Güney Amerika’nın yeni turistik cazibesi: Bogota
Kolombiya’nın başkenti Bogota, dünyanın en yüksek yerleşimlerinden biri. Son yıllarda Güney Amerika’nın cazip turizm merkezlerinden birine dönüşen Bogota ılık havası, tarihi eserleri, yerel lezzetleri ve modern yüzüyle dikkat çekiyor. İspanyol ve Güney Amerika’nın antik izlerinin bir araya geldiği Bogota, dünyanın farklı bölgelerinden göç almış renkli, heyecan verici bir metropol.
Bogota, Güney Amerika ülkelerinden Kolombiya’nın başkenti. 9 milyon nüfusu ile dünyanın son yıllarda en hızlı büyüyen metropollerinden biri. Deniz seviyesinden 2600 metre yüksekliği ile La Paz (Bolivya) ve Quito’dan (Ekvador Cumhuriyeti) sonra dünyanın üçüncü yüksek başkenti. ABD’den, deniz kenarındaki Miami’den aktarma ile geldiğimiz şehirde ilk etapta nefes almakta zorlanmamızın en büyük sebebi bu yükseklik. Burada yaşayanlar, bu tür durumlar için Aspirin alınması veya kakao oranı yüksek çikolata yenmesini tavsiye ediyorlar ve duruma bu şekilde 1-2 günde daha çabuk alışabileceğinizi belirtiyorlar.
Kolombiya ve Bogota son yıllarda sorunlarını aşma yolunda büyük ilerleme gösterdi. Bogota gittikçe daha çok turist çeken bir şehir konumuna geldi. Bana en cazip gelen yönlerinden biri, şehirdeki bahar havasıydı. Ekvator kuşağına çok yakın olması ve yüksekliği bölgede 20-25 derecelik bir sıcaklık oluşturuyor ki bu da yürüyerek gezmek için en ideal hava.
Bogota’da ziyaret edilecek yerlerin başında Monserrato Manastırı geliyor. Brezilya haricindeki tüm Güney Amerika ülkeleri gibi Kolombiya da eski bir İspanyol sömürgesi. Manastır buraya 16. yüzyılda gelen İspanyol misyonerler tarafından yapılmış ve 1657 yılında bitirilmiş. Buraya gitmenin en iyi yolu teleferik veya dik yokuşları çıkabilen füniküler. Biz, yaklaşık 3200 metredeki manastıra çıkarken füniküleri tercih ettik. Kullanılan füniküler Alp Dağları’na çıkanları aratmıyor. Eğim 40 dereceyi buluyor. Sizi ana istasyona 10 dakikada ulaştırıyorlar, ancak biraz da merdiven tırmanmak lazım. Katoliklerce kutsal kabul edilen bu mekana Hristiyanlar hac için de geliyorlar ve dua ediyorlar. Turistler ise daha çok Bogota manzarasını seyretmek için tercih ediyorlar. Manastır bölgesinde restoran ve kafeler de var. Öğlen yemeğimizi bu restoranlardan birinde, tüm şehri gören manzara eşliğinde alıyoruz. Dönüş için ise teleferiği tercih ediyoruz.
Teleferikten indikten sonra bir taksiyle şehrin merkezindeki Bolivar Meydanı’na gidiyoruz. Bu geniş meydan, Taksim Meydanı’nın yaklaşık 5 katı büyüklüğünde. İsmini Kolombiya’nın ilk başkanı Simon Bolivar’dan almış. Bolivar, İspanyollara karşı yürüttüğü bağımsızlık mücadelesini kazanmış ve Kolombiya’ya başkan olmuş. İsmi bu meydan haricinde birçok esere de veriliyor günümüzde. Meydanda büyük Primada Katedrali bulunuyor. Etrafta Güney Amerika’nın sembolik hayvanı Lama dolaştıran kişiler var. Ufak bir ücret karşılığı lama ile fotoğraf çektirebiliyorsunuz. Ayrıca yerel kıyafetler giymiş satıcılar hatıra eşyaları satmaya çalışıyorlar. Meydana çok yakın bir pasaj içinde bu tür eşyaları alabileceğiniz birçok dükkan var. Fiyatlar ucuz ancak yine de pazarlık yapmak gerekiyor. Lama tüyünden yapılmış kaşkoller, magnetler, Kolombiya minibüsleri belli başlı hatıra eşyalarından.
SHAKIRA’NIN MEMLEKETİ
Bogota minibüsleri oldukça canlı renklere boyanmış. Ucuz ulaşım imkânı sağlıyorlar. Tüm caddelerde bu renkli minibüsleri görmek mümkün. Meydanın hemen birkaç adım ötesinde Başkanlık Sarayı bulunuyor, ancak sarayın içini gezmek mümkün değil. Önünde nöbet tutan askerler var. Sadece fotoğraf çekebiliyoruz. Meydana yürüme mesafesinde La Candeleria bölgesi de görülmesi gereken yerler arasında. Burası İspanyolların koloni döneminden kalma yerleşim bölgesi. Tek veya iki katlı rengarenk evlerle dolu. Kolombiya Hükümeti de bölgedeki evlerin restorasyonuna yardımda bulunmuş ve evler kullanılabilir durumda. Bir sokaktan diğerine geçerken adeta bir renk cümbüşünde ilerliyorsunuz. Etrafta cafeler, barlar, restoranlar da yapılmış. Sokak aralarında küçük kiliseler de bu bölgeye renk katmış.
Bogota parklarıyla da tanınmış bir yer. Caddelerde yürürken geniş parkların, yeşilliklerin arasından geçiyor ve yürüyüş aralarında bu parklarda dinleniyoruz. Eski şehrin yanı sıra Bogota yeni semtlerle de dikkat çekiyor. Burada alışveriş merkezleri, şık caddeler var. Bunların arasında en çok önerilen Zona Rosa Bölgesi. Burası İstanbul’daki Nişantaşı benzeri bir yer. Tüm lüks butikler bir caddede toplanmış. Hemen yanı başındaki cadde ve sokaklar lüks cafe ve restoranlarla donatılmış. Özellikle akşam saatlerinde burası oldukça kalabalıklaşıyor. Lüks arabalardan inen bakımlı gençler kendilerini bu cafe ve restoranlara atıyorlar. Kriz döneminde ziyaret etmiş olsak da bu cafe ve restoranlar tıklım tıklım dolu. Ben kendime caddenin biraz sonunda, daha sakin oldukça şık bir restoran seçiyorum.
Kolombiya mutfağını çok sevdim. Yerel yemekler patates, mısır, avokado üzerine kurulu. Bunların arasında en yaygınlardan biri tavuk, mısır, değişik patates çeşitleri ve yerel baharatlardan yapılmış Ajiaco çorbası. Tamale, buharda pişirilmiş muz yapraklarına dürüm yapılmış tavuk, mısır, patates, et de yaygın yiyecekler arasında.
Kolombiya halkının yüzde 60’ı yerel nüfus ve Avrupa karışımı melez, yüzde 20’si daha çok İspanyol orijinli Avrupalı, geri kalanı diğer göçmenlerden oluşuyor. Bunlardan bir kısmı da Osmanlı İmparatorluğu döneminde daha çok Lübnan’dan göç etmiş El Turco adı verilen topluluk. Ünlü Kolombiyalı şarkıcı Shakira da bu gruptan. Ülkede Armenia isimli Osmanlı İmparatorluğu göçmeni Ermenilerin çoğunlukta olduğu bir şehir de var. Bu karışım Kolombiya’ya sık sık dünya güzellik yarışmalarında dereceler de kazandırmış.
Nasıl gidilir
Bogota’ya İstanbul’dan Madrid veya ABD’deki büyük şehirlerin birinden aktarmalı gidebilirsiniz. Her bütçeye uygun konaklama imkanı var. Seyahat için oldukça ucuz bir ülke. Otel, taksi, restoranlar İstanbul’dan daha hesaplı. Bir zamanlar tehlikelidir gidilmez denilen Bogota şimdi değişik etkinlikleriyle, ucuzluğuyla turistleri çekiyor.