Gökkuşağını kıskandıran Guatemala
İspanyol sömürgecilerin tüm çabasına karşın Maya kültürü direnmiş, hayatın her alanında yepyeni ifade biçimleri geliştirmiş.
Orta Amerika’nın en renkli ülkelerinden biri Guatemala. İspanyol sömürgecilerin tüm çabasına karşın Maya kültürü direnmiş, hayatın her alanında yepyeni ifade biçimleri geliştirmiş. Hürriyet Seyahat okuru Belma Köylü, Türkiye’nin kışı yaşadığı günlerde Guatemala’nın üç kentinde kısa bir keşif turuna çıktı. En kısa zamanda dönüp gökkuşağını kıskandıran bu ülkeyi hakkıyla keşfetme arzusuyla ayrıldı.
Nobel ödüllü Guatemalalı yazar, şair, diplomat Miguel Angel Astruias, mürekkep yerine damarlarındaki kızılderili - Maya kanını kullanarak yazmış olmalı: “Merhaba yumuşak kanatlı kumral Guatemala, sevginin, kardeşliğin toprağı merhaba / Sessizliğin, yalnızlığın şarkısı Guatemala, merhaba iyiliğin eli, tanrının eli merhaba...”
Biz de Astrias’ın dizeleriyle adım attık bu huzuru kaçırılmış, kültürü sömürgeciler tarafından örselenmiş ülkeye. Guatemala birbiri ardına gelen darbeler, iç savaş nedeniyle uzun yıllar huzur bulamamış. Oysa bölgenin en büyük kahve, meyve, et üreticilerinden. Büyük bir turizm potansiyeli var. İspanyolca dil okulları meşhur.
Öncelikli olarak Meksika’yı gezeceğimiz bir Orta Amerika tatili için çıkmıştık yola. Gutemala’ya da birkaç gün ayırmıştık. Fakat daha Guatemala City’ye vardığımız akşam yanıldığımızı anladık. Modern semtlerinden 10’uncu bölgede bir otele yerleştik. Eski bölgelerde yalnız dolaşmamamız konusunda uyarılmıştık. Buna karşın ertesi sabah taksiye atlayıp, tarihi bölgeye gittik. Taksi şoförü “Çok dikkatli olun, dönüşte bindiğiniz araca dikkat edin” dedi. İndiğimizde, kepenklerin ardından satış yapan dükkanlar, adım başı dizilmiş güvenlik görevlisiyle karşılaştık. Arkeoloji müzesi o gün kapalıydı. Plaza Mayor’u, pazar yerini dolaştık. Bölge halkı turiste alışık değildi. Rengarenk boyanmış “Chicken bus”la otele döndük. Başkentten 24 kilometre uzaklıktaki masal şehri Antigua’ya çok sık otobüs servisi olmasına karşın, güvenlik nedeniyle taksiyle gittik. Sömürge dönemi konakları butik otele dönüştürülmüştü. Her kapı, sanki başka bir masala açılıyordu. Merkezdeki Santa Catalina Kemeri’nin yakında güzel bir otele yerleştik, bütün odaların baktığı yemyeşil avlumuzda marimba sesi yankılanıyordu.
RENGARENK ANTIGUA
UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki Antigua, ülkenin eski başkenti ve en önemli kültür merkezi. Başkent depremler nedeniyle 1776’da Guatemala City’ye taşınmış. Angiqua, ödüllü restoranları, hediyelik mağazaları, sokakları dolduran ABD’lilerle tipik bir turistik merkez. Parke taşıyla kaplı sokaklarında, rengarenk kapılı, pencereli evler sıralanmış. Halkı sakin, güleryüzlü. Kahve ve Müzik Müzesi’nde, ağaçdan fincana kahvenin öyküsünü öğrendik, yerel enstrümanları, dansları tanıdık.
Ertesi gün, uçakla günübirlik Tikal’e gidecektik. Ormanlara gizlenmiş bu önemli Maya kenti kalıntılarını görme hevesimiz kursağımızda kaldı. Şiddetli yağış vardı. Rotamızı değiştirip, Maya köylerinin yoğun olduğu Attilan Gölü’ne gittik. 2,5 saatlik karayolu yolculuğumuzda tüm trafik kurallarının ihlaline tanık olduk. Gölü, bizi Panajachel’de karşılayan Maya yerlisi rehberle gezdik. Ülkede 23 farklı Maya grubu yaşıyordu, her biri farklı dil kullanıyor, yaşlılar İspanyolca bilmiyordu. Tekneyle gittiğimiz köylerde, hemen her duvarda Hıristiyanlığı öven İspanyolca yazılara rastladık. Buna karşın, Mayalar, Şamanizmden vazgeçmemişti. “Hristiyanlık, tevekkülü öğretti, zenginlik vaat etti, geçmişte zorla yapılan göstermelik ayinler bugünün renkli ritüellerini oluşturdu” diyordu rehberimiz. Santiago’daki Apostol Kilisesi’nin apsisinde iki dinin simgelerinin buluştuğunu görmüştük.
GÖLÜN VOLKANLARI
Göl çevresinde kurulan pazarları gezdik, çok sayıda kadın satıcıyla karşılaştık. Turizmden pay almak isteyen köylülerin evine misafir olduk. Tuvaletler evin dışındaydı. Sokaklardaki yabancı gençler dikkatimizi çekti, huzur bulmaya gelip aylarca kalıyorlarmış. Aradıkları her neyse, bulduklarından şüphe yok.
Guatemala’da dördü aktif, 32 volkan varmış. Attilan Gölü de yanardağlarla çevriliydi. Lavların başladığı noktaya kadar tırmanılabiliyordu bu dağlara. Göl kıyısında doğaya saklanmış güzel evler vardı. Bunlar yabancılara aitti. Panajachel’de kıyıya gökdelen gibi çirkin bir otel dikilmişti, kimse sesini çıkarmamıştı.
Attilan’a gelmişken, bir saat uzaktaki Chichicastenango’yu da görmek istedik. Dünyanın en ilginç yerli pazarı, maya takvimindeki rakamlara göre inşa edilmiş kilisesi, Hıristiyanlığa uyarlanmış Maya ayinleri ünlüydü. Fakat pazar için iki gün beklemek gerekiyordu. Meksika’ya geçmek üzere, başkent Guatemala City’ye döndük. Bu sadece bir tanışma gezisiydi, tekrar gelip kaldığımız yerden devam etmeye kararlıydık.
KRAVATLI, SİGARALI TANRI MAXIMON
Guatemala’da Maya ve Hıristiyan gelenekleri birleşip yeni bir din oluşturmuş. Bu karışımda tanrı Maximon’un önemi büyük. İnsan biçimli, kovboy şapkalı, şallı, kravatlı, ağzı sigaralı tahta heykellerle sembolize ediliyor. Attilan’daki bir Maya evinde gördük bu heykeli. Şifa verdiğine inanılıyordu. Ev, Maximon’a sunulan içki ve sigaralarla doluydu. Tavandan rengarenk bezler sarkıyor, etrafta mumlar yanıyordu. Garip ses tonuyla mırıldanan bir şaman, odadaki hasta genci iyileştirmeye çalışıyordu. Ayin yapanlar bir yandan da İsa ve Meryem ikonlarının önünde istavroz çıkarıyordu. Ayin bittiğinde ücret karşılığınde fotoğraf çekmemize izin verildi. Maximon her yıl farklı bir adrese taşınıyor, geliri eve kalıyormuş. Rehberimize, Maximon’dan dilekte bulunmak için hangi dili kullanmam gerektiğini sordum. “Yürekten istersen her dili anlar” dedi. Türkçe “Bunca yol gelmişken bir maruzatım var” diye başladım. Umarım anlamıştır.