Gardırobumda 150 ayakkabı olacağına kafamda üç beÅŸ ülkenin hatırası olsun

2005’in ilk röportajı oyuncu ve manken Janset’le. Soyadı yok deÄŸil, Paçal, ama onu herkes sadece Janset olarak tanıyor. Janset ilginç bir seyyah; çok geziyor, çok görüyor, her yerde yaÅŸayabileceÄŸini söylüyor. Bütün seyahatlerini kültür amaçlı yapmıyor, bazen bir kahvede oturmak, insanları seyretmek bile ona yetiyor.Konu fotoÄŸraf olunca, gerçekten ilginç; fotoÄŸraf çekmeye bulutlardan baÅŸlıyor. FotoÄŸraf albümünde Ä°ngiliz bulutu, Ä°spanyol bulutu gibi açıklamalar var. Janset’le, çok sevdiÄŸi Los Angeles’ı, biraz da orayı burayı konuÅŸtuk.n Los Angeles desem...- Orası gerçekten meleklerin ÅŸehri, ismine çok yakışır bir yer, beni ismiyle tavladı zaten. Görmeden aşık oldum. Gidip de beÄŸenmemem söz konusu deÄŸildi, ne olsa kabulümdü. Zaten her daim sıcak bir yere ben taparım. Hatta ileriki yaÅŸlarımda göçmen kuÅŸlar gibi sıcak yerlere giderek yaÅŸamak istiyorum.n Los Angeles bana çok ırak ve büyük geliyor.- Öyle zaten ama çok güzel. Hatta o uzaklığı ve büyüklüğü hoÅŸuma gidiyor benim. Dümdüz bir alana yayılmış dev bir ÅŸehir, yüksek hiçbir bina yok. Okyanus kenarı olması çok güzel. Okyanus boÄŸazdan çok farklı bir his, bambaÅŸka bir enerjisi var. SonsuzluÄŸu kavramaya yakın bir hale geliyorsunuz orada.n LA’de nerede iyi hissediyorsunuz kendinizi?- Santa Monica’nın olduÄŸu, Venice Beach kendinizi bezelye kadar küçük hissetmeniz için süper. Her ÅŸey o kadar kocaman ki... Caddeler büyük, arabalar büyük, evler büyük, insanlar büyük! Kendimi oyuncak gibi hissediyorum o kumsalda. Yarı park, yarı kumsal bir yer. Bossanova’da kahve içmeyi, yemek yemeyi çok seviyorum. Her gün oraya gidip ayrı bir ÅŸey yiyebiliyoruz. Zaten sigara içilebilen nadir lokantalardan. Bir de Cheesacake Factory diye bir yer var, bina yüksekliÄŸindeki pastaları ve üstündeki krema ponponunu gördüğüm anda bitiyorum. Burada aramıyorum ama oranın havasında bir et kokusu var galiba. LA’de acayip et çekiyor canım.KAFEDE TEK BAÅžINA OTURSANIZ BÄ°LE GÃœZELNeler yapıyorsunuz bir günde?- Çok büyük bir ÅŸehir olduÄŸu için ulaşım zor. Burada her adımda taksi var, orada mümkün deÄŸil. Otomobilimiz olmadığı için arkadaÅŸlarımıza tabiyiz biraz. Onlarla geziyoruz. KulaÄŸa acayip geliyor ama belli mesafeleri yürüyorum. Bir kafede tek başına bile otursanız güzel, önünüzden devamlı bir Elvis Presley, bir Marylin Monroe geçiyor. China Theater’da film seyretmeyi seviyorum. n AlışveriÅŸ yapıyor musunuz, neleri önerirsiniz?- Santa Monica ve Melrose alışveriÅŸ cenneti. Uçuk kaçık ÅŸeyler seviyorsanız, Melrose’da dönem kostümlerinden 2050’nin modasına kadar her ÅŸey var. Santa Monica’da binlerce dükkan var. Sokaklarda yürürken de sokak müzisyenlerini dinliyorsunuz.n Gece hayatı nasıl?- Ben gece hayatını evde yaÅŸamayı seviyorum. Sokaklarda çok dolaÅŸmıyoruz. SevdiÄŸimiz bir grup varsa onların çaldığı yere gidiyoruz. Zaten orada geceleri sokak hayatı bizimki kadar renkli deÄŸil. Daha çok özel ev partileri yapılıyor. BENÄ° BÄ°R YERE BIRAKIN, NERESÄ° OLDUÄžU HİÇ FARK ETMEZSiz nasıl seyahat etmeyi seviyorsunuz?- Seyahat etmeyi çok seviyorum ama turist kıvamından farklı olmayı seviyorum. Beni bir yere bırakın, neresi olduÄŸu hiç fark etmez, orayı evim haline getirebilirim. Hemen oraya yerleÅŸebilirim. GittiÄŸim yerde yabancılık çekmem. Hele bir de arkadaÅŸlarım varsa harika olur. Her seyahatimde tarihi yerlere, müzelere gitmek, onların fotoÄŸrafını çekmek gibi bir derdim yok. Bazen sadece orayı yaÅŸamayı, hayatı ve insanları incelemeyi seviyorum. Müzik festivallerine gidiyormuÅŸsunuz?- Müzik festivallerini izlemeyi seviyorum. Avrupa’daki rock festivalleri, hippi festivalleri, turneler hoÅŸuma gidiyor. Harçlıklarımı biriktiriyorum, sevdiÄŸim müzisyenlerin peÅŸine düşüyorum. En son Ozzy Ozbourne’un OzzFest turuna katıldım mesela. Benim gittiÄŸim konser Londra’daydı. Slayer, Tool, System of the Down vardı...Hippi festivali dediÄŸiniz ne?- Dünyanın her köşesinden etnik grupların çaldığı festivaller bunlar. Dünya müziÄŸi yani. Japonya, Afrika, Avrupa, Asya her kıtadan müzisyen var. Dev bir alanda 4-5 sahnede ve çadırda konserler oluyor. Ä°simleri de ‘evrensel müzik ve dans festivali’ gibi ÅŸeyler oluyor. Oralarda doÄŸurdu doÄŸuracak bikinili, kocaman karnına barış iÅŸareti çizmiÅŸ tiplerle karşılaÅŸabiliyorsunuz. Görevlilerle konuÅŸtum, yıllardır her festivalde birkaç tane doÄŸum yaptırmışlar. O alan gece pislikten tanınmaz hale geliyor. Görevliler gençlere ufak tefek hediyeler vererek onları çalıştırıyor.Siz bir de park bahçe seviyorsunuz anladığım kadarıyla.- Evet. Ayakkabılarımı çıkarıyorum, çimenlere dalıyorum; çimenlerin ayaklarımı gıdıklamasını seviyorum. Avrupa’nın bütün parklarını seviyorum. Frizbi gibi uzaÄŸa atılarak oynanan oyunların ne olduÄŸunu orada idrak ediyor insan. Avrupa’nın parkları arasındaki favorileriniz hangiler?- Londra’nın bütün parkları çok güzel ama en çok Green Park’ı seviyorum. Sonsuz bir park. Kocaman aÄŸaçlar, heykeller...En etkilendiÄŸi yerlerDiyarbakır Londra Barcelona Los Angeles Münih Kaleköy (Kekova)La Rochelle (Fransa)seyahatte ne okuyorSeyahatine göre deÄŸiÅŸiyor, uzun uçak yolculuklarında ve tatillerde farklı romanlar okuyor.ne dinliyorO da seyahatin tipine göre deÄŸiÅŸiyor. Mesela bir Londra seyahatini Red Hot Chilli Peppers ve Dido ile hatılıyor. Her ülkenin kendine ait bir kokusu olduÄŸu gibi, ona hatırlatan müzikleri de var.ne yiyor, ne içiyorKabuklu deniz mahsullerini sevmiyor ama her ÅŸeyi yiyor. Fransa’da o sevmediÄŸi ‘böcük’leri yemiÅŸ, hızını alamayıp tabaktaki yosunu da. Seyahatte en sevdiÄŸi yemekler ise uçak yemekleri.ne giyiyorUzun seyahatlere bile sırt çantasıyla gitme becerisine sahip ender kadınlardan; dev bir bavulla bile gitse sadece 3-5 parçayı giyiyor.neyle seyahat ediyorUçakla.nerede kalıyorArkadaÅŸlarının evinde kalmayı seviyor. Otel olacaksa residence tipi mutfaklı otelleri tercih ediyor.kimle seyahat ediyorErkek arkadaşı Tarkan’la, sayısı 4’ü geçmemek kaydıyla yakın arkadaÅŸlarıyla ve tek başına.çantasının olmazsa olmazlarıDiÅŸ fırçası, Seba Med yüz sabunu, kitap, parfüm, yüz nemlendiricisi.Â