Güneş ülkesinde hassıt merene zamanı
Mardin’deki Süryani ve Araplar baharı bayramla karşılar. Hassıt merene sırasında bir hafta evlerde ağır iş yapılmaz. Tabiat uyanırken dengesini bozmamaktır amaç.‘Mardin: Güneş Ülkesi’ adlı kitabı geçen hafta yayımlanan Nükhet Everi yazdı...
Doğu Anadolu’da olduğu kadar zorlu olmasa da koca bir kış geçti gene Mardin’de. İnsanlar evlere kapandı, sobalarla ısındı, sonbaharda hazırladıkları tüm erzaklar kışı geçirmelerine yaradı ve belki de tükenmeye yüz tuttu. Kurutulmuş patlıcanlar, biberler, kilolarca domates salçaları, kurutulan etler, tenekelere basılan kavurmalar, üzüm suları, pekmezler, cevizli sucuklar tüketildi uzun kış günleri ve geceleri boyunca.
Ara sıra da olsa kar yağdı. Şehir beyaza boyandı. Kimi zaman hiç alışık olmadığımız yağmurlar yağdı.
Soğuk çöktü tepesine Mardin’in. Güzel şehri sisler kapladı.
Evler sarılıklarıyla baş başa kalıp avlularına çevirdiler güzel gözlerini. Zaman zaman uzaklar, koskoca Mezopotamya Ovası bile görünmedi kışın yoğunluğundan.
Ama hep soğuk olmadı, diyorum ya, Doğu Anadolu’ya davrandığı gibi davranmaz tabiat bu bölgeye. Soğuktu zaman zaman ama çok da üşümedi insanlar.
SOKAKLAR NERGİS KOKAR
Şimdi artık güzel şeyler düşünmeye sarı renklerin yanına duygularındaki diğer renkleri katmaya çalışıyor herkes kendi hayatı içinden. Her yer yağmur sonrası nemli toprak ve mis gibi nergis kokuyorsa, bilin ki bahar gelmiştir Mardin’e. Bu kokular burnunuza geldiğinde etrafınıza bakın, Mardin sokaklarında küçük çocukların başlarının üstündeki naylon leğenlerde nergisler göreceksiniz.
Bahar geldi Mardin’e… Bahar…
Şimdi ‘Hassıt Merene’ zamanıdır.
‘Hassıt Merene’ Mardin’de Süryani ve Arap kesimleri tarafından kutlanan bir bahar bayramıdır. Merene’nin Mardin’in eski isimlerinden biri olduğu söylenir.
Mardin’in uyanışı anlamına gelen bir kutlamadır bu. Bir hafta süren bu kutlamada baharın gelmesiyle birlikte kışın zorlu koşullarından uyanan tabiatın bereketle uyanıp hayırlara vesile olması dilenir.
Bu kutlamalar cuma başlar, bir hafta sürer. Bu bir hafta boyunca evlerde dikiş dikilmez, çamaşır yıkanmaz ve ağır iş yapılmaz. Sebebi de tabiat uyanırken onun dengesini bozmamaktır. Artık renklenmeye başlamıştır şehir de. Çarşıda köylüler tabaklarda kahvaltılık süt kaymakları, bez keselerde mayalanmış taze peynir satarlar. Bütün sonbahar ve kış süresinde Mardin’in evleriyle aynı renkte görmeye alıştığımız Mezopotamya Ovası da yemyeşildir artık.
RENGÂRENK UÇURTMALAR
Artık Mezopotamya güneşi de farklı ışıldar ovada. Yavaş yavaş kemikleri ısıtmaya başlar. Uyanışı getirmiştir. Şimdi sırada hayatı renklere boyamak vardır. Tüm inanışlardan önce güneşe tapılan bu topraklarda güneş müthiş bir dansa başlar ovanın üstünde.
Güneş aslında Mezopotamyadır. Güneş bu topraklara can verir, karanlıktan sonraki ışıktır, iyinin kötüye galibiyetinin simgesidir, yol gösterir, renkleri getirir, toprağın bağrını cayır cayır yakarken bereketi de getirir.
Güneş bu coğrafyanın imzasıdır, mührüdür.
Uçurtmalar Mardin semalarını süslemeye başlar. Mardinli çocuklar birbirinden güzel ve rengârenk uçurtmalarını uçurtmanın derdinde zamanı unuturlar. O uçurtmalar gökyüzünde birbirlerine dolanmadan uçarlar ama illa ki bir tanesi bir cami minaresine, bir başkası bir kilise çanına takılır kalır. Zaten havaların güzelleşmesi yaklaşan uçurtma şenliklerinin de işaretçisidir. Çocuklar mutlaka antrenman yapmak zorundadırlar. Sonuçta bu şenlikte en başarılı olan kazanacaktır.
Uçurtmalar gökyüzünde pırıl pırıl parlarken, güneş de gelecek sıcak günlerin sinyalini verir gibidir. Bir yandan ovanın bağrını cayır cayır yakmaya diğer yandan bereket getirmeye hazırlanır.
Evler hareketlenir. Sobalar kaldırılır, bahar temizliğine girişilir. Halılar kaldırılır, taş zeminler yıkanıp temizlenir. Kışın boşalan avlular canlanır. Hasarlar onarılıp zemin yıkanır.
Taht mevsimi yaklaşmıştır. Gerçi bahar ayları henüz tahtlarda uyumak için erken sayılır, hatta hiç beklenmedik yağmurlar da yağabilir ama gene de hazırlıkları yapmakta fayda vardır. Mardin’in meşhur tahtları avluda temizlenir, yazın üstünde yaşanacak hale getirilir. Şayet çok eskimişlerse yenilerinin siparişi verilir. Dama yerleştirilir.
DAMA KURULAN TAHTLAR
Ne güzeldir Mardin’in tahtları. Birkaç basamakla çıkarsınız. Dört yanı ahşap parmaklıklarla çevrilidir. Gerçi şimdilerde demiri de var ama makbulu ahşaptandır. Zeminine kilim serilir, üstüne minderler konur. Gündüz üstünde yaşanır, yemek yenir, ovaya karşı kahve sohbetleri yapılır. Gece yatak serilir. Sıcak gecelerde serin uyunur. Meraklı gözlerden korunmak için tahtın etrafına sitare (beyaz cibinlik) gerilir.
Bu keyfin gelmesi yazın ortasını bulmaz, hatta bazıları baharda başlar avluda yatmaya. Ama bunun için pamuklu yazlık yorganları hazırlamak gerekir. Hallaçlar gelir evlere. Tertemiz ovalanmış avlulara örtüler serilir ve bunların üstüne denkliklerden çıkartılan yastık, yorgan ve yatakların pamukları atılır, ince tahta çubuklarla döve döve kabartılır. Bazı evlere hallaç da gelmez kadınlar toplanıp bunu aralarında hallederler. Bunun ardından yorganları kaplama zamanı gelmiştir artık.
Yorulan kadınlar birer kahve eşliğinde yorgunluk atar, güzel sohbetler eder hatta dedikodu yaparlar. Uçurtmaların peşinden koşan çocukların sesleri tüm ovayı kaplar sanki.
Güneş Mezopotamya Ovası’nın üstünde dans etmektedir. Güneş baharı getirmiştir artık.
Güneş bu coğrafyanın imzasıdır, mührüdür.
Firkiye çağladan yapılır
Yemekler de farklılaşır Mardin’de baharla birlikte. ‘Nergisiye’ yapılır mesela. Haşlanmış yumurta, taze yeşil soğan ve maydanoz ile hazırlanan ekşili bir salatadır bu. Bir de ‘Firkiye’ vardır. Bu da çağla bademi yahnisidir. Yani sizin anlayacağınız, baharla birlikte yeşil renk ve tonları sarı ve beyazların yanındaki yerini alır yavaş yavaş hem tabiatta hem de tabaklardaki yemeklerde.