Gülay Barbaros Altan / galtan@hurriyet.com.tr | Fotoğraflar: Alamy, İstock
Sahilinde denize girebileceğiniz antik kentler... Tarihin içinden mavi sulara
Türkiye, içinden yürüyüp denize girebileceğiniz birçok antik kente ev sahipliği yapıyor. Bir amfitiyatroya bakarak kulaç atmak, antik liman taşlarının üzerinden denize dalmak ya da suyun dibindeki kubbeli lahitleri şnorkelle izlemek mümkün.
Adım adım gezip binlerce yıl önce yapılmış kalıntılar arasında hayallere dalarken ardından hemen önündeki serin sularda yorgunluk atıp serinleyebileceğiniz güzel antik kentlerimizi listeledik.
Tekne turlarının uğrak noktaları: Theimussa / Antalya-Demre
Demre’ye bağlı Üçağız Köyü karayoluyla değil, tekne turlarıyla gelen turistlerin uğrak noktası. Köydeki Theimussa Antik Kenti’nin geçmişi 2.500 yıl önceye dayanıyor. Daha çok antik mezar kalıntıları var ve bunların arasında yürüyerek denize girebilirsiniz.
Kıyının yukarısında üst üste duran birçok lahit var, çoğu Helenistik ve Roma döneminden. Kayaların kesilmesiyle yapılan 28 metre uzunluğundaki antik iskeleyi izleyerek yüzebilirsiniz. Buradan bir tekneyle ya da 30-40 dakika yürüyerek Kale Köy’e geçip Simena Antik Kenti’ni de görmeden dönmeyin. Büyük bir depremle suyun altına gömülen Simena’nın bir kısmı da yer üstünde.
Asıl sürpriz suyun altında: Aperlai / Antalya-Kaş
Kaş ile Kekova arasındaki Sıçak Yarımadası’nda uzun ve dar bir koyun başlangıcındaki antik kente Likya Yolu’ndan ulaşılabiliyor ancak meşakkatli. Kaş’tan ve Üçağız’dan teknelerle gitmek en kolay yol. Şehrin adı Luvi dilinde ‘Aprillai’, anlamıysa ‘akarsu boğazı’. Aperlai zamanla denizin yükselmesiyle sular altında kalmış.
Karada çok az kalıntı var ama asıl büyük sürprizi denizin altında… Sualtındaki yapıların arasında kilise, hamam, sarnıç, mendirek ve birkaç ev var. Ayrıca gemi bağlama halkaları da görülebiliyor. Aperlai’nin, ortaçağa kadar yalnızca burada yetişen bir tür denizsalyangozundan elde edilen mor kumaş boyasıyla ünlü olduğu biliniyor.
En tanınmış ve popüler olanı: Olympos / Antalya-Çıralı
Olympos Antalya merkezden yaklaşık 80 kilometre uzakta. Adını hemen yanında, yaslandığı Tahtalı Dağı’ndan alıyor. Kuruluş tarihi MÖ 167-168 yıllarına kadar uzanıyor. Helenistik, Roma, Bizans dönemlerine ait kalıntılar arasında gezmek, bir çeşit ‘Indiana Jones’ duygusu yaratıyor.
Antik dönemde kenti ikiye bölen nehir yatağı bir kanal içine alınıp her iki yakası da iskele olarak kullanılmış ve köprüyle birbirine bağlanmış. Bugün köprünün bir ayağı yerinde duruyor. İçinden denize girilen antik şehirlerin en bilineni ve popüler olanı… Antik kalıntıları geze geze varacağınız kumsalın uzunluğu 8 kilometre. Bu sahil aynı zamanda Caretta carettaların da yumurtlama alanı.
‘Rüzgârlı burun’da Kilikya gezisi: Anemurium / Mersin-Anamur
Mersin’in yani Anadolu’nun en güney ucundaki Anamur’da hem Roma döneminin görkemli şehirlerinden birinin kalıntılarını gezmek hem de denize girmek mümkün. ‘Rüzgârlı burun-yer’ anlamına gelen kent bu ismi fazlasıyla hak ediyor. Anadolu’da hüküm sürmüş uygarlıkların neredeyse tamamı izler bırakmış buraya.
Luviler, Arzavalar, Selefkoslar, Hititler, Asurlular, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Araplar ve Türkler Anemurium’u yurt edinmiş. Mozaik sanatının özgün örneklerini de burada görebilirsiniz. Anemurium’un en iyi korunmuş yapısı, odeonun karşısında ve yolun sağındaki iki katlı hamam. Burada fresklerin ve mozaiklerin bir kısmı hâlâ görülebiliyor.
Truvalı Paris’in kenti: Parion / Çanakkale-Biga
MÖ 709’da kurulan Parion Antik Kenti, Çanakkale’nin Biga ilçesine bağlı Kemer Köyü’nde. İki limanlı Parion, Karadeniz’den Yunanistan’a, Yunanistan ve Ege’den İstanbul’a giden bütün malların gümrüklendiği zengin bir liman kentiymiş… Parion, Paris’in kenti anlamına geliyor. Tarihte Parion’dan ilk olarak Herodot bahsetmiş. MÖ 431-404 yıllarında Atinalılar ile Spartalılar arasında patlak veren Peloponnessos Savaşları’nda Parion, Atinalıların tarafında yer almış. Parion’da kazılar devam ediyor, ancak görevliler oraya kadar giden ziyaretçileri geri çevirmeyip gezi izni veriyor. Yoğun kazı sezonu tamamlanmışsa çok daha rahat gezebiliyor, denize de girebiliyorsunuz.
Sahilde ılgın ağaçları kumsalda sütunlar: Knidos / Muğla-Datça
Ege ile Akdeniz’in birleştiği noktada Tekir Burnu üzerindeki Knidos Antik Kenti Batı Anadolu kıyı kentlerinin önemli merkezlerinden…
Datça’ya 38 kilometre uzaklıkta, Palamutbükü minibüsleriyle de gidebiliyorsunuz. Ana kara kısmında, akropol ve sur duvarları, Demeter Kutsal Alanı ve Büyük Tiyatro var; ayrıca yedi kilise, Helenistik dönemden bir villa ve Odeion’u ziyaret edebiliyorsunuz. Kenti adım adım gezdikten sonra Büyük Liman sahilinde ılgın ağaçları altında dinlenip serin sularda yüzebilirsiniz.
Sığ ve korunaklı denizi çocuklara çok uygun: Phaselis / Antalya-Tekirova
Kemer’le Tekirova arasındaki Phaselis sapağına dönüp bir kilometre sonra antik kente ulaşıyorsunuz. MÖ 7’nci yüzyılda Rodoslu kolonistlerin kurduğu sanılıyor. Pers, Roma, Bizans hâkimiyetlerine giren şehir 13’üncü yüzyıl başlarında terk edilmiş.
Sanat ve sanatçının dostu: Teos / İzmir-Seferihisar
‘Yavaş şehir’ Sığacık’a yürüme mesafesindeki Teos, bundan 3 bin yıl öncesine kadar Kuzey İon’un başkentiydu. Bir dönem İon şehirlerinde huzursuzluk yarattıkları ileri sürülerek kovulan sanatçılara kapılarını açmış, tarihte ilk kez Sanatçılar Birliği’nin kurulduğu bir kent olmuş. Antikçağın önemli filozof ve şairleri burada yaşamış. 2 bin 200 yıllık, tarihin ilk kira sözleşmesi yazıtı da bu kentte bulunmuş. Yerleşim MÖ 1000 yılına dayanıyor, ayakta kalanlarsa Helenistik ve Roma kalıntıları. Dionysos Tapınağı, agora, tiyatro, surlar ve liman gezilebiliyor. Antik kentin plaj olarak kullanılan bölümünde tesis yok, şemsiye kiralanabiliyor. Plaj çok bakımlı değil ama antik liman taşlarının üzerinde yüzmek buna değiyor.
Anadolu’da denize bakan tek tiyatro: Antiphellos / Antalya-Kaş
Kaş’ın üzerine kurulu olduğu Antiphellos Kenti, Likya medeniyetinin önemli liman kentlerinden biri… Çukurbağ Köyü’ne yakın Phellos’un limanı olarak kurulmuş ama zamanla sedir ağacı ticaretiyle zengin bir kent haline gelerek Phellos’tan ayrılmış. Antik kentten günümüze kalanlar Kaş merkezinde dağınık bir şekilde görülebiliyor. Antik tiyatro dışındaki kalıntılar maalesef kendi haline bırakılmış.
Burası denize doğru inşa edilmiş Anadolu’daki tek tiyatro. En üst oturma alanına çıktığınızda Kaş ve Meis Adası manzarasına hayran kalıyorsunuz. Bu kalıntıların olduğu alanı bir otel plajına dönüştürme çabaları yerel halkın girişimleriyle engellendi, siz tiyatrodan inip hemen önünde serinleyerek kulaç atmakta hâlâ özgürsünüz…
Hadrianus’un tahıl deposu, bugün artık müze: Andriake / Antalya-Demre
Demre’ye 5 kilometre uzaklıktaki Myra Antik Kenti’nin limanı ve aslında dış mahallesi denebilir. MÖ 197’de tarih sahnesine çıkmış, zengin bir liman olarak varlığını uzun süre korumuş. Günümüzde Kokarçay’ın (Andriakos) taşıdığı alüvyonlarla liman kapanıp bataklık halini almış.
Andriake kentinden günümüze kadar korunabilmiş kalıntılar arasında en önemlisi ve mutlaka görmeniz gereken yapı İmparator Hadrianus’a adanmış olan ‘Horreum’ yani tahıl deposu. Bu depo şu anda Likya Uygarlıklar Müzesi olarak kullanılıyor. Andriake’ye gelmeden önce Myra’yı, büyüleyici kaya mezarlarını, ayakta kalan heykellerini ve Noel Baba Kilisesi’ni gezip yorulacağınız için tahıl deposunu gördükten sonra plajda dinlenip serinleyebilirsiniz.