Mete TÜRKBEN
Son Güncelleme:
Hemingway’in ayak izinden Küba
Nobel ödüllü Amerikalı yazar Ernst Hemingway, Küba’ya 1928’de il kez ayak basmıştı. Karısına gönderdiği mektupta “Hayatımın geri kalanında Küba’yı anlamaya çalışacağım” diyordu. Köylülerle, aydınlarla dost oldu. Adada yazdığı “İhtiyar Balıkçı”yla kazandığı ödülü balıkçılarla kutladı. Ve adadan ayrıldığında hayatına son verdi. Ölümünün 40’ıncı yılında Küba’da Hemingway’in izini sürdüm.
Ilık bir sonbahar sabahı. Havana’nın 10 kilometre doğusundaki küçük balıkçı köyü Cojimar’da zaman sanki durmuş. Lise yıllarımda okuduğum romanın ilk satırları zihnimde çınlıyor: “Bir zamanlar, yaşlı bir adam, teknesinde tek başına, Golfstrim akıntısının ortasında balık avlıyor.” Bugün Küba’da bu satırların yazarının ayak izlerinin peşindeyim. Az sonra pus perdesi aralanıyor ve kıyıdaki küçük İspanyol kalesinin gerisinden derme çatma bir tekne koyun içine süzülüyor. Balıkçılar “Cusa’nın teknesi bu” diyor. Cusa’nın ilginç bir öyküsü var. Bir sabah kılıçbalığı avlamak için açılıyor ama usturasını evde unutuyor. Kıyıya döndüğünde bembeyaz sakalları iyice uzamış. Arkadaşları Ernest Hemingway’e benzetiyor. İşte o günden bu yana Cusa sakallarını kesmemiş. Cojimar balıkçıları için ona benzemek büyük bir onur. Nitekim Hemingway’in Küba vatandaşı olduğunun altını gururla çiziyorlar. Koyun bir bölümü askeri bölge. Kışlanın duvarında iki devasa resim karşılıyor sizi. Biri, Küba bayrağıyla Fidel Castro (Graffiti kültürünün çok yoğun olduğu Küba’da belki de tek duvar resmi) diğeri ise kılıçbalığıyla Ernest Hemingway. Yani timsaha benzeyen adanın duvarlarda resmine izin verilen tek yabancı...
OTEL PENCERESİNDEN NELER GÖRMÜŞTÜ
Ernest Hemingway, Küba’ya ilk kez 1928’de Fransa’dan demir alan Orita gemisiyle adım atıyor. Bu kısa ziyaretten sonra karısına gönderdiği mektupta “son zamanlarda kendime hayatımın geri kalan günlerinde ne yapacağımı soruyordum. Şimdi yanıtını biliyorum: Küba’yı anlamaya çalışacağım” diye yazıyor. 1932 Nisanı’nda adaya geri dönüyor. 1933’te bu kez uzun süreli kalmak için geliyor ve eski kentin tam merkezindeki Ambos Mundos otelinin 511 numaralı odasına yerleşiyor. Son yıllarda tamamen restore edilen otelin 511 numaralı odası artık bir müze. Penceresinden tüm Havana’yı keşfetmek mümkün. Mavi okyanus sularının yaladığı rıhtımı, katedrali, Capitol binasını, sömürge döneminden kalma binaların çatılarını ve köprüleri... Odanın bir duvarında Kübalı genç sevgilisi Leopoldino Rodriguez’in bir resmi asılı. Otelde kaldığı sürede tamamladığı “Ya Hep ya Hiç” romanında Havana’yı şöyle tanımlıyor: “Frigorifik kamyonların barlara buz dağıtmaya geldikleri erken saatlerde Havana sokaklarında geceden kalma serseriler evlerin duvarlarına sırtlarını dayamış uyuyor. San Francisco Meydanı’nda sadece bir dilence ayakta. Çeşmeden gecenin susuzluğunu gideriyor.”
Bugün otelin bulunduğu Obispo Sokağı hayaletlerin anısıyla geçimini sağlayan sanatçılarla dolu. Denizci şapkası ve purosuyla (Hemingway sigara içmezdi) yalancı Hemingway’ler turistlerle fotoğraf çektiriyor, dövmeciler turistlerin sırtına Che Guevara resmini çiziyor. Bu arada Hemingway, Ambros Mundos Oteli’ndeki odasında bir başka romanının sancılarını yaşıyor: “Çanlar Kimin İçin Çalıyor.“ Geceleri ise kendisini Bodeguita del Medio barının kucağına atıyor. Burada Kübalı sanatçı dostları, yurtdışından gelen misafirleriyle mekanın ünlü mojitosunu yudumluyorlar. Ne var ki özellikle bu barın iyice popüler olması ve bölgenin giderek kalabalıklaşıp, gürültülü hale gelmesi üzerine 1940’ta San Francisco de Paula kasabasındaki çiftlik evini (Finca Vigia) satın alıyor. Eski komşuları onun iyiliği, cömertliği konusunda hemfikir. Oğullarıyla kuş avına çıktığında yanında götürdüğü sodaları kasabalılarla paylaştığını, biri hastalandığında otomobiliyle Havana’ya hastaneye götürdüğünü ve ilaçlarını aldığını söylüyorlar.
HAYATINI DEĞİŞTİREN BALIKÇI KÖYÜ
Hemingway’ın dünyasını asıl değiştiren küçük balıkçı köyü Cojimar. Şöyle anlatıyor: “Küba, kuru esen rüzgar, güneşli bir gökyüzü, balıkçılarla dostluk, yemyeşil ağaçlar, yeniden keşfedilen çocukluk, Golf Stream’ın sıcak ve bereketli suları, yani yeryüzünde son kalan vahşi topraklardan biri. İnsanların lüks gemilerle, efsanelerle, yorgun kahraman ve yalanlarıyla gelmeden önceki son cennet...” Bu cennetin verdiği enerjiyle yeni bir romana başlıyor: “İhtiyar Balıkçı ve Deniz”. 84 gündür tek bir balık avlayamayan Santiago (teknesinin kaptanı Gregorio Fuentes’ten esinlenerek yarattığı kahraman) ona her zaman güvenen küçük dostu Manolin’i yanına almadan, bir gün tek başına denize açılır ve çok uzaklara Gulf Stream’ın sıcak sularına olta atar. Bir süre sonra dev bir kılıç balığı yakalar. Zorlu bir mücadeleden sonra kılıç balığını zapt etmeyi başarır. Ancak bu kez kan kokusuna gelen köpek balıklarıyla savaşmak zorundadır. Kıyıya vardığında kılıç balığından geriye sadece dev iskeleti kalmıştır.
“İhtiyar Balıkçı ve Deniz” romanı 1954 yılında Hemingway’e Nobel Edebiyat ödülünü getiriyor. Bu başarıyı bazı sanatçı dostları ve Cojimar balıkçılarıyla La Terrazza isimli restoranda kutluyor. Ödülünü Küba azizesi “Vierge de Charita”ya ithaf ediyor. Fidel Castro’nun “Onun kadar güzel bir roman okumadım” dediği “İhtiyar Balıkçı ve Deniz” aslında her mücadelenin iki tarafı olduğunun ve bir kazananın olacağının en güzel ifadesi...
ÇİFTE GİZEM
Hemingway 22 yıl yaşadığı çiftliğini ve Küba’yı bir gün terkedip Florida’ya dönüyor. 22 Temmuz 1961’de en sevdiği tüfeğini ağzına dayayıp tetiği çekiyor. Kafka’nın Prag, James Joyce’un Dublin, Fernando Pessoa’nın Lizbon’la bütünleşmesi gibi Havana ile bütünleşen Hemingway neden Küba’dan habersiz ayrıldı ve şöhretinin zirvesindeyken intihar etti? Bu konuda iddialar farklı. Bazı Amerikalı yazarlara göre Kübalıların “Baba”sı Fidel Castro rejimine mesafeli yaklaşmış, devrimden büyük bir hayal kırıklığına uğramış, bunun sonucu depresyona girip, gitgellerinin kurbanı olmuştu. Bu iddia büyük bir yalan. 1960’da tedavi için ABD’ye gittiğinde Küba Devrimi’ni soran gazetecilere şöyle demişti: “Bizler, dürüst insanlar Küba Devrimi’ne inanıyoruz...” Yazarın son günlerine tanık olanlar ise intiharı şöyle açıklıyor: “Çok hastaydı. Cilt kanseri hızla ilerliyordu. Birinci Dünya Savaşı’nda İtalya Cephesi’nde yaralı taşırken bacağından aldığı kurşun yarası onu hareketsiz kılıyordu. Hayatı macera peşinde geçen, yemeği, içmeyi ve güzel kadınları (4 kez evlendi) seven biri için hareketsizlik korkunç bir hale gelmişti. O büyük bir avcıydı. Ama bu kez kendisi av olmuştu. Azrail’in peşinde koştuğu bir av. Onun pususuna düşmektense Büyük Avcı avına acımadı ve tüfeğini ağzına sokup tetiği çekti. Böylece ruhunu ve hayaletini çok sevdiği Küba’nın gökyüzüne doğru yolcu etti.”
KORSANLARIN YOLDAŞI MOJİTO
Dünyanın en ünlü kokteyli, Küba’daki barlarda Hierba Buena (acılı nane) ile hazırlanıyor. Bazen limon, maden suyu, yeşil limon kabuğu eklense de özünde acılı nane yatıyor. Kökeni ünlü İngiliz korsan Francis Drake’e kadar uzanıyor. Dünyanın tüm denizlerini dolaşan bu korsanın Küba’da bugün Gençlik Adası (İsla de la Juventud) denen yerde bir sığınağı vardı. Aynı adayı Robert Louis Stevenson “Hazine Adası” romanında da kullanmıştır. Draque ve arkadaşları bir gün, büyük bir soygunun ardından adaya sığınır. Keyiften Küba romunun atası olan “tafia”yı nane yaprakları ve yeşil limon parçalarıyla karıştırıp içerler. Adını “Draquecito” koyarlar. İçki, İngiliz donanmasından kaçan gemicilerce dünyaya yayılır. 1919-1920 arasında Küba mafyası romu rahat içilebilir hale dönüştürmeye girişir. 1946’da La Bodeguita del Medio’nin patronu Draquecito’ya şeker, limon ilave eder. İcat ettiği kokteyle “mujito” adını verir. Nemli anlamına gelen “Mojadito” ve bir Küba sosu olan “mojo” kelimelerinden üretilen mujito zamanla Küba’nın ulusal içkisi haline gelir.
LE DAIQUIRI
Küba’daki sayısız efsanelerden birine göre bu sert kokteyl, Ernest Hemingway ve “Floridita” barının sahibi Constantino Ribalaigua tarafından keşfedilmiş. Beyaz rom, şeker, yeşil limon ve kırılmış buz parçacıklarıyla hazırlanıyordu. Hemingway ise duble romlu ve şekersiz içiyordu. Daiquiri’nin bu versiyonuna “Papa’s Special“ adı veriliyor. Hemingway her sabah saat 10’da Floridita barına gelir, sandalyesine oturur, şoförünü 100 metre ilerdeki Plaza Hotel’den gazetesini almaya gönderir ve daquirisini içerdi. Kendisine ait içki rekorunu da yine Floridita barında gerçekleştirmiş ve bir gecede tam 15 kokteyl içmişti.
BU EVE SADECE GORBAÇOV GİREBİLDİ
1887’de inşa edilen İspanyol neo-klasik mimari tarzındaki bu yapıyı ve geniş bahçesini Hemingway 28 Aralık 1940’ta “Çanlar Kimin İçin Çalıyor” romanının sinema telifiyle satın aldı. Havana’nın güney-doğusuna 15 kilometre uzaklıktaki San Francisco de Paula kasabasındaki tarihi bina yazarın dul eşi Mary Welsh tarafından 1961’de Küba hükümetine hediye edildi. Günümüzde müze. İçi olduğu gibi korunduğu için sadece dışarıdan gezilebiliyor. Bugüne kadar içeriye sadece Sovyet lideri Gorbaçov’un girmesine izin verilmiş. Geniş pencerelerden, duvarlarda sanatçının Afrika’da vurduğu hayvanların dondurulmuş başları, devasa kütüphanesinin bölümleri, 30’lı yılları ait boğa güreşi afişleri, savaş muhabiriyken giydiği üniformalar ve eserlerini ölümsüzleştirdiği yazı masası ve daktilosu görülebiliyor. 20 yıl boyunca yardımcılığını yapan bayan Elisa Perez Fernandez, yazarın sadece sabahları çalıştığını ve sırt ağrıları çektiği için daktilosunu ayakta yazdığını söylüyor. Hemingway evinde çok sayıda köpek ve kedi besliyordu. Köpeklerinden dördünün mezarı müzenin bahçesinde. Yine giriş bölümündeki büyük hangarın içinde ise “Pilar” isimli yatı sergileniyor. Yatın kaptanı Gregoria Fuentes “İhtiyar Balıkçı ve Deniz” romanının kahramanının esin kaynağıydı. Birkaç yıl önce vefat eden Fuentes yazarın intiharından sonra bir daha denize hiç açılmamış.
BENZERLERİ YARIŞIYOR
Amerika’nın Florida Eyaleti’nin (Küba sahillerine 260 kilometre uzaklıkta) Key West kentinde her yıl “Ernest Hemingway Benzerleri Yarışması” düzenleniyor. 31 yıldır 22 Temmuz’da dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen yarışmacılar yazarın en sevdiği “Sloppy Joe“ barında toplanıyor. 1957’de Yusuf Karsh’ın çektiği siyah-beyaz Hemingway fotoğrafına en çok benzeyen yarışmayı kazanıyor.
OTEL PENCERESİNDEN NELER GÖRMÜŞTÜ
Ernest Hemingway, Küba’ya ilk kez 1928’de Fransa’dan demir alan Orita gemisiyle adım atıyor. Bu kısa ziyaretten sonra karısına gönderdiği mektupta “son zamanlarda kendime hayatımın geri kalan günlerinde ne yapacağımı soruyordum. Şimdi yanıtını biliyorum: Küba’yı anlamaya çalışacağım” diye yazıyor. 1932 Nisanı’nda adaya geri dönüyor. 1933’te bu kez uzun süreli kalmak için geliyor ve eski kentin tam merkezindeki Ambos Mundos otelinin 511 numaralı odasına yerleşiyor. Son yıllarda tamamen restore edilen otelin 511 numaralı odası artık bir müze. Penceresinden tüm Havana’yı keşfetmek mümkün. Mavi okyanus sularının yaladığı rıhtımı, katedrali, Capitol binasını, sömürge döneminden kalma binaların çatılarını ve köprüleri... Odanın bir duvarında Kübalı genç sevgilisi Leopoldino Rodriguez’in bir resmi asılı. Otelde kaldığı sürede tamamladığı “Ya Hep ya Hiç” romanında Havana’yı şöyle tanımlıyor: “Frigorifik kamyonların barlara buz dağıtmaya geldikleri erken saatlerde Havana sokaklarında geceden kalma serseriler evlerin duvarlarına sırtlarını dayamış uyuyor. San Francisco Meydanı’nda sadece bir dilence ayakta. Çeşmeden gecenin susuzluğunu gideriyor.”
Bugün otelin bulunduğu Obispo Sokağı hayaletlerin anısıyla geçimini sağlayan sanatçılarla dolu. Denizci şapkası ve purosuyla (Hemingway sigara içmezdi) yalancı Hemingway’ler turistlerle fotoğraf çektiriyor, dövmeciler turistlerin sırtına Che Guevara resmini çiziyor. Bu arada Hemingway, Ambros Mundos Oteli’ndeki odasında bir başka romanının sancılarını yaşıyor: “Çanlar Kimin İçin Çalıyor.“ Geceleri ise kendisini Bodeguita del Medio barının kucağına atıyor. Burada Kübalı sanatçı dostları, yurtdışından gelen misafirleriyle mekanın ünlü mojitosunu yudumluyorlar. Ne var ki özellikle bu barın iyice popüler olması ve bölgenin giderek kalabalıklaşıp, gürültülü hale gelmesi üzerine 1940’ta San Francisco de Paula kasabasındaki çiftlik evini (Finca Vigia) satın alıyor. Eski komşuları onun iyiliği, cömertliği konusunda hemfikir. Oğullarıyla kuş avına çıktığında yanında götürdüğü sodaları kasabalılarla paylaştığını, biri hastalandığında otomobiliyle Havana’ya hastaneye götürdüğünü ve ilaçlarını aldığını söylüyorlar.
HAYATINI DEĞİŞTİREN BALIKÇI KÖYÜ
Hemingway’ın dünyasını asıl değiştiren küçük balıkçı köyü Cojimar. Şöyle anlatıyor: “Küba, kuru esen rüzgar, güneşli bir gökyüzü, balıkçılarla dostluk, yemyeşil ağaçlar, yeniden keşfedilen çocukluk, Golf Stream’ın sıcak ve bereketli suları, yani yeryüzünde son kalan vahşi topraklardan biri. İnsanların lüks gemilerle, efsanelerle, yorgun kahraman ve yalanlarıyla gelmeden önceki son cennet...” Bu cennetin verdiği enerjiyle yeni bir romana başlıyor: “İhtiyar Balıkçı ve Deniz”. 84 gündür tek bir balık avlayamayan Santiago (teknesinin kaptanı Gregorio Fuentes’ten esinlenerek yarattığı kahraman) ona her zaman güvenen küçük dostu Manolin’i yanına almadan, bir gün tek başına denize açılır ve çok uzaklara Gulf Stream’ın sıcak sularına olta atar. Bir süre sonra dev bir kılıç balığı yakalar. Zorlu bir mücadeleden sonra kılıç balığını zapt etmeyi başarır. Ancak bu kez kan kokusuna gelen köpek balıklarıyla savaşmak zorundadır. Kıyıya vardığında kılıç balığından geriye sadece dev iskeleti kalmıştır.
“İhtiyar Balıkçı ve Deniz” romanı 1954 yılında Hemingway’e Nobel Edebiyat ödülünü getiriyor. Bu başarıyı bazı sanatçı dostları ve Cojimar balıkçılarıyla La Terrazza isimli restoranda kutluyor. Ödülünü Küba azizesi “Vierge de Charita”ya ithaf ediyor. Fidel Castro’nun “Onun kadar güzel bir roman okumadım” dediği “İhtiyar Balıkçı ve Deniz” aslında her mücadelenin iki tarafı olduğunun ve bir kazananın olacağının en güzel ifadesi...
ÇİFTE GİZEM
Hemingway 22 yıl yaşadığı çiftliğini ve Küba’yı bir gün terkedip Florida’ya dönüyor. 22 Temmuz 1961’de en sevdiği tüfeğini ağzına dayayıp tetiği çekiyor. Kafka’nın Prag, James Joyce’un Dublin, Fernando Pessoa’nın Lizbon’la bütünleşmesi gibi Havana ile bütünleşen Hemingway neden Küba’dan habersiz ayrıldı ve şöhretinin zirvesindeyken intihar etti? Bu konuda iddialar farklı. Bazı Amerikalı yazarlara göre Kübalıların “Baba”sı Fidel Castro rejimine mesafeli yaklaşmış, devrimden büyük bir hayal kırıklığına uğramış, bunun sonucu depresyona girip, gitgellerinin kurbanı olmuştu. Bu iddia büyük bir yalan. 1960’da tedavi için ABD’ye gittiğinde Küba Devrimi’ni soran gazetecilere şöyle demişti: “Bizler, dürüst insanlar Küba Devrimi’ne inanıyoruz...” Yazarın son günlerine tanık olanlar ise intiharı şöyle açıklıyor: “Çok hastaydı. Cilt kanseri hızla ilerliyordu. Birinci Dünya Savaşı’nda İtalya Cephesi’nde yaralı taşırken bacağından aldığı kurşun yarası onu hareketsiz kılıyordu. Hayatı macera peşinde geçen, yemeği, içmeyi ve güzel kadınları (4 kez evlendi) seven biri için hareketsizlik korkunç bir hale gelmişti. O büyük bir avcıydı. Ama bu kez kendisi av olmuştu. Azrail’in peşinde koştuğu bir av. Onun pususuna düşmektense Büyük Avcı avına acımadı ve tüfeğini ağzına sokup tetiği çekti. Böylece ruhunu ve hayaletini çok sevdiği Küba’nın gökyüzüne doğru yolcu etti.”
KORSANLARIN YOLDAŞI MOJİTO
Dünyanın en ünlü kokteyli, Küba’daki barlarda Hierba Buena (acılı nane) ile hazırlanıyor. Bazen limon, maden suyu, yeşil limon kabuğu eklense de özünde acılı nane yatıyor. Kökeni ünlü İngiliz korsan Francis Drake’e kadar uzanıyor. Dünyanın tüm denizlerini dolaşan bu korsanın Küba’da bugün Gençlik Adası (İsla de la Juventud) denen yerde bir sığınağı vardı. Aynı adayı Robert Louis Stevenson “Hazine Adası” romanında da kullanmıştır. Draque ve arkadaşları bir gün, büyük bir soygunun ardından adaya sığınır. Keyiften Küba romunun atası olan “tafia”yı nane yaprakları ve yeşil limon parçalarıyla karıştırıp içerler. Adını “Draquecito” koyarlar. İçki, İngiliz donanmasından kaçan gemicilerce dünyaya yayılır. 1919-1920 arasında Küba mafyası romu rahat içilebilir hale dönüştürmeye girişir. 1946’da La Bodeguita del Medio’nin patronu Draquecito’ya şeker, limon ilave eder. İcat ettiği kokteyle “mujito” adını verir. Nemli anlamına gelen “Mojadito” ve bir Küba sosu olan “mojo” kelimelerinden üretilen mujito zamanla Küba’nın ulusal içkisi haline gelir.
LE DAIQUIRI
Küba’daki sayısız efsanelerden birine göre bu sert kokteyl, Ernest Hemingway ve “Floridita” barının sahibi Constantino Ribalaigua tarafından keşfedilmiş. Beyaz rom, şeker, yeşil limon ve kırılmış buz parçacıklarıyla hazırlanıyordu. Hemingway ise duble romlu ve şekersiz içiyordu. Daiquiri’nin bu versiyonuna “Papa’s Special“ adı veriliyor. Hemingway her sabah saat 10’da Floridita barına gelir, sandalyesine oturur, şoförünü 100 metre ilerdeki Plaza Hotel’den gazetesini almaya gönderir ve daquirisini içerdi. Kendisine ait içki rekorunu da yine Floridita barında gerçekleştirmiş ve bir gecede tam 15 kokteyl içmişti.
BU EVE SADECE GORBAÇOV GİREBİLDİ
1887’de inşa edilen İspanyol neo-klasik mimari tarzındaki bu yapıyı ve geniş bahçesini Hemingway 28 Aralık 1940’ta “Çanlar Kimin İçin Çalıyor” romanının sinema telifiyle satın aldı. Havana’nın güney-doğusuna 15 kilometre uzaklıktaki San Francisco de Paula kasabasındaki tarihi bina yazarın dul eşi Mary Welsh tarafından 1961’de Küba hükümetine hediye edildi. Günümüzde müze. İçi olduğu gibi korunduğu için sadece dışarıdan gezilebiliyor. Bugüne kadar içeriye sadece Sovyet lideri Gorbaçov’un girmesine izin verilmiş. Geniş pencerelerden, duvarlarda sanatçının Afrika’da vurduğu hayvanların dondurulmuş başları, devasa kütüphanesinin bölümleri, 30’lı yılları ait boğa güreşi afişleri, savaş muhabiriyken giydiği üniformalar ve eserlerini ölümsüzleştirdiği yazı masası ve daktilosu görülebiliyor. 20 yıl boyunca yardımcılığını yapan bayan Elisa Perez Fernandez, yazarın sadece sabahları çalıştığını ve sırt ağrıları çektiği için daktilosunu ayakta yazdığını söylüyor. Hemingway evinde çok sayıda köpek ve kedi besliyordu. Köpeklerinden dördünün mezarı müzenin bahçesinde. Yine giriş bölümündeki büyük hangarın içinde ise “Pilar” isimli yatı sergileniyor. Yatın kaptanı Gregoria Fuentes “İhtiyar Balıkçı ve Deniz” romanının kahramanının esin kaynağıydı. Birkaç yıl önce vefat eden Fuentes yazarın intiharından sonra bir daha denize hiç açılmamış.
BENZERLERİ YARIŞIYOR
Amerika’nın Florida Eyaleti’nin (Küba sahillerine 260 kilometre uzaklıkta) Key West kentinde her yıl “Ernest Hemingway Benzerleri Yarışması” düzenleniyor. 31 yıldır 22 Temmuz’da dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen yarışmacılar yazarın en sevdiği “Sloppy Joe“ barında toplanıyor. 1957’de Yusuf Karsh’ın çektiği siyah-beyaz Hemingway fotoğrafına en çok benzeyen yarışmayı kazanıyor.