Son Güncelleme:
Gittim, gördüm, beğendim, kıskandım ve çıktım
İkibinli senelere gireli İngiltere ile kısmetim bağlandı. Eskiden çok sık geldiğim Londra'ya en nihayet şeytanın bacağını kırdım ve dört günlüğüne gelebildim. İki senede neler olmuş neler.İngilizler 2000 senesi hatırası olarak Londra'ya iki adet kubbe hediye ettiler. Birinci kubbe, adı üstünde ‘‘Dome’’du. Güya sergi sarayı, fuar alanı, vs. gibi olaylara hizmet verecekti. Önünde uzun kuyruklar oluşan bu ‘‘Kubbe’’yi sonra görürüz demiştik ama maalesef bu mekánı işletecek olan şirket iflas etmiş ve kubbe kapanmıştı. Anlayacağınız, göremedik.Ama İngilizler ikinci bir kubbe daha yaptılar ve 2000 senesinin sonunda açılan bu kubbeyi görmek nasip oldu. Bu kubbe Londra'nın meşhur British Museum adıyla anılan, büyük arkeoloji müzesinin içindeki kubbeydi. Gittim, gördüm, beğendim, kıskandım ve çıktım.Son zamanlarda Avrupa müzeleri, Amerikan müzeleri ile yarışmaya başladılar. İmparatorluk müzelerinden Paris'teki Louvre Müzesi ayağa kalktı ve o eskimiş, köhne, insanın içinden gidip gezmek bile gelmeyen demode yapının iç kısımları tamamen yenilendi.Louvre Müzesi'ne dört değişik kapıdan girilmekteydi. Hangi kapıdan girdiğinizi iyi bilmeniz gerekiyordu ki, ona göre hangi seksiyona gideceğinizi kestirebilesiniz. Tabii, eğer kapıları biliyorsanız veya şanslı iseniz hemen ilgilendiğiniz bölümü bulabilirdiniz. Aksi takdirde rastgele bir seksiyona girip, görmek istediğiniz seksiyonu bulmak için bayağı bir mesafe katetmeniz ve daha ilgilendiğiniz seksiyona ulaşamadan yorgunluk hissetmeye başlayıp, gördüğünüz eserlerin çokluğundan hazımsızlık çekmeye başlamanız işten bile değildi.Sonunda, akıllıca bir çözüm bulundu. Bu çözümü Çinli mimar I.M.Pei mi buldu bilemiyorum ama, U formundaki Louvre Sarayı'nın önüne ve tam ortasına camdan bir piramit yaptılar. Bu piramitten içeri girerek istediğiniz seksiyonu bulup gezerek göz zevkinizi ve akıl dağarcığınızı zenginleştirebiliyor, kapatılan dört kapının önünde ‘‘Nereye girdim ben şimdi?’’ diye tereddüt geçirip aranmıyorsunuz. Her ne kadar Fransızlar bu piramidi sevmediklerini her vesile ile söylüyorlarsa da, bence hem çok pratik oldu hem de eski Louvre Sarayı ile yarışmayan ultra modern bir yapı geldi önüne oturdu. Aynı zamanda anlamı da çok büyüktü, zira oldukça zengin olan eski Mısır koleksiyonları Napoleon zamanında Mısır'dan talan edilmişti.Şimdi, gelelim British Museum'a. Bu müze oldukça köhneleşmişti. İnsana keyif vermeyen bir karışıklık içindeydi, onlar da yenilemeye karar erdiler. Kaç senedir bu müzenin bir kısmı kapatılmıştı ve bir kubbe yapıldığı söyleniyordu. Herhalde Louvre'u taklit edip bunlar da önüne bir kubbe oturtacaklar diye düşünüyordum. İçerideki kütüphanenin kaldırılacağını da duyuyordum ve çok üzülüyordum. Zira 1823'te Kral Dördüncü George'un hediye ettiği 85 bin adet kitap, benim bayıldığım tarzdaki bir kütüphanede barınmaktaydı. Maalesef kütüphaneyi St. Pancras'ta yeni bir binaya taşıdılar ve bence bu müzenin adını yücelten, oldukça önemli bir bölüm ayrılmış oldu.Müze, dört taraftan çevrilmiş bir binadan oluşuyordu. Bu hesaba göre ortasında da kocaman bir iç avlu varmış. İçerideyken buzlu camlar arkasındaki bu avluyu hiç fark edemiyorduk. Meğerse güneş görmediği için bahçesine bakamadıklarından hep böyle saklarlarmış. Ortasında da ‘‘reading room’’ dedikleri köhne, yuvarlak bir kütüphane dururmuş ve buraya içeriden bir koridorla geçilirmiş.Bu ‘‘reading room’’u tamamen yıkmışlar ve daha da yükseltip genişleterek yeni, muhteşem bir yuvarlak bina yapmışlar. Şimdi ana kapıdan içeri girdiğinizde hemen karşınızda bu iç avluya çıkan kocaman kapıları bütün heybetiyle görüyorsunuz. Yuvarlak ve kubbeli ‘‘reading room’’ karşınıza bütün ihtişamı ile çıkıyor. Avlunun geri kalan kısımlarının üzerini de dalgalanarak giden camdan kubbeler altına almışlar. Yerler mermer, yuvarlak binanın dışına ve yan taraflarına kitap ve hediyelik eşya dükkánlarını yerleştirmişler. Geri kalan boşluklara da kahvehaneler ve dinlenme yerleri serpiştirilmiş. Bu avlunun dört bir tarafına kapılar açılmış ve muhtelif seksiyonlara bir noktadan daha kolayca ulaşılıyor. Yüz milyon pounda mal olan bu iş hem çok şık, hem de çok estetik bir çözümle müzedeki sirkülasyonu kolaylaştırmış.Bir de bizim İmparatorluk Müzesi olan Arkeoloji Müzesi'nin köhneliğini düşündüm ve üzüldüm. ‘‘İnşallah bizim de bir gün böyle modern çözümlerle yenilenmiş müzemiz olur’’ diye dua ettim.Eski kütüphaneyi ne yapacaklar anlayamadım ama içeride harıl harıl çalışıyorlardı. 2003 senesine yetiştireceklermiş zira 2003'te British Museum 250. senesini kutlayacakmış.