Herkese, her yere uzak ama doğaya yakın
Seneler önce İran’dan dönerken tutturmuştum Kurtalan Ekspres’le döneceğim diye ve Siirt’e ilk kez yolum böyle düşmüştü. Doğu turumun sonlarına doğru yolum Siirt’ten geçerken tekrar görmek için can attığım yerler vardı; bir doğa harikası turkuvaz sularıyla Botan, 350 metredeki görkemli mağara Delikli Taş ve Tillo Kalesi.
Gece vakti Siirt’e giriyoruz... Yol çok uzun. Burası birçok il için en uzak kent... Bir hayli açız. Her ne kadar Siirt büryan kebabı diye tuttursam da öğlen saatlerinde bittiğini, sabah kahvaltısında bile büryan kebabı yediklerini öğreniyorum. O saatte bulmak imkânsız. Bir yerde, başka bir şeyler yemek için oturduk ama hâlâ kalacak bir yerimiz yok. Ne yapacağız? Otele gitmek gibi bir niyetim de yok. Neyse ki çok sağlam gezgin dostlarım var.
Bir-iki mesaj sonrası daha yemeğimiz bile gelmeden yerimiz hazır. Fas’tan ülkemize okumak için gelmiş ve bunun için Siirt’i seçmiş Faruk Şarşavi ile onun okuldan hocasının kardeşi Selman Can bizi misafir ediyor. Sanki yakın bir arkadaşımızın evine gitmiş gibi karşılanıyoruz. Tanrı misafiri olmak için Siirt çok doğru bir adres. Süryanice anlamı ‘yüksek ruhlar’ olan Tillo, herkesin kesinlikle ‘gidin, görün’ dediği yerlerden biri. Biz de gezimize Tillo ile başlıyoruz. Siirt merkeze birkaç kilometre uzaklıkta. Köyü şöyle bir dolaştıktan sonra kale alanına çeviriyoruz yolumuzu. Oradan Botan Çayı’nı izlemek harikaymış... Geniş otoparkına aracımızı bıraktıktan sonra falezlere doğru ilerliyoruz. Minicik bir cam teras var. Cam terasları pek sevmesem de buraya kadar gelmişken görmeden olmaz. Küçük bir ücret karşılığı girebiliyorsunuz.
Hayatımda gördüğüm en küçük cam teras olduğunu söyleyebilirim. Falezin manzarası gerçekten muhteşem. Oldukça yüksek. Çevresi masalı sandalyeli piknik alanlarıyla dolu. Dikkatimi çeken en önemli şey, etrafın çöp dolu olması. Böyle muhteşem bir manzarada, böyle ihtişamlı falezlerde bu çöpler nasıl olabilir? Çok üzücü! Bir başka merak ettiğim yer Rasıl Hacar yani Delikli Taş. Siirt’e 4 kilometre uzaklıktaki Delikli Taş’ın olduğu alana girmek için de ücret ödemeniz gerekiyor. Delikli Taş’a çok yakın, muhteşem manzaralı bir kafe var. Ne sıcak ne soğuk bir gün ama her şey uçuyor rüzgârdan. Kafeden biraz aşağıya yürüyünce asıl aradığım yeri de buluyorum. Milattan önceki yüzyıllardan birinde, insanlar tarafından ve elle oyulmuş bu mağara tam 350 metre yükseklikte. Araştırmalar sonucunda barınma amaçlı yapıldığı anlaşılmış. Bizim göremediğimiz alt tarafında elle kazıldığına dair ibareler görülebiliyormuş. İnanılır gibi değil. O kadar yükseklikte ve orada nasıl barınmışlar? En güzel tarafı da Uluçay olarak bilinen Botan Çayı’nın muhteşem turkuvaz rengi. Fotoğraflarda hiç oynama yapılmamış. Gözümle görebiliyorum bunu. Öyle harika. Delikli Taş’ın ve diğer manzara noktalarının kenarı demir parmaklıklarla çevrilmiş. Dile kolay. Tam 350 metre yüksekteyiz, tabii ki oldukça tehlikeli.
Siirt-Bitlis arasındaki otoyolun hemen kenarında görülen kalker oluşumlar da ziyaret etmeye değer. Yerel halkın evinde kalmak ve onlarla gezmek, böyle pek bilinmeyen yerleri görebilmek için bir şans. Yol yapılmadan önce dümdüz uzanırmış kayalar; ancak yol yapılırken ve zamanla bazı bölümleri kırılmış. Bu hali bile muhteşem. Kırılmadan önceki hali delik bir taşı andırdığından buranın da adı Delikli Taş kalmış ama konumlarda çıkmıyor. Normalde mağaraların içinde görebildiğimiz oluşumları bir yolun kenarında görmek çok ilginç bir deneyim oluyor doğrusu. Yol o kadar kalabalık bir kamyon trafiğine sahip ki karşıdan fotoğraf çekebilmek biraz zor. Trafiğe çok dikkat etmelisiniz.
Siirt denince ilk akla gelen yer Veysel Karani Türbesi. Kabrin tam olarak burada olup olmadığıyla ilgili rivayetler dolaşsa da Veysel Karani’nin türbesi burası. Geniş bir kompleks içindeki türbenin çevresi çeşitli yeme-içme ve hediyelik dükkânlarıyla çevrili. Siirt’e gitmenin en güzel yolu Kurtalan Ekspresi’ni kullanmak. Doğu Ekspresi kadar popüler olmadığından ve halk ulaşımda kullandığından bilet bulabilmek kolay. İster giderken ister dönerken bu yolu denemenizi öneriyorum. Ben sonbaharda kullandım. Tüm mevsimlerde Doğu’ya giden trenlerin hepsine binmiş biri olarak sonbaharda bir tren penceresinden bakmak kadar muhteşem başka bir yolculuk türü yok.