyor.Her denizci gibi çok iyi bilmediÄŸi bir limana girerken biraz geriliyor. Ä°stanköy’de baÄŸlama hizmeti verenler tam anlamıyla denizci; belli ki kendileri çok gemi yanaÅŸtırmış. Mehmet Kaptan’a güven aşılayarak kararlı komutlarla Barketta’yı rıhtıma aborda ediyorlar (yan yanaÅŸtırıyorlar). Türkiye’de tanınmış bazı tekne sahiplerinin anonim kalabilmek için ve belki de daha iyi denizcilik hizmeti nedeniyle teknelerini buraya bıraktıklarını öğreniyorum.AkÅŸam saat 8 gibi yemek baÅŸlıyor. Ä°lk izlenim kötü çünkü bir düğün salonu klavyecisi kötü kötü parçalar çalarak gürültü yapıyor. Küçük sahnede ayakta yaÅŸlıca bir adam var; kim olduÄŸu belli deÄŸil. Sebati ‘Klavyeciyi koruyor dövmeyelim diye’ diyor. Sesini kıstırtmaya çalışıyoruz; nafile.Hayal kırıklığı. Sonra yaÅŸlı adamın sebeb-i mevcudiyeti anlaşılıyor: buzuki. Baba, üzeri sedefli buzukisini çıkartıp sigaradan kısılmış pes sesi ile söyleyerek bir baÅŸlıyor çalmaya, bizim masa en öne taşınıyor. Rebetiko’nun Allah’ı Ä°stanköy’de.Ä°stanköy Kaymakamı, Belediye BaÅŸkanı, Marina Müdürü aileleri ile orada. Marinanın çalışanları da. Barketta yaklaşırken Zodiac ile gelip bizi karşılayan ve marinaya kadar eÅŸlik eden sarı tişörtlü kılavuzu da ailesiyle birlikte görüyorum.Yunanistan’a çok kez gidip geldim; çok Yunan dostum var. Ä°ki ülke insanlarının birbirine benzediÄŸi hep söylenir ya, uzun Atina gecelerinden birinde şöyle dediÄŸimi hatırlıyorum: ‘Bir Türk üzgün bir Yunandır; bir Yunan keyifli bir Türk.’ Bir de ÅŸu var: Yunanistan homojen nüfus yapısı nedeniyle, ortak deÄŸerlerde buluÅŸabiliyor. Sınıfsal farklılıklara raÄŸmen, bir armatör ile adamın gemisinde çalışan bir yaÄŸcı aynı masada buluÅŸup, aynı yemekle eÄŸlenebilir. O Ä°stanköy gecesi de bu gözlemi doÄŸruluyor.Rebetiko sahneye çağırıyor insanları. Sonra ‘Çiftetelli Turkiko’ ile göbek ardından sirtaki. Sahnede Ä°stanköy ahalisi çoÄŸunlukta; bizim yatçılar biraz fazla Etiler, TeÅŸvikiye, Cadde; rock, opera, klasik, caz. Zeybek, sirtaki yok. Ve hepsinden önemlisi, marina hiyerarÅŸisinin en altındaki çalışanlar bile eÄŸlencenin göbeÄŸinde. Sarı tişörtlü kılavuz en iyi zeybek oynayanlardan biri. Kadınlar önünde diz çöküp alkış tutuyor.Bir kadın herkesin dikkatini çekiyor. Ä°nanılmaz dans ediyor. ‘Kesin Yunan’dır’ diyoruz. Öyle bakan kadınları sık görmediÄŸimizde hemfikiriz. Yanılmışız: bir Türk. Adı kalsın. Gece boyunca sahneden inmiyor. Sonra herkesin gözleri üzerinde gidiyor. Biz de gidip yatıyoruz; yorgun ama keyifli. Buzukici’yi tekneye atıp Türkiye’ye de götürme fikrim pek taraftar bulmuyor.Â