Bahar Gündoğdu / Instagram: @nerdesinbahar | Fotoğraflar: Alamy, Bahar Gündoğdu
Şubat ayında sezonu açtılar! Deniz suyu sıcaklığı 18 derece...
Yıllar önce Kaputaş Plajı’na gitmiş, âşık olmuş, sonrasında köprünün üzerinden kanyona uzun uzun bakmıştım. Kaputaş Kanyonu öyle elinizi kolunuzu sallaya sallaya girebileceğiniz bir yer olmadığı için de bakmakla kalmıştım. Sonrasında başladığım ekstrem sporla kanyon beni tekrar Kaputaş’a getirdi ve benim için yeni bir keşif, yeni bir macera başlamış oldu. Siz hiç şubat ayında deniz sezonu açtınız mı? Şu sıralar Kaş’ın Gömbe Yaylası’ndaki Akdağ’ın zirvesinde kar görülürken, sahilde güneşli havayı fırsat bilenler denize giriyor. Üstelik deniz suyu sıcaklığı 18 derecelerde… İşte size ilginç bir Kaputaş gezi rehberi…
İşinde profesyonel olan isimlerle yola koyuluyorum. İstanbul Canyoning Team (İCT), başkanları Erdal Yalçın… Yurt dışındaki kanyon festivallerine katılıyor ve oralardan Türkiye’ye gelen kanyon sporcularını ağırlıyorlar. Erdal Yalçın, ‘başkan kırmızı çanta’ diye biliniyor.
Son dakikaların insanı olarak daha birkaç gün önce tanıştığım insanların peşine takılıp İstanbul’dan çıkarken, nereye ve neden gittiğimi sorgulamamaya çalışıyorum. Şubat ayındayız ve hava soğuk. Sular kar suyu. İCT sezonu hiç kapatmıyormuş. Etkinlikler paylaşım usülüne göre ücretlendiriliyor.
Bir ipe ve o ipin takılı olduğu kayaya çakılmış metal bir halkaya hayatınızı emanet ediyorsunuz. Birkaç gündür sayfama düşen Kaputaş fotoğraflarına bakıp iç geçiriyordum. Artık nasıl istediysem Kaputaş’a gidiyoruz.
Güzel ülkemin bir tarafı karla boğuşurken, biz güneyde denizde yüzüp güneşlenebiliyoruz. Hâlâ eskiden olduğu gibi kimsesiz, bakir bir Kaputaş yaşıyoruz. Kumsalda dolaşıp, taş toplayıp, müzik dinliyorum.
Kaputaş’a tepeden bakan, çadırımı açtığımda bu harika kumsalı görebildiğim bir manzarada uyuyacağım. İnsan daha ne ister? Kaputaş’daki duşlarda şampuan kullanmak yasak. Kaputaş Plajı’nda ateş yakmak ve kamp yapmak da yasak olduğu için yeme, içme kısmını tesiste yapıyoruz.
Diyorum ama bir taraftan da uça uça gidiyorum. Aceleyle toplanıyoruz ve karanlıkta yollara düşüyoruz. Karanlıkta yukarı çıktığımızda tepemizdeki yıldızlar öyle güzel ki…
Giyin giyin bitmiyor. Scuba elbisesi, scuba çorabı, üstüne bot, boyuna buf, kafaya buf, üstüne kask, iniş kemeri, karabina, pirana, scuba eldiveni, üstüne kaydırmayan iş eldiveni… Sayarken yoruldum. Bu grup can yeleği kullanmıyor. Avrupa standartlarında yapıyorlar kanyon sporunu.
Aylar süren eğitimler yok. Siz kanyona girmek isterseniz sizi götürüyorlar ve direkt kanyonda öğretiyorlar. Geçtiğim aşamalar aklıma geldikçe kazandığım arkadaşlarımı düşünüp teselli oluyorum. Pirana dediğim şey aşağıya inebilmek için kullandığımız metal bir alet ve ben nasıl kullanıldığını unuttum.
Onlar kendi ürettikleri piranaya benzer başka bir şey kullanıyorlar. Görünümü ‘Cin Ali ile Örümcek Adam’ karşımı bir şey bana göre. Şubat ayında sizin bir pazar gününüz nasıl geçer? Geç kahvaltı sonrası, elinizde kahvenizle televizyon karşısında battaniyeyi çekip, güzel bir film seyretmek mesela.
Bir müddet sonra dereyi buluyoruz ve yürüyüşe geçiyoruz. Normalde yaz aylarında bu kanyonda su olmuyor. İlk başlarda kısa inişler var, zorlanmıyorum ama öyle dik şelaleler var ki aşağıya bakakalıyorum. “Buradan nasıl ineceğim ben hocam?” diyorum.
“Spor yapmak istiyorum demiyor muydun. Al sana spor” deyip gülüyor. İlk başta geçtiğimiz kolay kısa inişlerden sonra karşıma çıkan 20-25 metrelik şelaleler, müthiş tazyikli akan bir su, başıma vuran buz gibi sular… Derdin ne Bahar? Yükseklik korkum pek ses etmiyor. Durup düşünmeye vaktim olmadığından mı acaba? Bir yerde aynı Ayvaini Mağarası’nda olduğu gibi yüzüm uçuruma dönük inmem gerekiyor. Ben “İnemem” diyorum. Erdal hocam pek gözümün yaşına bakmıyor.
Bir ara ayağıyla itti sanıyorum. İtti ama eliyle de savrulmamam için tuttu. Kendi başına uçması için yavrusunu yuvadan atan anne kuş gibi. Hem attı, hem emniyetimi sağladı. Eğer öyle yapmasaydı beni orada çok beklerlerdi. Hâlâ gözümün önüne geldiğinde dehşete kapılıyorum.
İlk inenleri çevirip çevirip fırlatmış. Kaputaş Plajı bizi tüm şahaneliğiyle efsane bir gün batımıyla karşılıyor. Yorgun, üşümüş ama savaş kazanmış komutan edasında mutlu mutlu gün batımı seyrediyorum. Az önce kulakları sağır edercesine çağıl çağıl çağlayan sular hiç yokmuşçasına sakin bir Kaputaş manzarasına bakıyorum.
Sanki dokuz saat boyunca o azgın sularla hiç boğuşmadık. Sızlamayan tek bir uzvum yok ama asla pişman değilim. Bu yazıdan sonra Kaputaş plajına gidenler ardındaki dağların içinde ne var biliyor olacak ve kesinlikle ardına bir bakacak… Etkinliklere ict.org.tr adresinden ulaşabilirsiniz. Daha detaylı bilgilere 'nerdesinbahar.com' blog adresinden ulaşabilirsiniz.