GeriSeyahat Gökyüzü ve işyerinde yükselme sanatı
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Gökyüzü ve işyerinde yükselme sanatı

Gökyüzü ve işyerinde yükselme sanatı

Son iki haftadır sizlerle, Harry Potter ve Felsefe Taşı filmi üzerine olan düşüncelerimi paylaşıyorum. Filmde iş dünyasına, çocukların dünyasından farklı bir perspektifle bakmaya çalışıyorum. Peki amaç nedir? Amaç iş dünyasında yükselme sanatının sırlarına vakıf olabilmek.

Son iki makalemde iş dünyasında yükselme sanatının sırlarını dile getirmeye çalıştım. Söz yükselme sanatından açılmışken bu hafta da insanlık tarihinin yükselme macerasını iş dünyasındaki yükselmeye uyarladım.

 

Sırlar, bilgidir. Ama hayat uygulama ile canlılık kazanır. İşte orada, iş dünyasının kariyer merdivenlerini gördünüz. Sizi bir üst kata, bir üst makama, daha güzel bir odaya, daha alımlı bir masaya, daha şık bir kartvizite kavuşturacak olan kariyer merdivenini gördünüz.

 

Peki ama nasıl çıkacağız bu basamakları?  Bunu anlamak için, yükseklere çıkış maceramıza bir bakalım isterseniz. Nasıl çıkmışız yükseklere, ne kadar kalmışız, nasıl inmiş ya da inememişiz?

 

“Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,

Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak.

Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak” diyen Ahmet Haşim’in dizelerindeki yükseliş sendromunu da unutmamak kaydı ile.

 

Siz kaçar kaçar çıkmak isterdiniz basamakları? İkişer ikişer? Üçer beşer? Hoplayarak, zıplayarak, koşarak, uçarak? Yoksa “Merdivene ne gerek var? Asansörle çıkalım!” diyenlerden misiniz? Ya da merdivenle, asansörle uğraşmadan, gözü yükseklerde olanlardan mısınız?

 

YÜKSELME SERÜVENİ

 

Mavi gezegenimiz Dünya’da, adına “insan” denilen 6.5 milyar uzaylı yaşar. Ve bu uzaylı türlerin gözü hep yükseklerde olmuştur. Tarih öncesine ait tüm kazılardan ortaya çıkan ortak sonuç budur. Gökyüzüne, yıldızlara, gezegenlere ulaşmak. Elindeki sınırsız gücün farkına varmadan, hoyratça tüketeceği kaynakların kehanetiyle uzaya çıkmak istedi bu garip uzaylı varlık.

 

Belki de, sürdürülebilir bir yaşamdan ve sürdürülebilir bir kalkınmadan nasibini alamayacağını taa o zamanlardan biliyordu. Ve bu garip uzaylıların içinde, kendi hemcinslerine karşı en şefkatli ve doğaya karşı en saygılı bir türü olan ve adına Kızılderili denen Jeranimolar şöyle demişti: “Dünya bize atalarımızdan miras kalmadı. Biz onu çocuklarımızdan ödünç aldık.”

 

Ama uzaylı dünyalılardan ilk kez, 1633’te Lagari Hasan Çelebi isimli bir zat, fişek ile 20 saniyede 300 metreye yükselme başarısı gösterdi. Ve kanat kullanarak zar zor denize indi. İniş çıkıştan daha külfetliydi. Ve biraz daha yükselmiş olsa, inerken parçalanması işten bile değildi. Ve hele hele biraz daha yükselmiş olsaydı, mesela Troposfer tabakasına (ki atmosferin yeryüzüne en yakın katmanıdır) çıkacak olsaydı, eksi 51 ile eksi 79 derece arasındaki bir ısıda donup ölecekti. Yani yukarılara çıkarken, oraların şartlarına göre teçhiz olmak gerekiyor.Yükselmek bir dert, inmek iki dert.

 

YÜKSELMEK İYİ DE, YA İNİŞİN YOLUNU BULAMAZSAK?

1783’te Mongolfier kardeşler ilk balon uçuşunu gerçekleştirdi. Balonla yükselmek fişekle yükselmeye göre daha kolay, daha risksiz. Acaba neden? Çünkü daha yavaş. Hız azalınca, kontrol imkanınız artıyor. Bu orantıya özellikle kariyer merdivenlerinden çıkarken dikkat etmek gerek.

 

1600’de Hezarfen Ahmet Çelebi yaptığı kanatlarla Galata’dan Üsküdar’a 6 km uçarak 5 dakika havada kalmayı başardı. Onun da inişi sorunluydu. Uçmak ve yükselmek. Havada kalmak ve inmek.

 

1900’de Ferdinand von Zeppelin tarafından ilk zeplin uçuşu gerçekleştirildi. 1903’te de o meşhur uçuş gerçekleştirildi. Orville Wright ve Wilbur Wright. İsimlerini bilmesek bile, Wright Kardeşler dedik mi hemencecik aklımıza gelen dahi kahramanlar, ünlerini iki  şeye borçluydular. Çünkü gerçekleştirdikleri uçuş, ilk kontrollü ve güç kullanılarak yapılan sürekli uçuştu. Gördüğünüz gibi, yükseklere kontrollü bir güç ile çıkmak gerekiyor, değerli dostlar.  Çünkü, kontrol edemediğiniz güç, düşmanınızdır.

 

İlk süpersonik (sesten hızlı) uçuş 1947’de, ilk uydu taşıyan roket 1957’de gerçekleştirildi. Sesten hızlı uçmak kulağa hoş geliyor ama kariyer yolculuğunuzda ses hızına ulaştığınızda, sesinizi kim duyacak sahi? Ya da yükselişinizi kim görecek? Tıpkı süpersonik uçakların ses hızına ulaştıklarında geride bıraktıkları ses patlaması (sonic boom) gibi bir patlama kalacak ardınızda kala kala. Kuru bir gürültü yani. Yükselişiniz, sizi seyredenlerden uzaklaşmanızla aynı anda olacak. Büyük bir sansasyon yaratacaksınız. Gündeme bomba gibi düşeceksiniz. Peki ya sonrası? Kendi kulvarınızda 3-5 Concorde ile yarış halindeyseniz mesele yok. Ama çalışanlarınız, arkadaşlarınız, müşterileriniz ve aileniz de umrunuzdaysa, o zaman amman dikkat! Kariyer yükselişiniz, kuru bir gürültüye ve bilmem ne yarışına dönmesin.

 

KONTROLLÜ YÜKSELİŞ, KONTROLLÜ İNİŞ

 

1961’de uzayda seyahat eden ilk kozmonot Yuri Gagarin’i de taşıyan Rus Vostok 1 uzay gemisi dünya yörüngesine fırlatıldı. Uzaya çıkmanın ve bir yörüngeye yerleşmenin amacı, yükseklerden, aşağıyı güvenle izlemek ve ona göre strateji oluşturmaktı. Peki iş dünyasında yörüngede kalmak ister misiniz? Bütün olanı biteni görmek, aşağıdakileri dikizlemek. Ve en yükseklerde olmak. Kulağa hoş gelse bile, onu bir de uzayda en uzun kalma rekorunu 438 günle elinde tutan Valery Polyakov’a sormak gerek. Bu tür kişiler, feleği şaşmış bir vaziyette geldiği dünyada 6 ay kendilerine gelemiyorlar. Yükseklik arttıkça, tuhaflıklar da artıyor. Her makamın, her basamağın kendine göre bilmeniz gereken bir de raconu var yani. İşin yörüngesi demek daha yerinde olsa gerek.  

 

Bütün bu yükselme çabalarının dönüm noktası, 5 Ocak 1972’de Başkan Nixon’un, "Uzaya gidip gelecek ve yeniden kullanılacak uzay aracı yapılması gereklidir" sözü oldu. ABD, uzay mekiği projesini başlattıktan 9 yıl sonra ilk mekik Columbia, 12 Nisan 1981’de uzaya gidip döndü. Hani şu yanarak düşüşünü televizyonlardan canlı yayında izlediğimiz meşhur ve merhum Colombia. Kariyerinizle o kadar çok benzer yanları var ki. Kontrollü yükseliş sonrası, kontrollü inmesini de bileceksiniz.

 

Hayır hep yükseklerde kalacağım diyorsanız da, aşağılardaki dünyalılardan yiyecek ve oksijen lojistiğini halletmeniz lazım. İstediğiniz kadar yükseklerde olun, yaşam hala aşağıdakilerden gelen destekle oluyor. Başınız göğe erse bile, köklerden emilen suyla yaşıyor yaşam ağacınız.

Ya da inerken hız kesmem, başka katmanlara (atmosfere) istediğim hızda girerim diyorsanız, aşırı sürtünme ile yanmayı, patlamayı ve paramparça olmayı da göze almanız gerekiyor.

Gördüğünüz gibi, uçuş kontrollü ya da kontrolsüz olsun, biz uzaylıların uçuş isteği, yükseklere çıkma arzusu asla kontrol edilemiyor. Yükselişe karşı değilim elbet. Ama ille de kontrol, ille de planlama ve ille de dikkat demeden de edemiyorum.

 

İnsanoğlunun yükseklere çıkma serüveninde, kariyer basamaklarından birer ikişer çıkıp, zirveye ulaşmak isteyenler için önemli dersler var. Ön hazırlık, planlama, hedef tesbiti, çok hassas hesaplar, iyi bir ekip çalışması, mükemmel bir lojistik destek, eksilmeyen bir finansman gücü, uçuş ekipmanları, teçhizat ve yükselme amacınız. Kurallara uyduktan sonra, ister gökyüzünde bir zirveye, isterseniz de kariyerinizin zirvesine çıkın. Ama unutmayın, her yükseliş, “aşşaa”lardakilerin yaşam kalitesine bir katkı sağlamıyorsa, anlamsız ve güdük kalacaktır. En azından yükselme keyfinin bittiği bir dönemde yapayalnız kaldığınız bir andaki yürek sızınızla baş başa kalabilirsiniz.

 

Münir Arıkan

Düşünce Öğretmeni - NLP Trainer

 

False