Hazreti Süleyman’ın dağında
Oş şehri, İstanbul’un dört bin kilometre uzakta, Orta Asya’daki kardeşi. Kırgızistan’ın ikinci büyük yerleşimi, ülkenin güneybatısında, tarihi İpek Yolu üzerinde. Hazreti Süleyman’ın şehrin ortasındaki dağa tırmanıp dua ettiğine ve uyuya kaldığında vücudunun izini bıraktığına inanılıyor. Oş’un tarihi 3 bin yıl öncelere uzanıyor. Şöhreti de çoktan Orta Asya’yı aşmış durumda. Okurumuz Melih Eriş gitti, izlenimlerini yazdı.
Orta Asya gezimde bu toprakları karış karış gezerek ilerliyorum. Oş gibi önemli bir kente uğramadan bölgeden ayrılmak mümkün değil. Bir zamanlar, Büyük İskender’in yolunun geçtiği, İpek Yolu kervanlarının günlerce yol aldığı bu topraklar, Türk tarihi açısından çok değerli. Tacikistan’dan karayoluyla geçtiğim Kırgızistan’daki ilk durağım Oş şehri oluyor.
DAĞA ÇIKAN YARI HACI OLUYOR
Fergana Vadisi’nin güneyindeki şehir sanki sınırlar arasında sıkışıp kalmış. Hemen iki adım ötesinde Özbekistan, güneybatısında Tacikistan, güneydoğusunda ise Çin var. İşte Oş şehri bu karmaşık coğrafyanın ortasında beliriveriyor. Yaklaşık 200 bin nüfuslu kentin halkı ağırlıklı olarak Kırgız, Özbek. Rus, Tacik ve Kırgız göçmeni Türkler azınlıkta.
Eski adıyla Bara Kuch, yeni adıyla Süleyman Dağı, 2009’dan bu yana UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde. Şehri merak etmemin nedenlerinden biri de Hz. Süleyman’ın ismiyle anılması. Yazılı kaynaklara göre Oş isminin duyulması Hz. Süleyman’ın bu şehri ziyaretiyle bağlantılı. Oş’un ortasında yükselen tepeye çıkarak burada sürekli dua ettiği için bu dağa “Süleyman Dağı” adı verilmiş. Hz. Muhammed’in de burayı ziyaret edip dua ettiği söyleniyor. Bu sebeple Orta Asya’daki Müslümanlar için yarı hac niteliğinde. Ben de zor şartlarla tırmanılan dağa çıkıp yarı hacı oldum...
5 BİN KİŞİLİK CAMİ
Oş Pazarı’nın hemen yanında Kırgızistan’ın en büyük ibadet mekanı Şehit Tepe Camii bulunuyor. 1910’da yapılmış. Ahşap cami, SSCB döneminde bir süre kapatılmış. 1943’te açılmış. Yakın zamanda Suudi Arabistan’ın desteğiyle restore edilmiş. Burada 5 bin kişi ibadet edebiliyor.
Oş’un küçük havaalanından şehir merkezine gelmek yaklaşık 5 dakika sürüyor. Sokaklar işporta tezgâhlarıyla dolu. Eski ipek fabrikası Sovyet döneminde de varlığını korumuş ama giderlerken içini de boşaltmışlar.
Oş Devlet Üniversitesi, Kırgızistan’ın en büyük ve en eski yüksek öğrenim kurumu. 16 fakülte, 6 enstitülü.
PARKLARI ZÜMRÜT YEŞİLİ
Şehrin merkezinde gezintiye başladığınızda her tarafın yemyeşil ve parklarla çevrili olması Orta Asya bozkırlarının bile istenirse yeşertilebileceğinin kanıtı. Bu parkların birinde Kırgızların ulusal kadın kahramanı Kurmancan Datka’nın heykeli var. Rusların Orta Asya’da yayılmacı politika izledikleri 19’uncu yüzyıl sonlarında, Kırgızların başına geçen Datka, halkını korumuş, mağduriyetini engellemiş. Bu kahraman ve bilge kadın günümüzde de çok seviliyor. Şehirde, onca zulmüne rağmen Lenin’in de bir heykeli var. Modern bir bina olan Oş Tiyatrosu da heykellerle dolu yemyeşil bir bahçenin içinde.
Zamanınız varsa, Tanrı Dağları’nın eteklerindeki ülkenin güneyini kuzeyden ayıran yüksek dağ silsilesi arasında dağ yürüyüşleri yapabilirsiniz. Oş, trekking turizminin hareket noktası.
ORTA ASYA’NIN EN BÜYÜK PAZARIYDI
Akbura Nehri’nin ikiye böldüğü Oş, Kırgızistan için çok önemli. Güneyin ekonomi, kültür, sanat ve eğitim merkezi. Nehir boyuna kurulan Oş Pazarı göz kamaştırıcı bir renk cümbüşü. Büyük, modern çarşılar kurulmadan önce Orta Asya’nın en renklisi, en büyüğüymüş. Hâlâ çok renkli ve kalabalık. İğne atsan yere düşmez. Oş’un pirinç, tütün, ceviz, üzüm, ipek ve atları yüzyıllardır ününü koruyor. Birçok çevre ülke, üzümü ve yoncayı bu topraklardan götürmüş.
BABÜR ŞAH EVİNİ KENDİSİ YAPMIŞ
Efsaneye göre, Süleyman Dağı’na gelen hastalar şifa bulur, ömürleri uzar. İpek Yolu’nun önemli kavşağında, Fergana Vadisi’ne hakim noktadaki Süleyman Dağı’nın yükseklerinde, yamaçlarında, Bronz Çağı’na ait tarım alanları, birçok ibadet yeri ve duvarlarına resimler çizilmiş mağaralar bulunuyor. Tepelere dağılmış dini yapılar patikalarla birbirine bağlı; çoğu günümüzde de ibadete açık.
Dağda, Babür Şah’ın 16’ncı yüzyılda bizzat yaptığı söylenen bir ev var. Tek odalı yapı camiye dönüştürülmüş. “Babür Evi” camisi kutsal kabul ediliyor, ziyaretçisi eksik olmuyor. Ben de bu kervana katılıyorum.
Süleyman Dağ’ından şehre inerken, sol taraftaki 16’ncı yüzyıl yapısı Rabat Abdullah Han Cami de ziyarete açık. Orta Asya mimarisi esintilerini burada hissetmek mümkün. Bir başka farklı yapı Asaf-ibn-Burhiya Türbesi. 12’nci yüzyıldan kalma bu dörtgen yapının çatısı düz, kubbesiz. Giriş kapısının etrafında mavi süslemeler mevcut.
KARAHANLILARIN MÜTHİŞ GEOMETRİK DESENLERİ
Oş kenti Türk tarihi açısından da önemli bir yere sahip. İlk Türk imparatorlukları burada gelişmiş. Alimbey bu şehirde yaşamış. Babür Şah’ın mozolesi de burada. Karahanlılar ilk kez burada tarih sahnesine çıkmış. Oş’a 55 kilometre uzaklıktaki Üzgen ilk başkentleri olmuş. Buradan Orta Asya’ya yayılmışlar. Oş ve çevresinde günümüze kadar ulaşabilen 11’inci yüzyıla ait Karahanlı eserlerini, türbe ve minareleri günümüz gözüyle görmek hayli duygulandırdı beni. Tuğladan yapılmış, dörtgen, düz çatılı türbe çok estetik görünüyor. Minarenin yukarı doğru daralan, tepesinde küçük bir kubbe bulunan geometrik desenli süslemelerindeki ustalık hayranlık verici.